Kamil Güler: "Issız adam değilim ki.."

"Şehnaz Tango, Çiçek Taksi, Gümüş" ve daha birçok dizide yer aldı Kamil Güler. Yani yıllardır ekranlarda. Şimdi de Filinta’da fotoğrafçı Abdullah’ı oynuyor.

Kamil Güler: "Issız adam değilim ki.."
Akşam'dan Sibel Ateş Yengin'in röportajı..

Oyunculuk konusunda çok yetenekli olmadığınızı söylemişsiniz. Çoğu kişi bunu asla telaffuz etmez. Peki, siz nasıl böyle rahatlıkla söyleyebildiniz?


Çünkü benim için hayattaki en önemli şey ‘iyi oyuncu olmak’ değil de, o yüzden rahatça söylüyorum. İyi oyuncu olmaktan daha önemli bulduğum bir şey de ”farkında olmak”tır. Neyin mi? O neyse, onun! Ve o farkında olduğun şeyi söyleyebilmek de “iyi oyuncu olmak"tan daha önemlidir. Ne kadar çıplaksan, o kadar hafif yaşarsın. Üzerimizde bin tane yükle dolaşmanın âlemi yok! Yeteneklerimin, sınırlarımın farkındayım. Koordinatlarımı neden kaybedeyim ki? Onları kaybedersek hayat çekilmez olur. Ayrıca daha iyisini hayal edebildiğiniz sürece, sizdeki mevcut olanı çok da beğenmezsiniz. Çünkü kafanızda her zaman ‘daha iyisi’ vardır. Benim kafam da böyle çalışır, bakın bu konuda hiç tevazu sahibi değilim.

Her zaman bu kadar açık sözlü müsünüz?
Bende şöyle bir durum var. Hani her şeye beyin karar verir ya bütün organlar da onun kadrolu elemanıdır bir şekilde. Bendeki çene tamamen beyinden bağımsız çalışıyor, freelance yani! Üstelik peşin almış gibi çalışıyor, hiç filtresi yok! Bu yüzden de zor durumlarda kaldığım çok oldu. Abicim söyleme yani değil mi?! Orada yapma o espriyi mesela… Canımın yandığı anlar olmuştur  sırf bu yüzden (kahkahalar).

ÇEKİMLERDEN MEMNUNUM

Gelelim Filinta’ya dizi çekimleri nasıl gidiyor?

Çok uzakta gidiyor. Her gün sanki bagajda dört bavulum ve sörf tahtam varmış gibi yol alıyorum. Neyse ki sete vardığım zaman buna değiyor çünkü zaman yolculuğunun hakkını vermiş oluyorum.  Set iyi, nazar değmesin! Ben memnunum çekimlerden çünkü çok şükür kameranın arkasında değilim. İşimizi yapıyoruz, gidiyoruz. Bu tür dönem projelerinde set ekibinin işi daha da zor oluyor. Yeri gelmişken hepsinin eline sağlık demek istiyorum. 

Siz de "Ekibimiz çok uyumlu, aile gibiyiz, eğleniyoruz" diyenlerden misiniz?
Hangi aile çok uyumlu ve sürekli eğleniyor onu da merak ederim. Margarin reklamı dışında sürekli eğlenen bir aile görmedim. Bir de facebook’ta vardır öyle. Hep mutluluk resimleri! Bir kere de ‘birbirimize girdik, bakın burada kızılcık reçeli yüzünden gerildiğimiz an’ diye bir paylaşım görmedim. Bizim set de, adı üstünde set işte! Yönetmen ‘üşürsünüz’ deyip üstümüzü örtmüyor bizim sette. Yönetmen yönetmene, oyuncu oyuncuya, sanat grubu da sanat grubuna benziyor. Herkes işini iyi yaptığı için de, ‘bizim çocuğa da bi iş ayarlasanız’ diyen bir dayımız yok çok şükür.

İnsan işini yaparken bir yandan da eğlenebilir mi?

