Bennu Yıldırımlar: 'Gemileri hemen yakmam!'

‘Gönül İşleri’ dizisinde kocası tarafından aldatılan ‘Servet’ karakterini canlandıran Bennu Yıldırımlar’ın 19 yıldır süren mutlu bir evliliği var...

Bennu Yıldırımlar: 'Gemileri hemen yakmam!'
Akşam'dan Arzu Akyol'un röportajı..

Görünmez duvarlarınız var sanki...
Duvar demeyelim de olması gerektiği kadar mesafe diyelim. Kimse çok özeline girilmesini istemez, değil mi? Bu sadece basınla olan bir şey de değil. Tüm insanlarla ilişkilerimde böyle... Aileden, çevreden edindiğiniz bilgi ve tecrübelerle böyle bir tarz geliştiriyorsunuz ister istemez. 

Nasıl bir ailede büyüdünüz peki? 
İstanbul’da doğdum. Anne, baba ve çocuktan oluşan oldukça çekirdek bir aileydik. Orta hâlli bir aileydik. Babam gazetecilik kökenli ama sonrasında araba yedek parçası işiyle uğraştı. Annem bankacılık da dâhil çeşitli işler yaptı. Şimdi ikisi de emekli ve Ayvalık’ta yaşıyorlar. Kardeşim yoktu ama sonrasında bol kardeşi olan karakterleri oynadım hep...

Evet, şimdi Gönül İşleri’nde de iki kardeşi olan Servet karakterini canlandırıyorsunuz. Yaprak Dökümü’nde de Fikret'tiniz. “Ne çektin be Bennu Abi” diyorlar sizin için. 
(Kahkahalar) Ama Servet aslında pek erkeğe konulacak bir isim değil sanki. Ben Servet diye bir erkek duymadım. 

Setimiz çok keyifli

Sinem Kobal ve Selma Ergeç’e ablalık etmek zor mu? Beğeniyor musunuz performanslarını?
Yazılanlar ölçüsünde elimden geleni yapıyorum. Set aralarında da zamanımız çok eğlenceli geçiyor. Çok uyumluyuz, çok keyifliyiz. Set bu kadar keyifli olmasa zaten bu şartlar çekilmez. Yetiştirmeye çalışmak, dakikalarla yarışmak zor olur gerçekten. 

Buket Dereoğlu  “Tiyatro kulisi, dizi setlerine benzemez. Dizi setlerinde sahici ilişkilere vakit yok. Tiyatroda daha sağlam ilişkiler kuruluyor” demişti. Siz ne düşünüyorsunuz? Setinizde gerçek dostluklar var mı? 
Tabii tiyatroda daha uzun bir ön hazırlık dönemi var ve tiyatrodaki dostlukların yeri çok başka ama böyle bir genelleme yapamam. Benim dizi setlerinde de kurduğum güzel dostluklarım var. Bazıları hâlâ devam ediyor. Mesela Yaprak Dökümü’nden Güler Abla’yla (Ökten) çok sık görüşürüz. 

Sizin için bir rol ne zamandan sonra sıkıcı bir hale gelir ekranlarda? Mesela Yaprak Dökümü’nde Fikret’i çok uzun yıllar oynadınız. “Yeter artık” dediğiniz bir nokta var mı? Yoksa reytingler iyi olduğu sürece “Ben oynamaya devam ederim” mi dersiniz?
Düşünmediğim sorular soruyorsunuz (gülüyor). Seyirci gibi ben de karakterin nereye doğru gittiğini merak ederim. Değişen ve gelişen karakterleri oynamak her zaman daha fazla keyif verir. 

DOĞRU İNSANLAR BİRBİRİNİ BULDU

Dizide eşiniz sizi aldatıyor ve ardından da hamile olduğunuzu öğreniyorsunuz... Gerçek hayatta aldatılma durumunda refleksi ne olurdu Bennu’nun?
Valla bu konuyu hiç düşünmedim, hiç yaşamadım ama çok fevri olacağımı düşünmüyorum. Hayatta her şeyin bir neden-sonuç ilişkisi içerisinde olduğuna inanıyorum. Böyle bir durumda da mantıklı bir açıklaması olacağını düşünüyorum. 

Hemen gemileri yakmazsınız yani...
Yok, canım; daha neler artık! 3 yıllık evli değilim ben, 19 yıllık evliyim.

