Erhan Güleryüz'den samimi sözler

Erhan Güleryüz, siyasetçisinden oyuncusuna, yazarından heykeltıraşına kadar birçok ünlü ismi ağırlayan Cezayir Stage’de haftanın iki günü sahneye çıkıyor.

Erhan Güleryüz'den samimi sözler
Akşam'dan Sibel Ateş Yengin'in röportajı..

Nasılsınız, günleriniz nasıl geçiyor?
Teşekkür ederim, iyiyim. Oldukça yoğun geçiyor, koşturuyoruz. Müzik üretiyoruz. Sinemayla ilgili bir çalışma yaptık. Önümüzdeki günlerde vizyona girecek. Onun heyecanı var. Şu an bulunduğumuz -eski İtalyan operası diye bilinen Cezayir Sokağı'nın hemen yanındaki- bu beyaz binada 21 yıldır Mehmet Taşdiken’in sürdürdüğü ‘Çarşamba Buluşmaları’ var. Bu binada bir tek müzik eksikti. Mehmet abi “Bu yıl böyle bir şey yapsak olur mu?” deyince kabul ettim. Ayna grubu olarak dünyayı dolaşıp halk ve stat konserleri veriyoruz. Yıllardır küçük bir alanda kendime ait olmayan şarkıları söylemek isterdim. Bu benim için mutluluk verici oldu. Çocukluğumda ve müziğe başladığım yıllarda etkilendiğim, hayatımda iz bırakmış şarkıları genç üniversiteli arkadaşlarımla haftanın iki günü söylüyoruz. 

Anladığım kadarıyla bu binada müzik yapmak sizin için özel bir durum… 
Bu binanın bir sinerjisi var. Hakikaten ticari bir kaygıyla söylemiyorum. Bazı eski mekânları çok seviyorum. Mesela stüdyomun bulunduğu Suriye Pasajı da muhteşem dokusu ve enerjisiyle insanı büyülüyor. Burası da öyle. Bu binada birçok sanatçı ürününü paylaşıyor, haftanın her günü çok güzel toplantılar oluyor. Türkiye mozaiğinin tamamını bu binada yaşayabiliyorsunuz. Sevgili Osman Kavala da bu konuda son derece açık bir kalbe ve zihne sahip biri sadece işadamı değil. Çok büyük katkıları var. Burada sinemacısından ressamına, heykeltıraşından oyuncusuna kadar herkesi görebiliyorsunuz. Cezayir Stage siyasetçilerin, gazeteci arkadaşların buluşma noktası gibi. Gelen misafirlerimizden de katılımcı oluyor. Sadece bana ait değil o sahne. Herkes katılabiliyor. Oyuncusu şiirini okuyor, sanatçısı şarkısını söylüyor. Zaten adı ‘Cezayir Stage’ yani her taraf sahne. Sohbet de ediyoruz. Genel olarak siyaset konuşuyoruz bugünlerde.

“Hayatımda iz bırakmış şarkılar” dediniz ya, ‘Ayna’ şarkıları dışında en çok sevdiklerinizi sorsam… Hani ne zaman dinlesem içim cız eder dediğiniz…
Birini söylesem diğeri eksik kalır. İnsanın ruh hali değiştikçe o şarkılar da değişiyor. Birkaç isim sayarsam  diğerlerine haksızlık etmiş olurum. Saymaya kalksam liste uzar gider o yüzden sevdiğim çok şarkı var diyeyim.

Siz de şiir okuyor musunuz?
Sahnede şiir okumuyorum. Ezbere bilmiyorum çünkü. Yıllarca radyoda edebiyat programı yaptım. O zaman önümüzde yazılı bir metin olurdu, okurdukama sahnede okumak çok kolay değil.

Şiir yazmaya devam ediyorsunuz herhalde bırakmadınız değil mi?
Bırakmadım. Elbette yazıyorum. Hatta başlamak diye bir şey var mı acaba diye de sorarım. Çünkü bu bir oluş. Bu yıl da beşinci kitabımı çıkaracağım. 

YAZDIKLARIMA ‘ŞİİRCİK’ DİYORUM

Şiir yazma sürecinizi anlatır mısınız? Yeri, zamanı, saati belli midir?
Yazma anının ne zaman geleceğini bilemezsiniz elbette ama uyanık olmanız gerekir. Yaratıcılığın en yüksek olduğu dakikalar uyandığınızdaki hâl oluyor. Zihninizin temiz olduğu vakitler ama genelde geceleri çalışmak zorunda kalıyorum. Şiir, şarkı ve müzik üretmekten çok daha zor. 