Eğlenir tabii. Cerrahları bilemem. Apandisti bünyeden ayırırken şaka yapmak kolay olmasa gerek! Ama birbirinin cebine kesik parmak atan tıp öğrencilerini duymuştum. Uzun yol şoförleri işini yaparken eğlenmese daha iyi olur mesela. Birbirini sollamaya çalışan kamyonları izlemek eğer karşı taraftan gelen siz değilseniz komik oluyor. Bu koşullarda bile insanların eğlenmeye çalıştığını düşünürsek, bizim işimiz doğası gereği eğlenceli zaten. İşini yaparken eğlenmeyen
bir oyuncu kesinlikle yanlış iş yapıyor diye düşünürüm.

"Sevilme dozumu seviyorum"

Asosyal biriyken ekranların önünde olmak nasıl?


Sosyalliğin ekranın önünde ya da ardında olmakla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Rolünü yaptıktan sonra başı önünde evinin yolunu tutan aktör sayısı az değildir. Benim sosyalliğim biraz sınırlıdır sadece. Durmadan yeni insanlarla tanışan, çevresini periyodik olarak genişleten ve bununla beslenen biri değilim. Ekranda olmayı seviyorum çünkü işimi seviyorum.

Sokakta yürürken tanınıyor olmak uzun zamandır bildiğim, aşina olduğum bir şey! Ama sürekli boynuma atlanıyor olsaydı durum değişebilirdi. Bu gerçekten zor olurdu çünkü bana göre değil! Allah'tan seyirci beni tam istediğim dozda seviyor. Sevilme dozumu seviyorum.

"Kalabalık severim, şehir dışında yaşayamam" demişsiniz. Acaba sizinki de benim gibi alışkın olduğu yeri bırakamama korkusu mu?

Issız adam değilim ki ben! Bugüne kadar İstanbul gibi bir metropolde, Cihangir gibi bir merkezin ta göbeğinde böyle bir işi yaparak yaşam sürdürüp de; “Nerede benim kayığım, domatesim, organiğim, salçam?” kafasına gelemem. Alışkanlık var tabii ki. Ama sevdiğim şeylere alıştım zaten, bana dayatılanlara değil!

NEYİN PEŞİNDESİN SEN?

Yalnız kalmaktan korkar mısınız?


Ne kadar zaman, ne zaman, nerede ve niye? Bu koşullara bağlı olarak bunun cevabı değişir. Robinson olsam, ilk işim Cuma’nın ayağına çizme yapmak olurdu. Adamı yılan soksa, sessiz film oynamak için adada maymun aramakla geçerdi ömrüm. Ama karım yatak odasına gittiği zaman salonda filmi yalnız başıma da seyredebiliyorum. Neyin peşindesin sen? (Kahkahalar)

Ölüm mesela sizi korkutur mu?

Yok! Ben Walking Dead’de esas çocuğu kovalayan zombilerden biriyim!  Yahu niye korkmayayım, insanım ben. Bu yaşına kadar yaşayabilmiş her insan ölümden yeterince korkmuş demektir.

SAYMAKLA BİTMEZ

Nelerden mutlu olursunuz?


Saymakla bitmez! Alarm zamanında çaldı diye! Hava güneşli diye… Yağmurlu diye… Neslihan sabah sabah gülüyor diye… Neslihan sabah sabah bana sardı diye… Kızım neşeli bir oyun buldu diye… Yönetmen sahneyi sevdi diye…Yönetmen o sahneden vazgeçti, tokat yemiyorum diye… Kotumla o gömlek güzel oldu diye… Elektrikler geldi diye…

Kendimizi iyi hissetmek için bize birkaç şey söylesenize...

Bugün birine sorduğun soruların bütün yanıtlarını aldın. Ve bana da sorular soran meraklı biri vardı. Bence ikimiz de mutluyuz. Gerisini okur düşünsün (kahkahalar).
Konular Röportaj