Eşiniz de oyuncu (Bülent Emin Yarar)  ve camianızda çok da sık rastlanmayan bir şekilde uzun bir evliliğiniz var. Sırrı var mı bunun? Kadın ve erkek bu kadar uzun süre birlikte kalabilmeyi başarmak için ne yapmalı?
Bilmiyorum. Sanırım doğru insanlar birbirini buldu (gülüyor). Bence işin bir sırrı varsa bu birbirini anlamak ve birbirinin alanlarına girmemek olabilir. Karşılıklı saygı da çok önemli. Saygıyı kaybetmemek gerekiyor. Herkesin hayatta bir gelişimi ve yapmak istedikleri var. Bir de çocuğunuz varsa o gelişimi birlikte yaşıyorsunuz. Eşlerin ufak tefek de olsa özgürlük alanları olması gerektiğine inanıyorum. 

Yoğun bir temponuz var. Eşinize ve çocuğunuza vakit ayırabiliyor musunuz?
E tabii ev kadını değilim ama elimden geldiği kadar çalışıyorum bu konuda da. Tabii böyle olunca ekstra yorucu ama ben ne yapıyorsam keyifle yapıyorum. Bu yüzden de zor gelmiyor. Pek oflayan puflayan biri değilimdir. Hatta bu durum çevremde pek hoş karşılanmaz; kötü örnek oluyorum (kahkahalar).

HERKES TATLI BİR BEBEKTİ

Kadına yönelik şiddet olaylarının artık sıradanlaştığı bir ülkede bir kız çocuğu büyütmek zor mu? Anneler ne öğretmeli kız çocuklarına? 
Kadına şiddet konusu bir eğitim meselesi. Aynı zamanda yaşanan ekonomik zorluklar da bu şiddeti besleyen önemli bir boyut. Erkek de kadına şiddet duyarak doğan bir bebek değil sonuçta. Zaman içinde pek çok sorun kendini ifade edememeyle birleşip ekonomik zorluklarla da besleniyor ve kendini bu yolla ifade eden erkeklere dönüşüyor. 

Erkekler de sistemin kurbanı yani...
Toplumsal baskı, dönüştürülemeyen gelenekler, gelecek kaygısı, ekonomik zorluklar... Hepsi birbirine eklendiğinde böyle sonuçlar çıkıyor ortaya.

Bir de kadının toplumdaki yeri hâlâ sorgulanıyor. 2 yıl önce boşanmış olmasına rağmen bir erkek hâlâ onu eşi sanıyorsa bu işte başka travmatik bir durum var demektir. Bunu sosyologların, psikologların araştırması lazım. Ve bu durumun ekonomik sistemle ilişkisinin de araştırılması lazım. Sonuçta herkes doğduğunda tatlı bir bebekti.

Daha sonra ne değişiyor da insanlar bu hâle geliyor?  Bunu nasıl değiştirebiliriz? Tek başına o insanları suçlamak yerine, sistemin kötü ürünleri olarak görüyorum ve azalmalarını diliyorum.  

Sizin oğlunuz yok ama olsaydı  ona ne öğretirdiniz?  
Hayatı paylaşmayı, kendi sorumluluklarını başkasının üzerine yıkmamayı (kahkahalar). Her şey eşit ve ortak olmalı...

Siz hiç şiddet gördünüz mü?
Görmedim. O yüzden böyle rahat gülüyorum (kahkahalar).

Peki, Ada’ya verdiğiniz en önemli nasihat ne?
Hayattan keyif alması, çevresindekilere duyarlı olması ve vicdanlı olması. 

Armut dibine düştü mü? Oyunculuğa meyli var mı?
Evet, var. Müzikal oyuncusu olmak istiyor. Bakalım artık (gülüyor).

Âşık olmak, eş olmak, anne olmak bir kadına neler öğretir?
Yaşamın daha da keyifli olduğunu...

Peki, ekranda hayat verdiğiniz kadınlar  daha çok mantık kadını. Einstein,  “Mantık A’dan B’ye götürür, hayaller her yere” demiş.  Peki, siz A’dan B’ye mi gidersiniz, hayallerinizin peşinden mi?  
Hayallerimle mantığım bir dengede gider. Etrafımdakileri ve kendimi riske atmadan yaşamaya devam etmeyi düşünüyorum. Planlı, programlıyımdır.

Kendinize vakit ayırdığınız zamanlarda neler yaparsınız? 
Bugünlerde sadece saçımı boyatmaya, manikür-pedikür yaptırmaya vakit bulabiliyorum (gülüyor). Sonra da  “Ah üç saatim vardı ama böyle gitti” diyorum ve eve dönüyorum. İşte bir şekilde hayata eşlik etmeye çalışıyorum. 

