Çiçek Dilligil: 'Tiyatro sahnesinde doğdum'

"...Anneler, babalar, teyzeler oyuncu. Annemin karnında sahneye çıkmaya başlamışım. Biz oyunculuktan başka meslek bilmiyoruz. Geçici bir iki heves dışında oyuncudan başka bir meslek yapar mıyım diye hiç düşünmedim."

Çiçek Dilligil: 'Tiyatro sahnesinde doğdum'
Yeni Asır'dan Özgün Öztürk'ün röportajı..

- Kimdir Çiçek Dilligil? 

- Ankara doğumluyum. Senesini artık söyleyemeyeceğim senelerde doğdum. Tiyatronun içine doğdum. Anneler, babalar, teyzeler... Biz oyunculuktan başka meslek bilmiyoruz.

6 YAŞINDA SİNEMA

- Fıtratınızda varmış yani?

- Aynen öyle. Fıtratta var. Sonrasında da başka bir şey olur muyum diye düşündüğümü sanmıyorum. Geçici bir iki heves oldu sadece. Annemin karnında sahneye çıkmaya başlamışım. Annem oyunculuğu hiç bırakmamış ve hep tiyatroyla ilgili olmuş. 6 yaşında ilk sinema filmimi yaptım. Minik Cadı, bir nesli büyüten film oldu aslında. Filmden sonra ilkokul 5'den itibaren şehir tiyatrolarında çocuk oyunlarında oynamaya başladım. Ortaokul ve lise yıllarımda ise kuzenim Enis Fosforoğlu'nun tiyatrosu vardı. 

- O dönem çocuk tiyatroları çok popülerdi. Değil mi?
- Evet. O dönemde bankalar çocuk oyunlarının sponsorluklarını yapardı. İki bankanın tiyatrodaki yüzü oldum. Sonra konservatuvarı kazandım. Hedef oydu zaten. Daha 17'ye girmeden kazandım konservatuvarı. İlk dizim Kuruntu Ailesi, ilk başrolüm Dudaktan Kalbe oldu. 

- Kenter Tiyatrosu da o yıllarda mı başladı? 
- O yıllarda konservatuvarda hocam Müşfik Kenter'in ve Oğuz Aral'ın asistanlığını yapmaya başladım. Aynı zamanda da Kenter Tiyatrosu'nda oyunculuk yapmaya başladım. 6 yıl Kenter Tiyatrosu'ndaydım. Tabii ki Yıldız Kenter de vardır. Yıldız Hoca'yla çalıştım. 

- Afife Tiyatro Ödülleri'nde jüri üyeliğiniz hayatınıza neler getirdi?
- Afife'nin jüri üyeliğini son 3 yıldır yapıyorum. Zaten oyun izlerdim ama bu tempoda değil. Geçen sezon 109 oyun izledim. Afife bende müthiş bir ufuk açtı. 

AFİFE'Yİ ÖNEMSİYORUM

- Afife aynı zamanda gençlerle sürekli iletişimde olmak demek galiba. Bu size nasıl hissettiriyor? 

- Çok fazla genç tanıyorum. Ve bu beni acaip heyecanlandırıyor. Çok güzel, yanı sıra çok kötü işler de görüyorum ama mesleğin yapıldığını görüyorum. Düşe kalka, zorlana parçalanana ama mesleği icra ediyorlar. Bir şekilde değerlenmelerine bir parça da olsa katkıda bulunuyorsanız bu acaip mutluluk verici bir şey olur. Bu yüzden Afife'yi ve oradaki jüri üyeliğimi çok önemsiyorum. Bu sene 'Sinemanın 100. Yılı kutlamaları kapsamında Kültür Bakanlığı tarafından 100 film seçiliyor. O 100 film halka açılacak ve onların içinde o yüz filmin her dalı ödüllendirilecek. Onun da jürisindeyim.

- Hepsinin içinde en ağır basan hangisi?
- Tiyatroyla ilgili her şey. Jüriliği de öğretmenliği de. Aslında 2 senedir kafamda proje var. Oyun koymak istiyorum. Son 11 yılda yaklaşık 25 oyun koydum sahneye. Ama tam profesyonel değillerdi. Hep öğrencilerle çalıştığım işlerdi. O beni pişirsin diye yapıyordum. Şimdi artık, evet, profesyonel olarak sahneye koyma zamanımın geldiğini hissediyorum. 

- Türkiye'de maalesef insanlar tiyatroya gitmeyi sevmiyorlar. Ve çok inandırıcı bulmayan da geniş bir kesim var. Bu değişiyor mu artık?
- İşte bu alternatif tiyatrolar, New York akımları dünyayı, çağdaş sanatı takip eden gençler, ki Genco Erkal'ı da bunun içine katarak gençler diyorum, çağdaş tiyatroyu yakalayıp bu yoldan gitmeye başlayınca artık ana akımı değiştirdiler. Artık ana akım onlar oldu. Genco Erkal benim için bir genç. 70 küsur yaşında, sahne üzerinde 17 yaşında bir gencin fiziki olarak yaptığı her şeyi yapabilen, o kadar büyük deneyimi ve yeteneğiyle gelen bir aktör.

