Emel Yıldırım: "Parayla adam olunmaz!"

Türkiye güzeli tacını giymesiyle başlayan serüveni, onu ülkemizin en güzel ve başarılı modacıları arasına koydu. Şimdilerde, ara verdiği moda sektörüne yeniden hızlı bir giriş yapan güzel modacı Emel Yıldırım hayatındaki değişimleri anlattı.

Emel Yıldırım: "Parayla adam olunmaz!"
Millet'ten Başak Çokan'ın röportajı..

- Chance by Emel Yıldırım ile isimli markanız ile moda sektörüne geri döndünüz sanırım... Nasıl karar verdiniz buna?


Aslında bu yeni bir marka değil. Yine aynı ortaklarımla birlikte, yani İrem ve Özlem ile Acarkent'in içinde faaliyet gösteriyorduk. Sonra kendimi çok yorgun hissettiğim bir dönemde biraz ara vermek istedim. Ve 1 yıl kadar, hiçbir şey yapmadık. Bir akşam otururken, yeniden mağaza açıp işlerimize dönelim dedik. Ve Nişantaşı’nda yer baktık. Bir hayli sıkıntılı bir süreçten sonra da burayı açtık. Bakalım artık, Allah yolumuzu açık etsin.

- Peki, tekstil sektörüyle tanışmanız nasıl oldu?

Liseyi giyim üzerine okudum. Ardından tasarım bölümü için üniversiteye hazırlandığım bir dönemde, güzellik yarışmasına girdim ve ardından hemen evlendim. Ve maalesef olmadı. Ama benim içimde hep moda ile ilgili bir şey yapmak vardı. Mesela bol bol taş alıp tişörtlerimi ya da kumaş alıp elbiselerimi kendim diker tasarlardım. Etrafımdaki insanlar tarafından da çok beğenilirdi.

İlk olarak 2001 yılında mağazamı açtım. Küçük bir atölyede kendi modellerimi yaptım. Derken kendi tasarımlarımdan oluşan 75 parçalık bir defile ile Çırağan'da sergiledik. Hatta Yıldırım Mayruk ve Barbaros Şansal izleyip beni tebrik ettiler. Son olarak da Home Store’da 5 yıl kendi tasarımlarımı yaptıktan sonra orayı sattık. Ve şimdi ‘Chance by Emel Yıldırım’ markasıyla yeniden hayat bulmaya hazırlanıyoruz.

İYİ BİR GÖZLEMCİYİM

- Kıyafet seçimlerinizde neye dikkat ediyorsunuz?


Öncelikle çok iyi bir gözlemciyim. Mesela kafede oturup yoldaki kadınların kıyafetlerini incelerim. Ne giyiyorlar, ne tercih ediyorlar diye. Çünkü her kadının fiziği mükemmel değil. Kimisinin basenleri geniş, kimisinin bacakları kısa ya da göbekli. Amaç kusurları kapatabilmek ve vücuduna uygun kıyafetler tercih etmek. İsterim ki birisi bizim mağazamızdan alışveriş yaptığında alıp dolabına koymasın, sürekli farklı kombinelerle giysin. Ayrıca fiyatları da yüksek tutmadan her keseye uygun olsun istedik. Kıskanç bir ruha sahip olmadığım için tüm kadınların güzel ve bakımlı olmasını arzu ediyorum.

- Bu arada mağazacılık dışında yaptığınız başka bir iş var mı?

Evet, insanların alışveriş yaparken diğer taraftan yemeklerini de yiyebilecekleri, dinlenip kahvelerini içecekleri de bir mekân yapmak istedik. Bu artık bizim mağazamızın bir konsepti olsun istedim. Onun adı da ‘Chance by Emel Yıldırım’ olacak. Birçok kahve firması ile konuştuk. Bunu da yakında hizmete sokacağız.

-  Sosyal medyada günlük kıyafetlerinizdeki seçimlerinizin beğenilmesi, işinizi kolaylaştırıyor mu?

Tabi katkı sağlıyor ama bunun için çok emek verdim. Hazır giyim satıyoruz ama insanların tercihlerinde etkili oluyoruz; neyi giyeceklerini, nelerle kombin yapacaklarını söyleyerek. Doğru şeyler almalarını sağlıyoruz. Bunlar çok kıymetli şeyler. 

