İlgi uyandıran filmin tüm merak edilenleri!

Kazım Koyuncu’nun hayatının anlatıldığı ‘Yağmur: Kıyamet Çiçeği’ filmi nedeniyle eleştiri oklarının hedefi olan yapımcı Gülay Kuriş ve filmde Amigo Ahmet rolünü canlandıran Devrim Saltoğlu çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İlgi uyandıran filmin tüm merak edilenleri!
Akşam'dan Emine Bıyık'ın röportajı...

‘Yağmur: Kıyamet Çiçeği’ filmi hakkında çok konuşuldu, yazıldı, çizildi. Film hâlâ vizyonda ama izlemeyenler için konusunu kısaca anlatır mısınız?

Gülay: Filmin esasında üç ayrı konusu var. Biri 1995-1996 futbol liginde şampiyonluğa doğru giden Trabzonspor son maçta şampiyonluğu kaybedince, amigo Ahmet’in dünyasının başına yıkılışını anlatıyor. Öte yandan ise sesi ve kişiliğiyle milyonlarca insanın gönlünde taht kuran Kazım Koyuncu vardır. Bir Çernobil mağduru olarak kanserden yaşamını kaybeden Koyuncu yöre halkının sesi gibidir… Ve yakın zaman tarihimizin en büyük felaketlerinden biri olarak gösterilen Çernobil faciasından sonra eşini kanserden kaybeden Elena, oğlunun da aynı hastalıktan mustarip olduğunu öğrenince çareyi tedavi için Türkiye’ye gelmekte buluyor.

Amigo Ahmet’i siz canlandırıyorsunuz.  Bu kadar yoğun ve içselleştirilmiş fanatikliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devrim: Trabzon o anlamda çok farklı. 
1995-1996 yıllarında tüm şehir Trabzonspor’la yatıp kalkıyor. O sene de şampiyonluğa çok yaklaştıkları için bu konu üzerine yoğunlaşmış durumdalar. Taraftar lideri de çocukluğundan beri bu sevdaya tutulmuş Amigo Ahmet oluyor. 

UÇLARI OYNAMAK KEYİFLİ

Siz genelde deli dolu rollerde oynamayı seviyorsunuz değil mi?
Devrim: Evet, çünkü biraz benim o tavrımı biliyor yapımcılar; garip roller geliyor. 
Uçları olan rollerde oynamak daha çok keyifli geliyor bana. Diğer türlüsü sıkıcı… Bütün oyuncular da böyle rolleri  sever ama yapımcının ya da yönetmenin de sizi böyle görmesi gerekiyor.
Gülay: Bir de oyunculuğunu konuşturabileceği bir roldü Ahmet…
Devrim: Başka türlü gerçekten bu iş yapılmaz, keyifli olması gerekiyor. Bundan önceki sene de benzer bir rol gelmişti. 40 yaşındayım ama 28 yaşında bir adamı oynamak zorunda kalmıştım. Ata binmeler, kılıçlar falan filan bu da aslında onun kadar zor. Çünkü binlerce gerçek taraftarın içinde rol yapmaya çalışıyorsun. En fazla üç dakikadan sonra o rolden çıkıyor. Küfür kıyamet hep beraber maça kaptırıyorsunuz. Hatta gerçekten ilk maç çekiminde yeniliyorduk, filmi falan unuttuk. Gol yiyoruz ve üzülmeye başladık. Çok gerçekçi oldu. 
Gülay: Çok zor bir şey… Çünkü tribünlerde fanatik taraftarlar ve kendi liderleri var. Ama Devrim çıkıp da onların hepsinin lideriymiş gibi rol yaptı. Devrim bir hareket yapıyor herkes susuyor. Herkes inanılmazdı yani. Filmde taraftarın hepsi canlıydı. Çoğaltma yapmadık zaten. 
Devrim: Gerçekten milyonlarca figürasyonumuz var gibi oldu. Hiçbir çoğaltma yok, inanılmaz bir filmin şansı oldu. Aslında bilmeden doğru şeyleri yapmışız. Trabzonspor taraftarını rol gereği bile yönetemezsin, yani takmaz seni. Allah’tan Trabzonlu oluşum işe yaradı ama çok planlı gitmedik gerçekten. Trabzonlu olduğum için kabullendiler yoksa rol gereği oraya başka birisi gitseydi gerçekten takmazlarmış. Çünkü figüran değiller, tamamen Trabzonspor’a destek için hareket ettiler.

