İskender Paydaş: 'Ritimlerim serttir ama dürüsttür'

İskender Paydaş iki yıl önce çıkardığı ‘Zamansız Şarkılar’ albümünün devamı niteliğinde olan ‘Zamansız Şarkılar II’ adlı albümüyle müzik dünyasının dev isimlerini bir araya getirdi.

İskender Paydaş: 'Ritimlerim serttir ama dürüsttür'
Akşam'dan Emine Bıyık'ın röportajı...

Bu aralar nasılsınız, nasıl hissediyorsunuz?

İyiyim, yoğun bir dönemdeyiz. Klibin çıkma heyecanını yaşıyorum. Ama albümün bittiğine hâlâ inanamıyorum. “Yapacak bir şey yok mu, mix falan kalmadı mı?” diye soruyorum. Sanki yapacağım bir sürü şey varmış gibi hissediyorum.  

‘Zamansız Şarkılar II’ serüveninin en başına dönersek nasıl başladı?
‘Zamansız Şarkılar’ projesi sahne için ortaya atılan bir fikirdi. Benim yıllarca gerek aranjman gerek beste gerekse söz ortaklığı yaptığım şarkıları sahnede çalacaktık fakat yorum farklılıkları getirerek. Yani bugüne uyarlamak “Bugün yapsaydım nasıl düşünürdüm?” gibi bambaşka hallere evirdik şarkıları. Şarkı aynı kalıyor ama fark eden yorumu oluyor. Nasıl çalındığına bağlı olarak şarkıyı başka türlü yaşamaya başlıyorsunuz. Bugün parçayı çalmaya başladığımızda dinleyici ilk önce tanımıyor, sonra nakarat giriyor ve “Aa bu o şarkıymış” diyorlar. 

Albüm süreci nasıl gelişti? 
Yaptığımız sürprizle dolu bir projeydi. Daha sonrasında bunu albüme taşımaya karar verdim. Albüme taşımaya karar verince bütün bir sahneyi albüme sığdıramayacağım için başka türlü düşünmeye başladım. İlk albümde daha çok cover vardı. Örneğin; Kayahan şarkısı olan ‘Sensiz Olmaz ki’yi Mustafa Ceceli yorumuyla dinledik. Kayahan ile yapıldığında melankolik bir aşk şarkısıyken, Mustafa’yla yaptığımızda içinde biraz isyan da barındıran, sevgi arayışı içerisinde olan insanların şarkısı haline getirdik. Kerim Tekin’le zamanında birlikte yaptığımız bir şarkıyı yine Kerim’in sesini kullanarak yeni bir isim olan İrem Candar’la düet yaptırdık. Sanki, Kerim o anda yaşıyormuş gibiydi. İrem küçükken Kerim Tekin hayranıymış. Odasında onun posterleri asılıymış. İşin en keyifli kısmı da burada oldu, bir şekilde düet yapmış oldular. Bu anlattıklarım ‘Zamansız Şarkılar’ın bir koluydu. Diğeriyse yeni şarkılar yapmaktı. Mesela ‘Doktor’ şarkısı gibi… 
Onların da kalıcı olması için olabildiğince özen gösteriyorduk. İlk albümden bu yana taşıdığım bir şey bu. Yani aralarında bir tutarlılık olmasını istedim.  

EN İYİ SÖZLER SILA’DAN ÇIKAR

O yüzden mi albüm kapağı bir öncekinin aynı?
Evet. Albümün kabındaki fotoğraf ve yazı karakterinin aynı olmasını istedim. Adı da ‘Zamansız Şarkılar II’ zaten. Tek farkı renginin değişik olması. Üçüncüsünü de yapmayı planlıyorum. Kendi içinde geçişleri olan bir üçleme olacak. Şimdiki albümde de zaten ilk albümde yapılan bazı kayıtlar da var, onlar da buraya aktarıldı.  ‘Zamansız Şarkılar II’ye girmemiş olan şarkılar da üçüncüye devam edecek.

Az önce söylediniz ya, “Şarkının nakaratı girince tanıyorlar” diye.  Nasıl bir sihir ki bu dinleyenler şarkının yeni bir parça olduğunu düşünüyor?
Amaç bu zaten… Her şarkıyla bir anımız oluşuyor. Onu dinlediğimizde ya da duyduğumuzda bir yerlere gidiyoruz ve oradaki halimizi hatırlıyoruz. Benim yaptığım şeyde bu anıları silmek ya da yeni anılar oluşturmak veya şarkının bana verdiği duyguları değiştirmek. Başka türlü duygular vermesini sağlamak. Bunu da melodiyi ve sözleri değiştirmeden başarmak.

