Hakan Meriçliler: "Hayat beni çok sevdi"

Onu yaz boyunca ‘Hayat Sevince Güzel’ dizisinin sevimli üçkâğıtçısı Şinasi Göçer olarak izledik. Dizide canlandırdığı karakterin aksine şansın kendisine hep güldüğünü söyleyen Hakan Meriçliler “Hayat beni hep çok sevdi” diyor.

Hakan Meriçliler: "Hayat beni çok sevdi"
Akşam'dan Arzu Akyol'un röportajı...

Yalan Dünya’da Çağatay Koçtuğ olup güldürdünüz. Ardından radikal bir karar vererek ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’ adlı dramda Yakup Yörükhan karakterine hayat verdiniz. Sonra tekrar komediye döndünüz ve yaz boyunca Hayat Sevince Güzel adlı dizide ‘Şinasi Göçer’ karakterinde izledik sizi.  Komediden drama, dramdan komediye… Bu bilinçli bir tercih mi?


“Rol üzerime yapıştı” klişesinden değil ama ben insanın kendini şaşırtması gerektiğine inanırım. Özellikle bir oyuncu için bu çok önemli ve geliştiricidir. Uzun zaman komedi dizisinde oynadıktan sonra drama geçmenin, yani kendimi şaşırtmanın zamanı gelmişti. Reytingi olan bir diziden ayrılarak risk de almış oldum ama hislerim böyle hareket etmemi söyledi. Kaderimin Yazıldığı Gün sona erdikten sonra da yine komediye dönmek istedim.

Komedi mi dram mı peki?

Dramda senaryoya uymak zorundasın. Doğaçlamaya çok izin vermiyor. Komedide bu anlamda daha özgürsün.

TOPRAĞIMA DÖNDÜM

Neden ‘Hayat Sevince Güzel’?


Kaderimin Yazıldığı Gün’den sonra birçok teklif geldi ama kabul etmedim. Yazın uzun uzun tatil yapar yeni işe kasım ayı gibi başlarım diyordum. Dizinin Çeşme’de çekileceğini duyunca kabul ettim. Bu proje sayesinde toprağıma döndüm çünkü. Ben İzmirliyim biliyorsun. Hikâye Çeşme’de geçtiği için cazip geldi. Aileme uzun zamandır vakit ayıramıyordum. Bu sayede onlarla vakit geçirebilirim diye düşündüm. Bir de İstanbul hiç bu seneki kadar ağır gelmemişti. Trafiği, keşmekeşi, kaosu… Artık bünyem kaldırmıyordu. Çeşme’ye arınmaya, yenilenmeye geldim bir anlamda… Tabii hikâyeyi ve canlandıracağım karakteri de sevdim.

Yenilenebildiniz mi?

Yenilendim…  Hem çalıştım hem de İstanbul’da yapamadıklarımı yaptım. Bol bol yüzdüm, kumsalda yürüyüşler yaptım, Retro abayla dolaştım.

İnsanın tekrar başlayabilmesi için beslenmesi gerekiyor değil mi?

Kesinlikle... Doğa da insanı besleyen en önemli kaynak. Doğayla iç içe olmak, Ege insanının sıcaklığı, Ege yemekleri tekrar başlayabilmek için gerekli enerjiyi verdi bana.

Nasıl bir karakter?

Şinasi şifalı bitkilerle uğraşan bir adam. İstanbul’da aktarlık yapıyor. Bitkisel bir formülün peşinde Ege’nin güzel bir köyüne yerleşiyor ailesiyle. İşleri hep alengirli. Tam üçkâğıtçı da değil. Saf bir üçkâğıtçılığı var aslında. Şansı pek yaver gitmemiş. Karakter çok hoşuma gitti. Ben böyle yan rolleri çok seviyorum. Zenginleştirip, parlatabiliyorsunuz. Oyunculuğunuzu daha çok konuşturabiliyorsunuz. Öbür türlüsü işin kolayı.

Sizin şansla aranız nasıl? Şinasi gibi şanssız mısınız?

Şans bana hep güldü. Hayat beni hep çok sevdi. Ben de onu çok sevdim ama.

SİVAS VE TRABZON YILLARI İNSANIMI SEVMEYİ ÖĞRETTİ

1995 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden mezun olup Sivas ve Trabzon gibi şehirlerde tiyatro yapmak nasıl bir deneyimdi? Ne kattı size?

