İşi erken bırakanın beyin hücreleri ölüyor

Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ: "50 yaşında ‘Domates yetiştireceğim’ diye işten ayrılmak ya da emekli olup bir sahil kasabasına yerleşmek, kişinin beynine yapabileceği en büyük kötülüktür."

İşi erken bırakanın beyin hücreleri ölüyor
Türkiye Gazetesi'nden Ziyneti Kocabıyık'ın haberine göre “Erken emeklilik, erken beyin yaşlanmasını getirir. Erken emekli olan kendi beynine kötülük yapar” diyen Üsküdar Üniversitesi Nörobilim Ana Bilimdalı Başkanı, NPISTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, beyni genç tutmanın yollarını anlattı… 

¥ Alzheimer unutkanlığın son noktası ve biliyoruz ki, her şeyi unutmaya başladığımızda çok geç oluyor. Daha öncesinde neler yapabiliriz beyni genç tutmak için?

Aslında unutmak doğaldır. Belli bir bellek kapasitesi var. Beyin fizyolojisi, öğrendikçe yeni bilgilere yer açar. Yeni bilgilerle eski bilgileri ilişkilendirerek aklımızda tutabiliriz. Eğer yeni öğrendiklerimizle eski bilgiler arasında alaka kuramazsak unuturuz. Dolayısıyla bağlantı kurmak önemlidir.

BELLEĞİN İLACI EĞİTİM

¥ Belleğin kapasitesi var mı?


Genel olarak beyin hücreleri ve bağlantılarının sayısı kadar bellek kapasitesi var tabi. Sınırsız bir kapasite yok. Biyolojik bir şey bu. Ama bu kapasiteyi biz kendimiz farklı yollardan artırabiliriz.

¥ Nasıl yapacağız bunu?

Eğitimle… Eğitim görmüş kişilerle görmemiş olanlar arasında kapasite açısından müthiş bir fark oluyor. Eğitim görmüş kişi ,yeni öğrendikleriyle ilgili davranışlarını geliştirip dünyaya öyle bakarken, eğitim görmemiş insanlar, her olayı doğarken beyinde saklamış oldukları kapasiteyle değerlendirirler. Bu kapasite genetik yapımıza göre her insanda farklıdır. Yaşlanma ile öğrenme kapasitesi azalır. Ancak her insan aynı yaşta yaşlanmaz.  Eskiden ‘Yaş 70 iş bitmiş’ derlerdi. Oysa alakası yok. Biyolojik ve genetik mirasımıza bir şey yapamıyoruz ama eğitimle geliştirebiliyoruz. Bunun için imkânların yetersiz olması da bahane değil. Mesela Prof. Dr. Aziz Sancar Mardin’in bir köyünden çıktı ama Nobel aldı. Biyolojik kapasite de daha sonra geliştirilebilir.

ALZHEIMER, EĞİTİMLİ KİŞİDE DAHA GEÇ ORTAYA ÇIKIYOR

¥ Buradan yeni şeyler öğrendikçe bellek kapasitemizi geliştirebileceğimizi mi anlıyoruz?


Yatay olarak artırabiliyoruz. Böylece bir olayı bir tek kavramla değil, 6-7 kavramla anlamaya çalışıyoruz. Eğitim görmemiş bir insanınla eğitim görmüş, çok dil bilen insanların Alzheimer’ı bile değişiktir. Bu kişiler diğer öğrendiklerinden bağlantı kurarak unutkanlığını maskeler, unutkanlığını göstermemeye çalışır. Çok ileri döneme kadar Alzheimer ortaya çıkmaz. Ne kadar çok öğrenmişsek, öğrenme, bellek kaybına dair o kadar az açık veririz. Çünkü öğrenmek, protein sentezini artırarak beyni yaşlanma ve yıpranma etkilerine karşı güçlendirir.  Onun için bu işlerle uğraşan, erken emekli olmayan, elini eteğini işlerden çekmeyen, hayatını yaşamaya devam eden insanlar bazen 85 yaşına geldikleri hâlde kitap da yazarlar, ders de verirler sosyal hayatlarını da yürütebilirler. Ama 50 yaşında siz “Ben domates yetiştireceğim” diye işten ayrılıp bir sahip kasabasına giderseniz -ki bu çok popüler bir şey- beyninizin katili olabilirsiniz. Yaş ilerledikçe, beyin çevreniz ve sosyal çevreniz daraldığı ölçüde zararını görürsünüz. Tek tip uyaranlarla beyninizi yürütmeye çalışırsanız, yani görüştüğünüz insanlar, yaşadığınız olaylar tek tip hâline gelirse bu erken yaşlanmayı getirir. Bunu asla tavsiye etmiyorum.