Peki, şarkıları yorumcularla nasıl buluşturuyorsunuz? Bir nevi rol vermek gibi bu çünkü…
Biraz öyle oldu. Mesela ‘Hep Karanlık’ parçasını Şebnem Ferah söyledi. O şarkıyı Şebnem’den dinlememiz gerekiyordu. “En iyi sözler de Sıla’dan çıkar” deyip bir şarkı önermiştim. Yazdı, ‘Haşa’ diye bir şarkı çıktı ortaya. Onun dışında Nazan Öncel de iş, ters çalıştı. O geldi “Böyle bir şarkım var, bunu seninle yapalım mı?” dedi. “Tabii” dedim ve kendi yorumuma göre değiştirip aranjman yaptım. Bambaşka bir şey oldu. Daha İskender-Nazan oldu yani. O şarkı benim aranjmanımı istiyormuş diyebilirim. Ya da ‘Yetmez’ şarkısını yapmıştım. Yapmadan önce rüyamda görüyordum şarkıyı; Atiye söylüyordu. O şarkı Atiye’ye göre bir şarkıydı ve Atiye söyledi, sahibini buldu. Bu arada sen Atiye’ye benziyorsun.

(Gülüyoruz) Evet, bunu hep söylüyorlar. Peki, konumuza dönersek seçtiğiniz parça yorumcunun tarzı olmasa bile sizin sayenizde söylüyor şarkıyı... 
Bence müzikte tarz diye bir şey yoktur. Yani tarz hayata yaklaşım biçimidir, kendini ifade etme biçimidir. O yüzden dinlediğin şarkının tarzını ben başka bir şeye çeviririm kulağa başka türlü gelir. Hâlbuki aynı melodidir. Ama sanırım benim yaklaşımımı beğeniyorlar. O zaman da fark etmiyor melodinin ne olduğu diye düşünüyorum.

ALATURKANIN BİR ZARAFETİ VAR

Albümde yeni isimlere de yer vermişsiniz…
Evet. Tolga Burkay diye bir arkadaşımız var. Bir albüm çalışmasına başlamıştık. İlk yaptığımız şarkıyı bu albüme koyma kararı aldım. Daha çok kitleye ulaşabilmesi için kendi albümünden önce bu albümde olsun istedim. Yeni Bülent Ortaçgil diyebileceğim tarzda biri. Yine 23 yaşında genç bir arkadaşımız Emre Tokay var. Çok yetenekli, iyi bir söz yazarı, iyi melodiler buluyor ve çok değişik bir sesi var. Hayata umutlu bakan yaşını da yansıtan biri. Onun da maxi single’ını hazırlarken albüme dâhil etmek istedim. Yani beraber ilk defa çalışmış olduk. Diğer yeni isimlerden bir tanesi Gözan Vural. Benim bir bestemi seslendirdi. Zaten sahnemde benim solistim. Bir de Ozan Ünlü o da diğer solistim. ‘Gemiler’ parçasını seslendirdi. Yeni bir sesten hızlı bir ‘Gemiler’ var. 

Ekşi Sözlükte şöyle yazılmış; “Bana sorsalar ‘ne tarz müzik yapmak istersin?’ diye, ‘İskender Paydaş tarzı’ derim... “ İskender Paydaş’ın tarzı özetle nasıl?
Biraz İstanbul’un yaşam tarzına benziyor diyebilirim. İşin temelinde olan şeyleri çok gerçekçi kurmaya çalışıyorum. Yani ritimler serttir ama dürüsttür. Dan dun gelir ama “Bu iş böyledir kardeşim” der. Alaturkanın da bir zarafeti vardır.  Yumuşatır, gölgelidir, gizemlidir; anlamları biraz gizler. Olumsuz bir şeye dayanırsanız zarif ve olumluymuş gibi aktarır, sen de onu hissetmeye çalışırsın. Müziğin üstünde kurmaya çalıştığım şey de bu. Bu ikisi bir arada yürüyebiliyor, birbirine karışmıyorlar. Fakat beraber uyum içerisinde yaşıyorlar. İstanbul’da aynı böyle; sokağa çıktığınızda Batılı birini de Doğu değerlerine ilgi duyan birini de görebiliyorsunuz. 