- Tiyatro seyircisinin profili nasıl? 
- Seyirci üçe bölündü. Biri çok bilinçli bir seyirci. İkincisi dizi seyircisi. Dizilerden seyrettikleri insanları gelip sahnede görmek istiyorlar. Ama orada da şöyle bir şey oluyor. Orada da dizi seyircisi gibi davranıyorlar. Bir de belli tiyatrolar belli politik anlayışları, belli inançları kullanıyorlar. Orada bu kullanılmaya giden bir grup da insan var. Bunu hiçbir tarafı kastetmeden söylüyorum. Zaman zaman beni laiklikten soğutuyorlar. Karşıt her iki görüşün de bunu kullandığı işler var. Ve buna giden belli dernekler, belli insanlar var. Sağ ya da sol, ya da yumruklar havada, ya da parmaklar açık ya da kapalı havada olarak çıkıyorlar. Ben bunu tiyatroda çok ilkesiz buluyorum. Böyle bir şey varsa çıkın her yerde yapın, birlikte yürüyün, gidin, anlatın. Ama tiyatroyu bu kisve altında kullanmayın. Bu da üçüncü tip seyirci. 

- Bora Öztoprak'la evlisiniz. Eşinizin işinize etkisi nedir?
- Bora iyi bir tiyatro seyircisi. Biz tanışmadan önce de çok oyuna gidermiş, çok izlermiş. Acaip doğru noktalarda doğru eleştiriler yapar. Onun görüşleri çok önemlidir. Son birkaç senedir de tiyatro müzikleri yapmaya başladı. O da başka bir bakış açısı sağladı ona. Mutlaka birbirimize danışırız ve yararlı olur. 

ASKIDA BİLET ÇOK GÜZEL

- Yapamadığınız bir şey var mı peki? Şunu da yapsaydım diye içinizde kalan? 

- O kadar çok ki. Mesela mutlaka bir müzik aletini çok iyi çalmak isterdim. Ne büyük pişmanlıktır. Ne uğraşmıştı annem piyanoyla ilgili. Çok iyi, çok hakim bir şekilde iki üç dil konuşmayı çok isterdim. Yurtdışına gidebilirdim, imkanlarım vardı. Bir sürü tiyatro oyunu var sahneye koymak istediğim. Bitmeyecek de onlar. 

- Biletler çok pahalı...
- O paraların yüzde kırkı zaten vergiye gidiyor. Var olan destek çok kısıtlı. Salon yok. Kimsenin kendine ait salonu falan yok. Kira veriyorlar. Oyuncunun yaşaması lazım. Elektriğin ne kadar harcanacağını düşünün. Oyuncuların yevmiyesi de çok düşük. İnanın bana, o paraların hiçbiri tiyatro patronunun cebine girmiyor. Şimdi yeni başladı. ISO kapsamında sanırım, büyük şirketlerin 15 günde bir sosyal aktivite yapmaları gerekiyormuş. Şirketleri tiyatrolara çekebilirsek birazcık rahatlatacağız. Yahut askıda bilet var. Tiyatro Hal başlattı. Oraya oyuna gittiğimde kendime aldığım biletin yanısıra iki tane de ekstra bilet alır, bırakırım gişeye. Öğrenci biletidir o. İki öğrenci iki gün sonra geldiğinde "askıda bilet var mı bugün?" diyor ve benim bıraktığım bileti alıp oyunu izliyor. 

SANAT SİZİ ONARIR

- Çocuklarımızı tiyatroya götürmek onlara ne kazandırır?
- Sanat sizi onarır. Ruhunuzu onarır. Görmek istemediğiniz şeyleri gösterir. "Bu ben değilim" dediğiniz şeylerde ne kadar siz olduğunuzu anlatır. Yani aslında çok klasik ama en güzel açıklaması odur. Tiyatro insanı insana insanca anlatan bir sanat dalıdır. Hepimiz insanız. O yüzden de daha küçük yaşlarda gidip daha saf ve temizken burayla tanışmak, kendinizle tanışmak, dünyayla tanışmaktır. 

TİYATRONUN ÖLDÜĞÜ FALAN YOK

- Tiyatro ölüyor mu gerçekten?
- Tiyatronun öldüğü falan yok. Üstüne üstlük bu kadar dizi biterken, bu kadar reytingler yerlerde sürünürken, izleyici daralıyor, insanlar televizyondan uzaklaşmaya başladı. Bu net. Tiyatrolar doluyor. 

- Aynı oyunu defalarca oynamanın sizdeki etkisi nasıl?
- 300 kere oynuyorsak 300 kere başka insanlarla oynuyoruz. O sinerji bambaşka bir şey. 
Konular Röportaj