İpek Tuzcuoğlu: "Neonlar değil yıldızlar ilgimi çekiyor"

İpek Tuzcuoğlu yeni sinema filmi ‘Ankara Yazı’yla seyirciyle buluşmak için gün sayıyor...

İpek Tuzcuoğlu: "Neonlar değil yıldızlar ilgimi çekiyor"
Akşam'dan Aysun Yıldız Güngör'ün röportajı...

Ankara Yazı adlı filmde başrolü canlandırıyorsunuz. Film, 6 Mayıs’ta vizyona giriyor. Ne hissediyorsunuz?


Bir tarlaya tohum ektik, sürdük suladık ve şimdi meyvelerini toplama zamanı. Biz oyuncular için galalar, prömiyerler heyecan vericidir. Ekip olarak emeğimizin karşılığını beyazperde de göreceğiz inşallah. 

Filmde idam edilen bir çocuğun annesini canlandırdınız. Nasıl hissetiniz, o üzüntüyü yaşadınız mı? 

Empati duygusu her oyuncuda olmalı. O duygunun kuvvetli olması, iyi gözlem yapıp araştırmak rol için önemli. Benim sistemim bu şekilde ilerler. Önce içselleştiriyorum, sonra zihnim ve kalbimin sesiyle yol almaya gayret ediyorum. Fiziksel hareketler de kendiliğinden gelişiyor. Her zaman rollerime böyle çalıştım. Tabii ki çok üzüldüm, etkilendim, yorulduğum sahneler çok oldu. Çaresiz bir kadın evladını kurtarmaya çalışıyor. Çok acı, adaletsizlikle karşı karşıya. Derin bir çaresizlik duygusu var, tabii umudunu hiçbir zaman yitirmiyor…

Çekimler bittikten sonra o psikoloji devam ediyor mu?

Daha çok çekim anında yaşıyorum o psikolojiyi. Genel yaşamıma yansımıyor. Aslında bu işi korkarak kabul ettim. “Eyvah! Nasıl olacak?” dedim. Çünkü yarı biyografik bir hikâyeyle, gerçek yaşanılmış bir öyküyü anlatıyoruz. Aile ile ilgili yapılmış belgesel ve röportajları seyredip okudum. Zeynep (Pehlivanoğlu) annenin yaşlılık halini ancak görebildim, gençlik hallerini görme şansım olmadı. Yaşamış bir insanı tekrar canlandırmak, biraz ürkütücü ve ayrı bir sorumluluk. 

KENDİMİ ELEŞTİRİRİM

Filmi izlediniz. Nasıl buldunuz?

Evet, izledim. Çok etkilendim. Şunu çok net söyleyebilirim ki, Türk sinemasında gördüğüm en iyi kahve tarama sahnesiydi. Türkiye standartlarının üstünde, yönetmenimiz Kemal Uzun çok başarılı bir sahne çekmiş. 

Kendinizi beğendiniz mi?

Hiçbir zaman kendimi beğenemiyorum. Hatta izlerken “Keşke şurada, şunu da yapsaydım” diyorum. Tabii o ruha bürünmüş olduğumu görebiliyorum ama eleştirdiğim noktalar da oluyor. Emin ol birçok oyuncu için de bu böyledir. 

“Kendimi beğenmiyorum” derken… Mütevazıyız yani?

Bence en büyük tehlike bir oyuncunun kendini çok beğenmesidir. Tabii ki takdir edeceksin, iyi oynadığın sahneleri ama bu dışarı karşı olmamalı. Mütevazı olmak, sadece mesleki anlamda değil, yaşamın her halinde olmalı. Övünmek, beğeni almak başkaları tarafından yapılırsa şık olur. 

Senaryo ilk önünüze geldiğinde ne düşündünüz? 

Derin bir acının ve dramın olması, en özünde adaletsiz, vicdansız ve yaşanmış bir hikâye olmasıyla fark yaratacağına inandım. Yaşanmış bir aile dramı olduğu için de projeye pozitif baktım. Kemal Uzun, çok beğendiğim bir yönetmen. Dolayısıyla onun oluşu beni çok etkiledi. 

Sadece popüler olmak adına oyuncu olmak isteyenler var. Ne düşünüyorsunuz yeni nesil hakkında?

Oyunculuk çok bereketli bir toprak… Rengarenk çiçeklerle dolu, müthiş bir tablo misali. Çünkü her türlü karakteri canlandırıyor, araştırıyor ve gözlemliyorsun. Yeni nesle lafım yok. 20-25 yaşlarında ben de böyle değildim. Bu bir süreç, hepimiz imtihandan geçiyoruz. Ünlü olmak kolay değil. İster bir edebiyatçı, ister bir balerin, ister bir şarkıcı ol. Şöhret, ün tuzaklarıyla gelir. Çevrende seni doğru yönlendirecek birilerinin olması çok önemli. Beni yönlendiren kimse olmadı. Hatalarım, başarısızlıklarım biraz da bu yüzden. Kendim düşe kalka öğrendim, bu yıllara geldim.  

O yıllara tekrar dönmek ister miydiniz?

Her şey zamanında güzel… Hatalarım ve başarısızlıklarım olmasaydı buralara gelemezdim. İyi ki yaşamışım diyorum. O acılar insanı büyütüyor… 

BİRÇOK ŞEY ANLAMSIZ GELİYOR

Sektörden kendinizi uzak tutuyorsunuz, bilinçli bir tercih mi? 