Türkiye’nin önemli isimleriyle çalışıyor ve iyi işler çıkartıyorsunuz. İncelenecek olursa hep başarıyla dolu bir grafik var. Nedir bu başarının sırrı? 
Başarısızlıklar da olmuştur mutlaka ama gölgede kalmıştır, kurtarmışımdır durumu (gülüyor). Uzun süre aynı işi yapınca hem tecrübe kazanıyor hem gelişiyor hem de her türlü duruma karşı bağışıklık kazanıyorsunuz. Kafanız daha dingin oluyor, işinize daha rahat bakabiliyorsunuz. Bir de benim vaktim çok önemli… Yaptığınızın ne olduğunu bilmezseniz sonucunda bir başarı ya da bir başarısızlıkla karşı karşıya kaldığınızda nedenin ne olduğunu bilemezsiniz ve davranışlarınız tutarsız olabilir. Niye başarılı olduğunuzu bilmediğiniz zaman bu sizi kötü yönlendirebilir. Mümkün olduğunca neyi neden yaptığımı bilerek yapmaya çalışıyorum. Hatta bu konuda kendimi bazen kısıtlıyorum. Prensip koyuyorum ve o prensibin içinde yürümeye çalışıyorum. Aynı ‘Zamansız Şarkılar II’ de olduğu gibi sahnede zamansız ve benzeri dışında şarkılar çalmıyorum. Yaptığın her hareketin bir kısıtlaması olması gerekiyor bana göre hayatta. Bunu da nasıl öğrendim, yine sanatın diğer dallarından… Bir modern resme baktığınızda bir şey anlamıyor olabilirsiniz. Ama eser sahibi bir şeyler söylediğinde her şeyi anlamaya başlıyorsunuz. Adam kafadan atmamış yani. Ya da işte sinemada her gördüğümüz şeyin orada olmasının mutlaka bir sebebi var. Boşu boşuna orada değil. Bunu anlamaya çalışmak, hayatı da anlamaya çalışmak oluyor. Müziğe de böyle uyarladığım zaman daha düzgün işler çıkartabiliyorum. Hem hayatım da daha düzgün oluyor. 

ESAS ADAM OLMAK ÇOK ZEVKLİ BİR HİS

Peki, sahnede esas adam olmak nasıl bir his? 
Çok daha zevkli bir his. Sorumluluğu büyük, onca kalabalığı idare eden kişisin. Afişte senin resmin ve senin ismin var, senin için geliyorlar. Bunun verdiği bir sorumluluk var. O kadar insanın patronusun bir de onları yönetiyorsun. Her şeyin doğru gitmesini istiyorsun. Bu biraz yoruyor. Şimdi dinlendim, tekrar yola çıkacağız (gülüyor).

Geç kaldığınızı düşünüyor musunuz peki?
Düşünüyorum. Yıllarca albüm yapmayı düşündüm fakat hep erteledim. Bir de tam olarak yola nasıl çıkacağımı da bilmiyordum. Şarkıcı olmayınca şarkı da söylemek istemeyince işler biraz zorlaşıyor. 

Zamansız Şarkılar III’ten sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?
Üçüncüsünden sonra zamansız şarkıları devam ettirmeyeceğim. Başka türlü projelere gireceğim. Onları da kafamda belirledim. Kalıcı bir şeyler yapamaya çalışacağım yine.      

TARKAN ÇOK TİTİZ VE YOĞUN ÇALIŞMAYI SEVİYOR

Bu albümün Sürprizi Tarkan ile yollarınız nasıl kesişti?
Nazan Öncel’in ‘Hadi O Zaman’ şarkısının aranjmanını ben yapıyordum, Tarkan da konuk sanatçı olarak eşlik ediyordu. Çok güzel fikirler üretiyor, çok çalışkan, çok titiz ve yoğun çalışmayı seviyor. Şarkıyı aranje ederken “Biraz gitar olsa mı?” dedi.  Sonra beraber yapmaya başladık. Şarkı çok iyi ve dinamik bir noktaya gitti. Bayağı zevkli çalıştık, sonra birbirimize dönüp baktık “Biz neden devam etmiyoruz, başka şeyler yapmıyoruz?” dedik. Ardında onun albümü için şarkılar yapmaya başladık. Sonra bir gün geldi, “Senin albüm için bir şarkım var, onu yapalım” dedi. Bende “Yok, yapmayalım” dedim (gülüyor). Tabii ki demedim canım, der miyim? Hemen atladım. Ondan sonra işte ‘Hop De’yi yaptık. Sade bir şarkı ‘Hop De’ hem aranjman hem de müzik anlamında. Sözleri çok yoğun; o sadeliği ve söz yoğunluğunu bir araya getirip harmanlayabilmek için çok çalıştık. 
Konular Röportaj