¥ Emeklilere neler tavsiye edersiniz?

Emekli olmayı tavsiye etmiyorum. Özellikle erken emekli olan kendi beynine kötülük yapar. Duygusal zekâ tek tip insanlarla gitmez. Heyecan, merak, kişinin daha önce görmediği davranışları görmesi, duymadığı sesleri duyması gerekir. Hobiler edinmek, gruplarla seyahat etmek iyi bir çözüm olabilir.  İnsanlar mutlaka müzeye, sergiye gitmeyebilir ama imkânı olanlar merak edenler mutlaka gitmeli. Bir ressamın tablosuna bakmalı, söyleşiye gitmelidir.

ŞÜKRETMEK BEYNİ GENÇ TUTUYOR

¥ Karakter yapımızı değiştiremeyeceğimize göre ne yapalım?


Pollyannacılık oynamayalım ama olaylara iyi yönden bakalım. Daha kötü olayları, daha kötü durumdaki kişileri düşünelim. Oysa biz düzgün giden olayları olması gerekenlermiş gibi kabul ediyoruz -ki kimse bize bunun garantisini vermemiş- İyilikleri normal gibi kabul edip, kötüleri ön plana çıkarıyoruz.  Şikâyet etmek yerine Allah’a şükredelim. Ben öyle yapıyorum. Herkese de onu tavsiye ediyorum.

KÖTÜMSER KİŞİLER DAHA ÇABUK YAŞLANIYOR

¥ Beyni daha çabuk yaşlanan karakter  yapısı var mı?


Olumsuz, negatif, kötümser, geçmişteki olayların tesirinde fazla kalan, kafaya takan, travmanın etkisinden bir türlü kurtulamayan, her gördüğü olayı gelecekte olacakmış gibi varsayan insanların beyni daha çabuk yaşlanır. Zaten onlar kendileri gibi insanlarla görüşüp ortak konuları konuşurlar. Ayrıca televizyonda saatlerce haber programı seyretmek de bu açıdan zararlı.

NAZİ BEYNİNİN ETKİSİNDE KALMAYIN

¥ Son zamanlarda çok tartışılan konulardan biri de sağ beyin-sol beyin özellikleri ve bunun insan hayatına yansıması. “Dünya sağ beyinle yönetilseydi daha güzel olurdu” gibi bir yaklaşım da var. Siz ne düşünüyorsunuz? Bir nörobilimci olarak ne düşünüyorsunuz?


Büyük fotoğrafı görmemizi, empati geliştirmemizi sağlayan, duygularımızı idare eden daha çok beynin sağ tarafıdır. Mantıksal olan sol taraf işlemci robot beynidir.  Sol beyin bu işlem ne sonuç verirse ona göre duygu geliştirir. İşlem olumsuz olursa olumsuz duygulara kapılır. Ama sağ beyin “Dünyada neler oluyor?”, “Kötünün de kötüsü var” gibi bir düşünce tarzına sahiptir. Bazı insanlar sadece işlemci beyniyle yaşıyor. Her şeye matematiksel bakıyor ve genelleştiriyor. Duygu ve empati geliştirmiyor. Ben ona Nazi beyni diyorum.  Aynı zamanda yapay zekâ beynidir bu. Robot zekâsı  da tamamen sol beyin özellikleri üzerine geliştirilmiştir. Çünkü kuralları, matematiği,  bağlantıları vardır. Ancak ikisinin mümkün olduğunca eşit oranda kullanılması gerekir. Çünkü sağ beyinle sol beyin zaten ikisi birleşir beyinde. Arada bir köprü vardır. Dolayısıyla herhangi bir konunun sol beyinle ilgili bir çözümü varsa sağ beyinle ilgili bir çözümü de vardır. Bu ikisi de kafamızın içindedir. Bunu kullanmak bize kalıyor.