İsmail Tunçbilek: "Müzik yoksa ben de yokum!"

Dünyanın birçok yerinde, festivallerde Türk müziğini temsilen çalışmalar yapan İsmail Tunçbilek, uzun ve dolu müzikal geçmişinin ardından ilk solo albümü olan ‘Menkıbe’yi müzikseverlerin beğenisine sundu.

İsmail Tunçbilek: "Müzik yoksa ben de yokum!"
Akşam'dan Mehmet Emin Demirezen'in röportajı...

Solo albüm çıkarma fikri aklınıza nereden geldi? Taksi Trio ile çalışmak sonrası tek başına bir albüm yayınlamak grupla hareket etmekten daha farklı olmalı…


Bu hikâyenin 15 yıla dayanan bir geçmişi var. Kahire, Sina-i Çölü ve İspanya’da 4 sene yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüğümde bu süreç kendiliğinden başlamış oldu. Türkiye’de ve yurtdışında yaptığım farklı projelerin ardından ancak kendime sıra geldi. Hatta öyle ki dinleyicilerim artık “Bu albüm ne zaman çıkacak?” diye bazı sitelerinde ve sosyal medya üzerinden forumlar açtılar. Kısmet bugüneymiş. Dünyada beraber müzik yaptığımız birçok müzisyen var ama bunların içinde benim için en önemlisi Taksim Trio. Ve bu gruptan çıkmış değilim. Zaten kendi adıma yaptığım birçok farklı proje vardı Türkiye’de ve Ortadoğu’da. Yıllarca dinleyicilerim benden ismi cismi olan solo bir albüm istediler, beklediler.  Bu albüm onlar için. İkisi de ayrı dünya, farklı haz ve duydu ama özü bir tabi.

Neden sadece enstrüman çalmak yerine şarkı söylemeyi de tercih ettiniz?

Bu genel olarak bir müzisyen albümü. Albümde enstrümantal eserler de var sözlü eserler de. Aslında albümü yapmaya ilk başladığımızda şarkıları sözlü olarak yorumlamak fikrimizde yoktu. Stüdyo sürecinde gönlümüzden geldiği gibi gelişti her şey.

NE YAPARSAK YAPALIM ÖNCE İNSANIZ

“Menkıbe” hikâyesi olan bir albüm… Özellikle Aylan bebek için yaptığınız beste oldukça dokunaklı. Siz bu albümle söylediğiniz şarkılarla ne mesajı vermek istediniz?


Ben kendi mutluluğumu, hüznümü, sevincimi ve acılarımı kendi üslubumca anlatmaya çalıştım. Tabii ki anlatırken yalnız da değildim. Birbirinden değerli müzisyen arkadaşlarım da beni yalnız bırakmadılar. 4’ü enstrümantal 11 şarkıdan oluşan bir eser. Kendi bestelerim de var dostlarımın kaleme aldığı eserlerde var. Her zaman söylüyorum ne iş yaparsak yapalım mevkilerimiz ne olursa olsun biz önce insanız. Hiç bir şeyin sahibi değiliz. Önce insan sonra sanatkâr olmak derdimiz. Çünkü insan “insan” olursa işte- o evrende aradığı her şeye sahip olandır.

Albümde Neşet Ertaş ve Mahsuni Şerif’in de iki eserini yorumlamışsınız. Sizin için bu isimlerin nasıl bir önemi var?

İkisi de Türk müziğine çok değerli eserler bırakmış. Benim çok değerli ve kıymetlilerim. Onların sazının üstüne saz çalınmaz, kelamlarının üstüne söz söylenmez. Biz öğrenciyiz hâlâ… Kendi üslubumuzla yorumlamaya çalıştım.

Bağlamayı sadece halk müziği ile sınırlı tutmuyorsunuz. Caz festivallerinde de sıkça sahne alıyorsunuz. Bu sentezin nasıl avantaj ve dezavantajları oluyor?

Bağlama etnik bir enstrüman fakat benim müzikal yetişme tarzım ve küçük yaştan beri hoşuma giden her tür müziği dinlediğim için bunun dışa vurumu daha evrensel oldu bende. Bunun avantajlarını yurtdışındaki caz festivallerinde fazlasıyla yaşıyorum. Neşet Ertaş’ın “Yalan Dünya” eserini flamenko tarzında çalınca başka kültürden insanları da içine alıyor, onlar için daha anlaşılır oluyor.

Dezavantajı, ülkemde “eseri bozmuş” diyorlar. Yahu bu eserler zaten en güzel şekilde yorumlanmış. Biz daha yeni ne yapabiliriz ya da eskiyi tekrar mı edeceğiz? Bu bir yol!

BENİM DİLİM MÜZİK!

Bundan sonraki planlar, projeler neler? 


Önümüzden bir kaç farklı isimle gerçekleştireceğim projeler olacak. Bunları ilerleyen zamanlarda açıklayacağım. Bir süre sonra yine Taksim Trio’nun albüm hazırlıkların başlayacağız. Benim dilim müzik. Müzik yapmaya, üretmeye devam ediyorum. Genelde benim hayatım pek plan, proje üzerine değil. Doğaçlama olduğu için yarının ne olacağını bilemem fakat Taksim Trio 4. albümü ve tabi ki benim de belki değişik ekiplerle yeni tatlar, duygular arayışım devam edecek. Müzik yoksa ben de yokum, müzik ola aşka ola... 
Konular Röportaj