Şehrin üç hastalığı var

Film çok beğenildi, üç ödül aldı ama eleştirilerin hedefindeydi. Kazım Koyuncu’nun hayatı gibi lanse edildiği fakat alakası olmadığı söylendi…
Gülay: Biz hikâyeyi basın bültenleriyle gönderdiğimizde tabii basında en popüler olan, en cazip gelen ismi içinden cımbızla çekiyor. Bizimki de aynen böyle oldu. Kazım Koyuncu’nun hikâyesi filmin yüzde 30 kadarında var. Çünkü Kazım da Çernobil’den dolayı kanser olmuş. Dolayısıyla onun da dramı var ama bu sadece Kazım Koyuncu’nun hayatı ya da belgeseli değil. Biz hep üstüne basa basa söyledik; “Bu bir Karadeniz dramı” diye. 
Devrim: O dönem şehrin üç hastalığı var. 
Birisi Çernobil yüzünden görülen kanser vakaları. Diğeri de futbolun kanserleşmesi durumu. Futbolun spor olmaktan çıkıp hayatta her şeyimiz haline gelmesi de kanser gibi bir durum aslında. Düşünün o kadar büyük bir sevda ki intihar edenler bile olmuş bu uğurda.

Şehrin üçüncü hastalığı ne peki?
Gülay: Gerçekten müthiş bir aşk hikâyesi var filmde.
Kazım Koyuncu’nun ailesi Engin Hepileri’nin oyunculuğuyla ilgili ne dediler peki?
Gülay: Zaten çekimler boyunca Kazım’ın ailesi Hopa’daydı. Annesi ve babası Engin’i, Kazım’a çok benzettiler. Onunla çok güzel ilişki kurdular, okşadılar ve bağırlarına bastılar.

Siz bir de Trabzonlusunuz. Film için kendi memleketinize gitmek ve o yörenin bir insanı olarak oraya ait bir karakteri canlandırmak nasıldı?
Devrim: Çok İyi oldu yani uzun zamandır gitmemiştim, film sayesinde resmen kendi memleketimi tekrar yaşadım.
Gülay: Bir de o kadar çok tesadüf var ki filmimizde. Mesela biz Devrim’in Trabzonlu olduğunu bilmiyorduk. Engin’in baba ya da anne tarafından Karadenizliliği var. Erkan Can Rizeli, Sevtap Özaltun Artvinli… Bütün oyuncular tesadüfen Karadenizli çıktılar.

TÜRKİYE’DE BİR İLKE İMZA ATTIK

Adana Altın Koza Film Festivali’nde iki ödüle layık görüldü filminiz. 
Gülay: Adana Altın Koza'da hem Sinema Yazarları Derneği hem de Adana halkı tarafından 'En İyi Film' ödülüne layık görüldük. İki ayrı dalda en iyi film ödülü aldık. Türkiye’de bir ilke imza attık. İnanın, ödülü tam olarak idrak edemedik. Çünkü herkes bizi tebrik etmeye başladı, “Siz ne yaptınız” diye. Çünkü Adanalı izleyicinin oy verdiği filme, SİAD ödül vermezmiş. Adana izleyicisi gişe ağırlıklı filmleri seçermiş, SİAD da daha entelektüel daha sanatsal filmlere ödül verirmiş. Başından beri bu sektördekiler “Festivale katılmayın. Festivalde ödül alırsanız filminiz, bir sanat filmi olarak algılanır, gişesi düşük olur” gibi telkinlerde bulunuyorlardı. Ama biz yine de Adana Altın Koza Film Festivali’ne katıldık. İyi ki de katılmışız. Filmimizin sağlıklı ve amacına ulaşmış olduğunu gösterdi bize; herkese hitap etmişiz.

TEK KADIN YAPIMCI BENİM

‘Yağmur: Kıyamet Çiçeği’ sizin yapımcılığını üstlendiğiniz ilk sinema filmiydi ve üç ödül aldı. Ne dersiniz bunun devamı gelir mi?
Gülay: Açıkçası bir sürü proje var. Bu filmi yaparken ‘daha çok para kazanayım’ ya da ‘kasamda daha fazla para olsun’ mantığıyla yapmadım. Yani şu an Türkiye’deki herhalde tek kadın yapımcı benim. 
Devrim: Denemeler oldu…
Gülay: Esin Hanım var ama o da Osman Abiden miras kaldı. Sıfırdan yapımcı olarak ben varım diye düşünüyorum. Devam etmeye de niyetliyim. Birkaç tane daha proje var düşündüğüm, bakalım neler olacak.
Konular Röportaj