Metropol çocuğuyken bir anda Karadeniz’e ve Anadolu’ya gittim ve 10 yıl kaldım. Sivas’ta iki yıl, Trabzon’da sekiz yıl. Kendi insanını tanımak için iyi bir zaman. Güneydoğu Anadolu’ya, Karadeniz’e Anadolu’ya turneler de yapıyorduk. Oradaki günlerim bana insanımı sevmeyi öğretti. Alevi, Sünni, Kürt ,Türk, Laz, Ermeni, Süryani fark etmez. Ben insanımı çok severim. Mesela Sivas’ta Banazlı Köyü’nde kaldım. Köyün en fakir evine düştüm. Yaşlı bir karı koca. Orada Alevileri tanıdım. Bektaşi ruhunu örendim. Çok severim Alevileri. Bana bir ekmek getirdiler. Bildiğiniz ekmek. Ama nasıl sundular biliyor musunuz? Bir biftek sunar gibi. O kadar güzel yedim ki o ekmeği. O zaman anladım. Bu insanlar bütün yokluklarına rağmen size kalplerini, sofralarını açar.

Sizin büyük aşkınız tiyatro değil mi?

Evet. Bu işler devam ederken bir yandan da Devlet Tiyatrosu’nun ‘Hamlet Makinesi’ oyununda rol alıyorum. Başka şeyler olmadan olur ama tiyatro olmadan olmaz!

BABAM SANAYİCİ OLMAMI İSTEDİ

Çocukluktan belli miydi artist olacağınız?


4-5 yaşındayken “Ne olacaksın” diye soranlara “Kadın doktoru ya da artist” diyormuşum.

İzmir’de doğmuşsunuz…

Evet. Babam sanayici, annem bankacıydı.

Baba sanayiciyse parayı sonradan bulmamışsınız siz?

Eh çok öyle değil ama yine de öyle diyelim. Oradan çok nasiplenemedim ben. Öyle olmadı hikâye.

Neden? Baba oyuncu olmanızı istemedi mi yoksa?

Evet, biraz yalnız yürüdüm. Kendi işini sürdürmemi istedi. Sonra “En doğru şeyi yaptın” dedi ama. 

İlk oyununuzu ne zaman izledi?

Derhal… İlk oyunumun prömiyerine ve sonra da her prömiyerime geldi. Okul sürecinde problem     yaşadık biz.

Anne peki?

Annem en başından beri destekçiydi. Zaten kendisi de büyük yetenek. Çok iyi şarkı söyler, çok iyi taklit yapar, çok iyi fıkra anlatır. Oyunculuk geni annemden yani. Sesim de babamdan.

SETTE SAYGI OLMAZSA OLMAZ

Zamanının çoğunu setlerde geçiren bir oyuncu olarak bir sette ‘Olmazsa olmazlarınız’ nedir?

Teknik ekibin oyuncular oynarken kendi aralarında nasıl bir tutum takındığı çok önemli. Ben oynarken işe konsantre olmayıp kendi aralarında dalga geçerlerse bu beni sinirlendirir. Yönetmen ve oyuncular arasındaki uyum da önemli. Mesela yönetmenimiz Eray’ın varlığı bu işi kabul etmemde çok etkili oldu. Eray, işine çok hâkim, hızlı, planlı ve en önemlisi çok saygılı biri. Çalışanlarına çok saygılı… Bu kadar saygılı olan birini bir oyuncu olarak mahcup etmemek gerekir. Benim sette olmazsa olmazım saygı. Gerçek anlamda saygı ve anlayış her sorunu çözer.

SEYİRCİ GÜZELLİĞE BAKMAZ

Deneyimli bir oyuncu olarak gençlere neler önerirsiniz?


Hiçbir şeyi aceleye getirmemelerini öneririm. Bir şeyin olacağı varsa olur, olmayacağı varsa olmaz. Sonra ezber önemli. Senaryoya hâkim olunacak. Güzel ya da yakışıklı olabilirler ama bu ekranda çok çabuk alışılan bir şeydir. Kimse bir süre sonra buna bakmaz. İnsanlar içerideki oyuna bakar. Bunu yapabilmek için olağanüstü eğitimlerden geçmek de gerekmez. Ben öyle ‘ahkâmcı’ da değilim ama sadakatle çalışmak gerekir. Dersine çalışmak zorundasın. O ezber tam olacak. ‘Senaryo ne anlatmak istiyor, duygusu ne?’ vakıf olunacak. Karşındaki oyuncuya da pas vereceksin. Sadece kendine çalışmaz oyuncu. Karşısındaki oyuncuya da çalışmak zorunda. Kendine sakladığın şey seni sen yapmaz. Paylaştığın şey sana geri döner.
Konular Röportaj