Bir yandan da en çok üvey evlat muamelesi görendir… 
Aslında şiir bütün sanatların çıkış noktası ve aynı zamanda zor bir sanat dalıdır; algılamak, hissetmek gerek. Çok fazla damıtmadığınız takdirde şiir şiir olmuyor zaten. Röportajda şiir yazıyorum demişim gibi oldu ama 20 yıldır yazdıklarıma ‘şiircik’ diyorum. Zaten dünyada bitmiş bir şiir hatta bitmiş bir sanat eseri olduğuna da inanmıyorum. Kitap da müzik gibi artık dijital ortamda yer alıyor ama ben kitap kokusunu çok severim. Sayfalarını çevirip okumanın keyfi başkadır. 

Yazmak için sizi ne tetikler?
Her şey. Gün içinde milyonlarca şeye maruz kalıyorsunuz. Yaşadığınız hayat yeter. İşimiz gereği birçok şehir geziyoruz. Her hafta bir şehirde olunca da çok fazla yeni insanla tanışıyorsunuz sadece kendi hayatınız değil diğer insanların hayatları da sizin üretme halinize giriyor. Kütüphane dolduktan sonra da zaten şiir, şarkı, yazı ortaya çıkıyor. 

Peki, bir kadına şiir yazdınız mı?
Elbette şiir yazdığım insanlar var. İlla karşı cins olması gerekmiyor. Arkadaşım, dostum için de yazabilirim. İnsan insandan besleniyor. İnsan kendini başka insanda tanır zaten. Bir de ‘hadi oturup da şunun için bir şiir yazayım’ demek gibi değil ki. Kalem ve kâğıt tamamen sizi sizden çıkarır ve bir olup onlar yazar. 

‘İnsanın kendisini başka insanda tanıması’ ne ilginç değil mi? Karşımızdaki kişide sinir olduğumuz her neyse aslında karşılığı bizde oluyor…
Genelde o tür öfkelerde psikiyatrların açıkladığı bir şey var; kendinizden çok önemli bir eksikliği gördüğünüzde hemen karşınızdakine kızıyorsunuz. Oysa bulduğunuz kendinizsiniz. Kendinizdeki bir eksikliği hissettirdiği için kızıyorsunuz. Kızgınlık da öfke de iyi duygular değil ama hepimiz de insanız. Hepimizin kusurları oluyor ama görmek istemiyor. Çünkü insan kendini sevmek istiyor. 

SEVİLMEK ELBETTE GÜZEL 

Kendini sevmekten ziyade insanoğlunun en çok aradığı sevilmek…
Sevilmek elbette güzel ama bazen ona da ihtiyaç yoktur. Kitaba konu olacak mevzulara girdik. Sevmek yeterlidir. Zaten seviyorsanız sevilmeme şansınız yoktur. İçinizde sevgi varsa sadece insanlar değil, dağ, taş, hayvanlar, bitkiler de sever sizi. 

Bir arkadaşımın annesi çiçekleriyle konuştuğu için çiçekler büyürmüş.
Evde denedim olmadı benimki. Çok seviyorum bitkileri. Çok şanslıyım ki çalışma odamın balkonunda hep çiçeklerim, fesleğenlerim olur. Birkaç yıldır gül ağacım da var; yediveren. Benim de gül ağacımla epey iyi bir iletişimim var, içsel olarak konuşuyorum onunla. Çok mucizevî şeyler hissettiriyor bana.

Bir erkeğin gül yetiştirmesi ne ilginç…
Çocukluğumla alâkalı herhalde. Mesela fesleğen babaannemden öğrendiğim bir bitkidir ve kokusunu duyduğumda bebekliğimin en temiz, zihnimin en berrak olduğu anlara dalar giderim. Kokular güzeldir, yürüdüğümüz yolda iz bıraktığımız bir güçtür koku. Sanatta da böyle değil midir? Bazen bir şarkı duyarsınız bir anda çocukluğunuzda ya da gençliğinizde yaşadığınız güzel günlere yolculuk yaparsınız.