PARAYLA ADAM OLUNMAZ!

- Biraz da evlatlarınızdan bahsedelim. Neredeyse boyunuza ulaştılar öyle değil mi?


18 yaşında bir kızım, 15 yaşında bir oğlum var. Genç anne olmanın mutluluğunu şimdilerde yaşıyorum. Zaten ‘anne’ dediklerinde kimse buna inanmıyor. Abla-kardeş gibi göründüğümüzü söylüyorlar. Bu tabi benim de hoşuma gidiyor. Genç yaşta anne olduğum için ben de onlarla birlikte büyüdüm aslında.

- Çocuklarınıza en büyük nasihatınız nedir?

Onlara daha çocukken, 18 yaşındaki birisine söylenen şeyleri aşıladım. Oğluma, hayatın boyunca kadınlara asla yükler verme, saygıyı elden bırakma dedim. Parayla adam olunmayacağını öğretip, yalana başvurmamaları ve kimsenin canını yakmamaları gerektiğini anlattım. Çok şükür evlatlarım bunun bilincinde çocuklar oldular.

ALLAH’A TESLİM OLMUŞ BİR KULUM

- Ruhunuzda müthiş bir değişim enerjisi görüyorum. Bunun nedeni nedir?


Hepimiz büyüyor, olgunlaşıyoruz. Benim de herkes gibi inançlarım var. Herkes gibi Allah’a sığınıp, her şeyimi ona teslim etmiş bir kulum. Orucumu tutar, elimden geldiğince namazımı kılmaya çalışıyorum. Bu anlamda yaradanla bağım hep vardı. Ama insanız, bazen günlük hayatın içinde hırslarımıza yeniliyor ve ister istemez gıybet ediyor, yanlışlar içinde olabiliyoruz. Ama gece yastığa başımı koyduğumda vicdan muhakemesini yapıp, kimseyi üzüp kırmadıysam, hakkını yemediysem, Rabbime aykırı, yasaklı amellerde bulunmadıysam, gönül rahatlığıyla uykuya dalıyorum. Kendime bunu aşılamayı öğrendim. Farkındalık, kendini başkasının yerine koymayı öğrendiğinde başlıyor. Kendi ruhumu yenilemek için zaten tek başıma Umre'ye gittim.

- Umre’ye gitmeye nasıl karar verdiniz?

Kendimi hep o Umre karesinin içinde zaten görüyordum. O fotoğraf karesinin içinde yapmak istediklerimin arasına koymuştum. Oraya çağrıldığım anda karar verip gittim. Bunun zamanını yaradan belirliyor. Bizler sadece niyet ediyoruz. Ve oraya gittiğimde bize eşlik eden hocam, "Burada sınıf ayrımcılığı yok. Zenginliğiniz, gücünüz burada işe yaramaz. Kimliğinizin ise hiç kıymeti yok" dediğinde çok duygulandım. Hakikaten de ‘hiç’ oluyorsunuz. Orada yalın ve sadece tek bir entari ile huzuruna çıkıyorsunuz.

KÂBE’DE ÇOK HEYECANLANDIM

- İlk gittiğinizde ne hissettiniz?


Uçağa binip dua etmeye başladığım anda başımı cama yasladım ve tıpkı 9 ay bebeğini görmek için bekleyen anne gibi Allah’a kavuşacağım diye heyecandan ölmek üzereydim. Hayatta hiçbir şey beni bu kadar heyecanlandırmazdı. Kabe'yi gördüğümde, bir anda her şey bomboş geldi. Ayak topuklarım çatlayana kadar tavaf yaptım.

- Geldikten sonra nasıl bir ruh haliniz oluştu?

Dünyevi işlerde her türlü işlerimize zaman ayırıyoruz. Örneğin diş doktoruna, güzellik salonlarına ya da herhangi bir ihtiyacınız için zaman ayırıyor ve randevu alıyorsunuz. Ama ya namaz? Ona neden geç kalıyoruz. Ve bunu ben de artık aşkla istemeye başladım. Asla zorlama değil.
Konular Röportaj