Hugh Jackman: "Türk kahvesi beni mutlu eder"

Beyazperdede canlandırdığı efsanevi karakterleriyle dünya çapında şöhret kazanan Hugh Jackman, bu kez çocukluk kahramanlarımızdan birinin öyküsünden bize el sallayacak.

Hugh Jackman: "Türk kahvesi beni mutlu eder"
Akşam'dan Mezin Dedeyi'nin röportajı..

Bize Pan hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bizi nerelere götürecek bu film?


Sanırım dünyanın hiçbir yerinde Peter Pan’i bilmeyen yoktur. Ama hiç kimse onun nasıl Peter Pan’e dönüştüğünü bilmez. Senaristimiz Jason Fuchs, klasikleşen J.M. Barrie kitabının ana elementleri üzerine çok titiz bir çalışma yapmış. Hikâye, aslında Londra’da bir yetimhanede başlıyor. Peter’ın bu yetimhaneden Neverland; var olmayan ülkeye götürülüşünü ele alıyor.

HUGH JACKMAN (FOTO GALERİ)

Oyunculuk kariyerinize pek çok ikonik karakter sığdırmayı başardınız. Pan’de Karasakal olmak nasıl bir his?

Aslına bakarsanız çok sevdiğim bir öyküdür Peter Pan. İzlediğinde, yetişkin ya da çocuk ol, çocukluğuna döneceğin bir filmin dünyasını yaratma fikri çok hoşuma gitti. Zira filmin öyküsü, çocukluğunu her daim içinde taşımanla ilgili. Joe Wright’ı çok seviyorum. Yönetmenliği onun üstlendiğini duyduğum an işe atladım diyebilirim. İlk buluşmamızda bana tabletinde bir görsel gösterip “Karasakal için kafamdaki görüntü bu” dedi. Benim aklımdaki Karasakal daha çok acımasız, kara kuru ve sakalından dumanlar çıkarcasına karmaşık bir tipti. Ama Joe’nun bana gösterdiği karakter daha çok klasik bir yağlıboya tablosundan çıkmış, kafası peruklu, elleri yüzüklerle dolu bir tiplemeydi. “Tamam, ben varım” dedim ve başladık.

ÇEKİMLER ÇOK EĞLENCELİYDİ

Filmde Nirvana’nın bir parçasını seslendiriyorsunuz?


Filmde, Karasakal’ın, tüm korsanların korktuğu bir korsan olduğunu vurgulayan bir cümle var. Bu, bir aktör için harika bir cümle! Hatta o sahneden sonra Nirvana’nın “Smells Like Teen Spirit” şarkısını söylüyoruz. Tam anlamıyla deliceydi! Anlamını bilmedikleri bir şarkıyı söyleyen yüzlerce çocuğu izlemek o kadar eğlenceli ki anlatamam, filmi izlerken siz de bu hissi yaşayacaksınız.

Kostüm ve makyaj konusunda Karasakal cidden tüm çalışmalara değmiş...

Joe’nun peruk talebiyle saçlarımı çoktan kazıtmıştım. O kadar çok peruk denedim ki… Aslında biraz karanlık, biraz samurayvari, biraz kâbuslara giren cinsten bir karaktere bürünmeye çalıştım. Altı ay neredeyse kimse beni tanımadı. Bu da ilginç bir deneyimdi. Bir de yarım kel kafama sürekli güneş kremi sürmem gerekti.

SETTE KAYBOLDUM

Bu film için devasa bir set inşa edildi sanırım? Favori mekânınız neresiydi?


Tabii ki gemim! Gemiyi gördüğüm an “Tanrım! Hayatımda bu kadar büyük bir şey görmedim” dedim. Heybetli ve güzel bir gemiydi. Normalde, film için parçalar halinde set inşa edersin. Uçaktaysan ya kokpitte ya da kabindesindir. Ama bu bildiğimiz gemiydi! Ayrıca var olmayan ülke! İlk kamera testinde kostümümü giydim. Makyajımı yaptırdım ve Joe’yu aramaya koyuldum. Ne yönetmen asistanı ne de ben saatlerce Joe’yu bulamadık. Set o kadar büyüktü ki birbirimizi bulamadık. Şimdiye kadar hiç sette kaybolduğumu anımsamıyorum. Sanırım bir daha da bunu deneyimleme fırsatım olmayacak zira artık her şey dijital. Joe, tiyatro kökenli bir yönetmen o yüzden onun için dekor, set, filmin yaşanacağı bir sahne olması çok önemli.