Tabii, kendi isteğim. Artık birçok şey anlamsız geliyor. Önceliklerim değişti. Neonlarla çok ilgili değilim. Gökyüzündeki yıldızlar daha çok ilgimi çekiyor. 

‘Hep genç kalmalıyım’ diye bir kaygı duyuyor musunuz? 

O da bir tuzak ama yaş ilerledikçe o tuzağa düşmem yaklaşıyor, itiraf edeyim sana (gülüyor). Oyuncular için zor bir durum. Dedim ya ünlü insanlar için hayat biraz daha zor. Yaş ilerliyor ama o yaşın güzelliğine vakıf olabilmek gerekiyor. Estetik yaptırmıyorum. Bir insanın yüzündeki çizgiler onun yaşanmışlıklarıdır.

Geç yaşlanmayı kim istemez?

Bunlar hep medyanın empozeleri. Güzel olacaksın, yaşlanmayacaksın, fit olacaksın… Bunlar yeni nesil için de tehlikeli. Estetik yaşı çok düştü. İnsanlar şükretmiyor, beğenmiyor kendini. Mutsuzlar…

Hayat felsefeniz var mı?

Tabii, benim hayat felsefem adaletli, vicdanlı ve güzel ahlaklı olabilmek üzerine kurulu. Kimseye kötülük yapmamak, herkese karşı hoşgörülü olmak… Bunlar benim olmazsa olmazlarım. 

Karşınızdaki kişide de arar mısınız bunları?

Aramam çünkü bulamam. Beklenti, yorucu ve yıpratan bir şey. Karşımdaki kişiden bir beklentim olamaz ama dost dediklerimle yolum bu noktada aynıdır.

Aşkı sormak istiyorum size… 

Ay onu sorma! Ben her şeye aşığım. Aşk benim için kadın-erkek ilişkisinin çok ötesinde artık. Kişiye duyulan aşkı genç oyunculara bırakıyorum.

Gençsiniz daha…

Ama o yaşla ilgili bir şey değil.  

Belki biri çıkar karşınıza?

Tabii ki, zaten makbul olan hayata aşkla bakmak… Biz aşkı bile kadın-erkek ilişkisine indirgedik ne yazık ki. 

‘Aşk’ denildiğinde karşı cinse olan aşk anlaşılıyor ama.  

Evet ama değil işte. Ben her şeye aşığım. Aşk hep var benim hayatımda. Bundan sonra da var olacak. Çünkü dünya aşk üstüne kurulu. 

Sizi ne mutsuz eder?

Aptal yerine koyup kazık atmaya çalışanlara sinirleniyorum. Yüzlerine vurmuyorum ama onların adına ben utanıyorum.

Farkındasınız yani, size kazık atmak istediklerinin?

Tabii, yalandan ve aptal yerine konulmaktan hoşlanmam. ‘Allah halini güzelleştirsin’ diye bir duam var, sinirlenirsem onu söylerim. 

YENİ PROJELERDEN KORKUYORUM

Peki, sizi ne heyecanlandırır?

Yeni projeler. Hem heyecanlandırır hem korkutur.

Neden?

Acaba “Başarabilecek miyim?” korkusu olur içimde. Bunu birçok kişi itiraf edemez ama ben hep korktuğum projelerin içinde oldum. 

“Şu projede ben de olsaydım” dediğiniz bir iş var mı?

Valla dönem dizilerinde oynamak istiyorum. Çünkü onlar beni daha çok heyecanlandırıyor.  

Popüler işler daha çok para getirir diye mi?

Para kazanmayı çok istiyorum ama kendim için değil. Bir dernek ya da bir vakıf kurma hayalim var. O kadar çok yardım edilecek insan var ki...

İsteklerinizle ilgili evrene mesaj verir misiniz?

İnanmıyorum ki, bana çok saçma geliyor. Geleceğe mesaj vermek diye bir şey yok. Evren denilen şeyi yaratan Allah… Tabii ki olumlu düşünmek güzel, onun gücüne inanıyorum. Ben her şeyi Allah’tan isterim. ‘Hayırlıysa olsun’ diye dua ederim… 

İZLEYİCİYE UMUT OLDUM

Bir ara tasavvufa olan ilginiz çok konuşuldu. Kimi destekledi, kimi eleştirdi. Şu an nasıl bir yoldasınız? 

Aslında yaptığım bir TV programı nedeniyle böyle bir konu gündem oldu. Yoksa insanın inancı da imanı da kendine olmalıdır. Bir açıdan geriye dönüp baktığımda mutluyum. Çünkü birçok gence o program sayesinde örnek oldum. Hayat Nur Artıran Hoca adeta bir derya, tasavvuf konusunda üstat bilirim kendisini. Onunla bir arada olmak, izleyiciye umut olmak çok güzeldi. Yani benim tasavvufla anılır olmam, yapmış olduğum TV programlarımdan mütevellittir. Sorunun cevabına gelirsek, İnsanın arayışı bitmez. O bir yoldur, bu yoldaözüne dönen huzuru bulur. 

“Keşke o yolu daha önce keşfetseydim” diyor musunuz?

Keşke ve pişmanlık insana sadece ıstırap ve azap verir. Bence her şeyin bir zamanı var. Doğru zaman önemli, benim için iki üç sene öncesi doğru zamandı. Çok marjinal biri olamadım hiçbir zaman. Bu fıtratla ilgili bir şey, artık duygularım daha derli toplu. Daha az hırçınım, fazla hoşgörülüyüm. Egomu ve nefsimi törpüleyebiliyorum. 
Konular Röportaj