Eğlenceliyim, gülmeyi severim

Çok kontrollü görünüyorsunuz. Hangi durumlarda bırakırsınız kontrolü, çılgınlık yaptığınız bir an var mıdır?
Ben aslında insanları gaza getirmeyi, neşeli ortamları severim. Etrafımda sorun varsa kendimce çözmeye çalışırım. Kulaklarım açıktır bu konularda. Fazla duyarlı olmaktan sanırım. Eğlenceliyimdir. Gülmeyi severim. 

Sizin üstünüzde oynadığınız dramatik rollerin etkisi var galiba…
Söylediğimde insanlar gülüyor ama gerçekten öyle... Ailece genetik olarak gözlerimizde fazla sıvı üretimi var. “Ayy, ne hüzünlü bakıyor” diyorlar ama kardeşim hem gözlerimde hipermetrop var hem de genetik olarak fazla su üretimi var. Bunlar birleşiyor ve hüzünlü bakışlara dönüşüyor (kahkahalar). Tanıyanlar benim ne kadar neşeli olduğumu bilirler. Tiyatroda oyun izlediğimi attığım kahkahadan anlarlar; “Aa Bennu oyun izliyor” derler. Daha nasıl anlatayım kendimi...

Evet, gülmeniz de dillere destanmış...
(Gülüyor) Doğru, garip bir gülmem var. Çocukluğumdan beri değiştirmedim. “Ne değişik gülüyor” diye bakarlar hep güldüğümde ama öyle baskılara falan gelemem. Bu gülme bana ait ve ben böyle gülüyorum. Yani bir garip ses çıkarıyorum ama o benim hoşuma gidiyor. 

En son ne zaman hüngür hüngür ağladınız? 
Kendi hayatımla ilgili hüngür hüngür ağladığım bir durum yok ama ülkemizde ve dünyada olup bitenlere ben de üzülüyorum. “En son neye üzüldün?” diye sorarsan, Pakistan’da çocukların katledilmesine çok üzüldüm. Anlaşılacak gibi değil. Ortadoğu’da olanlar da öyle. Olan gariban insanlara oluyor. Çocuklarımızın daha güzel bir dünyada eşit şartlarda yaşamasını arzu ediyorum ve ölene kadar da bu arzum devam edecek. Öyle de devam edecek ölene kadar. 

MAKYAJSIZ DAHA GÜZELİM

Güzellik sizin için nerede duruyor? 
Daha iyi görünme isteği zamanında ruhuna uygun olarak her insan gibi bende de var tabii. İnsanlar da bunu bekliyor sizden ama yine de çok fazla takıntım yok bu konuda. Güzel bakan ve güzel gülen insan güzeldir benim için. 

Güzellik uğruna estetik operasyonlarla mimiklerini bozan oyuncular var. 
O konuyu çalışmadım (gülüyor). Ben sadece PRP yaptırıyorum. Kendi kanınla yapılan bir işlem. Ne yapayım yani biraz yaşım başım var. Cildime dikkat etmem lazım. Genetik olarak da şanslıyım o ayrı. En son eşim “Sen makyajsız daha iyisin” dedi. Ben makyajsız daha iyi durduğuma inanıyorum.  Şu an için çok falso vermeden devam etmeyi ümit ediyorum. Umarım 60 yaşına kadar böyle devam ederim. 

60 yaş demişken bugünkü kadar güzel ve genç olmayacağınız yıllara hazır mısınız? Travma yaratır mı sizde?
Beyniniz ve bedeniniz sağlıklıysa oyunculuk çok uzun yıllar yapılabilecek bir iş. Her yaşın başka rolleri var. O an için “Acaba ne olacak?” duygusunu şu an için yaşamıyorum. Tabii ki insan düzgün görünmek ister ama oturup “Ak şu kırışıklığım, ah bu kırışıklığım” diyecek yapıda değilim. İleri yaşına rağmen beynini çalıştırmaya devam eden insanlarla karşılaştığımda mutlu oluyorum. Ben de onlar gibi olmak istiyorum. Önemli olan mutlu bir şekilde yaşlanabilmek... Onlar güzel görünüyorlar gözüme. Onların çirkinleşmesi mümkün değil benim için.  Mesela Güler Abla’ya baktığımda beynini, pozitifliğini, mutluluğunu ve şamatacı halini görüyorum. O benim için her zaman genç. Umarım ben de onun gibi olurum.
Konular Röportaj