Kılıç mücadelelerinden tehlikeli sahnelerle kadar ciddi bir sahne deneyiminiz var. Bu rol için oturup çalıştığınızı öğrenmek beni çok şaşırttı.

Evet. O kadar etkileyiciydi ki. Tüm hayatım boyunca bir filmde ciddi bir kılıç sahnem olsun istemiştim. Bu filmde, bu hayalime kavuştum. Özellikle bu sahnelerde Joe’ya geniş açı çekim yapmayı önerdim. Bu sayede sahneleri doya doya oynama şansım oldu.

Çekimden iki hafta önce Joe, “Kılıçlı sahneleri geminin önünde çekmek istiyorum” dedi. “Tamam” dedim ama olay, sahada futbol oynamaktan, bir grup denge jimnastikçisinin üzerindeki bir sahada oynamaya döndü. Sahnelerin zorluğu bir anda seviye atladı. Bu da bana biraz kesik ve morluklara mal oldu ama bu heyecana değerdi.

Joe, yeni fikirlerle ortaya çıkmayı seviyor. Bir aktörün gözünden, onu nasıl anlatabilirisiniz?

Joe bana Neverland’e yolculuk sahnesinin açılışını bana izletti. Yaklaşık on beş dakikalık animasyon ve çizgi filmle karışık, rüya gibi bir yapım diyebilirim. Tek başına bir sanat eseri! “Joe” dedim, “İnsanların bunu görememesi çok üzücü.” Film çok harika oldu buna eminim ama o sahneyi umarım DVD’ye koyar… Joe her zaman kutunun dışında düşünebilen bir adam. Onun sanatsal yeteneklerini bu denli sergileyebildiği bir yapımda çalışmaktan onur duydum. Seni sadece mümkün olmayanı mümkün kılan değil, tüm karakterlerle bütünleşip onların ruhsal yolculuklarına şahitlik edebileceğiwn bir yolculuğa çıkarabilen biri Joe. O, insanlara sinemaya gitmeleri için sebep veriyor diyebilirim.

Erkek babası olmak “Bir gün idolüsün, ertesi gün rakibi”

Hugh Jackman, 1996’da hayatını Deborra-Lee Furness ile birleştirdi. Çift, 19 yıllık mutlu evliliklerini evlat edindikleri iki çocukla taçlandırdılar.  “Baba olmak, hayata bakış açınızı değiştiriyor. Uykusuz kalıyorsunuz, en basit şeyler bile sizin için tatmin edici olabiliyor. Bazen eve geldiğimde kızım ben kapıda karşılıyor. Günüm nasıl geçerse geçsin, o bana sarıldığında hepsi yok olup gidiyor. Erkek çocuklarında ise durum gerçekten değişik. Bir gün idolüsün, ertesi gün rakibi. Oğlum daha 7-8 yaşlarındayken onunla dışarı çıktığımızda, güzel bir kız gördüğünde yanlarına gidip “Hey benim babam Wolverine” diye kendince hava atıyordu. Sonra da benden imzalı fotoğraf isteyip kızlara veriyordu. Ama geçtiğimiz yıllarda bir gün arkadaşıyla konuşurken “Wolverine hikâyesi de yetti artık. O hiç de öyle sert, güçlü değil tamam mı?” dediğini duydum. Bazen beni çok güldürüyor. Çocuklarımı çok seviyorum.”

İstanbul hayranı

İstanbul ile bağlantısının çok eskilere dayandığın ifade eden Jackman’ın büyük dedesi Sakız Adası'nda doğmuş sonra da İstanbul’a gelmiş, uzun bir süre burada bir bankada çalışmış. Babasının pek çok kez Türkiye’ye geldiğini söyleyen Hugh Jackman’a babası hep “Sen Türksün, Türk sayılırsın” dermiş. “Belki o yüzden Türk kahvesine bayılıyorum. Sabahları uyanıp da bir fincan Türk kahvesi içmek kadar beni mutlu eden bir şey yok.” Jackman, İstanbul’a hayranlığını anlatmakla bitiremiyor. “İki kıtanın birleştiği bir şehir… Yemekleri muhteşem, olağanüstü insanları var. Mart ayında, bir gösteri için İstanbul’daydım. Daha önce de eşimle beraber gelmiştim. Düğünümüzden hemen sonra hem İstanbul’u hem de Fethiye’yi gezmiştik.”
Konular Röportaj