ONU ÇOK ARIYORUZ 

Size gelen gençlere ön ayak olur musunuz? 
Estağfurullah ön ayak olmak değil ama çok uzun yıllar üniversite gruplarıyla stüdyomuzda çalıştık. Genç arkadaşlarla beraber üretmekten ve onlara müzik öğretmekten zevk alıyorum. Mesela Cezayir Stage’de sahne alacak ‘Grup Cambaz’; çok yetenekli ve çok değerli bir ekip. Bir süredir albümleri için çalışıyorlar. Bir arkadaşımız daha var;  Esma, çok güzel bir ses, sevgili İzzet Öz’ün tanıştırdığı bir yetenek.  Yakında bütün Türkiye onları tanıyacak.

Gençlere yardımcı olmanız ne güzel…
Yardımcı olmak değil. Onlar müziği, yaptıkları işi o kadar çok seviyorlar ki bir şekilde su akıp yatağını buluyor. Bu gençler üretiyor. Herkesin hadi yapalım dediğinde yapabileceği bir şey değil ki. Onlarla bir arada olmak beni de geliştiriyor. Sadece genç arkadaşlarla değil, Mehmet Taşdiken’le de öyle. Benim için sürekli projeler üretiyor. Yeniliklere açık, tek bir noktaya değil de başka yönlere de bakan insanlarla bir arada olmak bizi de geliştiriyor. Siz de üretmekten haz alıyorsunuz o zaman. Yolda oluyorsunuz, durmak iyi değil. Çünkü tembellik haline geçtiğimde 6 ay boyunca çay içip denizi izliyorum. Bu da iyi bir şey değil tabii. 

Birkaç yıl önce kaybettiğiniz grup arkadaşınız Cemil Bey'den de bahsedelim mi? 
Cemil benim can arkadaşımdır. Küçücük çocuktuk tanıştığımızda. O zamandan beri bir aradayız. Onu kaybedeli 2 yıl oldu ama sevdiğim insanların bende ölmelerine izin vermiyorum. Birbirine bağlı bir arkadaş grubuyuz. Birbirimizden  hiç kopmadık, çok anıyoruz çok da arıyoruz elbette. Konserlerde Cemil’in şarkılarından söylüyorum. Hep beraber onu anıyor, alkış gönderiyoruz. Her konserimizde Cemil’siz sahneye çıkmıyoruz.

VAR OLUŞUN TAMAMIDIR AŞK

‘Aşktan güçlü ne var fani dünyada. Ölsem de kurtulsam şansım döner elbet’ diyorsunuz bir şarkınızda… Burada tarif ettiğiniz sevgiliye duyulan aşk mı?
Çok yorgun bir halde stüdyoda yaptığımız bir şarkıydı. Hakikaten aşktan daha değerli ne var ki bu dünyada? Elbette sözünü ettiğim sevgiliye duyulan aşk değildi. Aşk sadece karşı tarafa yükleyeceğiniz bir hâl değildir ki. Var oluşun tamamıdır aşk. 

HEDEFLERİMİZİ BÜYÜTTÜK

Ayna Ayna olmadan önceki günlerden bahseder misiniz?
93 yılında bir albüm yapmıştım. O dönemde herkesin son derece başarılı rakamlarda paylaşım ve satış yapabildiği bir dönemdi. İlk albümüm başarılı olmadı. 

Hayal kırıklığına uğrayıp vazgeçebilirdiniz de…
O kadar ciddiye almıyorum. Vazgeçilecek ya da vazgeçilemeyecek kadar ciddi bir şey değil, sonuçta sözünü ettiğimiz bir şarkı. Sonra ‘Meçhul Şarkıcı’yı yaptık. Başarılı olunca da ‘Ayna’yı çıkardık. 

Ayna’nın bir hikâyesi var mı? 
Cemil’in de içinde bulunduğu grup arkadaşlarımızın ortak seçimidir. İsim koymak çok zordur aslında. Ayna ilk çıktığı zaman “67 milyona müzik yapacağız” demiştik. O dönem nüfus bu kadardı şimdi 77 milyon oldu. Artık hedeflerimizi büyüttük. Şu anda sadece Türkiye’ye değil, Türkçe konuşan bütün insanlara müzik yapmak istiyorum. Hayalimiz bu. 

O amatör günlerinizi özlüyor musunuz?
O günlerden pek çıktığımı söyleyemeyeceğim. Sevmiyorsanız müzik yapabileceğiniz bir şey değil. Bir anlamda yorucudur. Ancak amatör bir ruhla ve sevgiyle yapıyorsanız uğraşırsınız. 
16 yaşında nasıl hissediyorsam yine aynı duyguları hissediyorum.
Konular Röportaj