Öncel Öziçer yazdı: 'Çeşme ve Alaçatı'da cehennem qeyfi!!!'

"... restorantta yanındakinin tabağına çatal daldırmak, plajda karının sırtına yağ sürerken bitişik şezlongtaki adamın saçını okşama imkanı...."

Öncel Öziçer yazdı: 'Çeşme ve Alaçatı'da cehennem qeyfi!!!'

Biz İzmirliler böyle asilzadeyiz, biz Çeşmeliler şöyle eğlenmeyi biliriz, en medeni, en modern şehir biziz söylemlerini ve bu konuda yazılan yazıları 'çoğunlukla' abartılı ve faşizan bulurum.
Üstelik burada doğup, büyümeme ve hala burada yaşıyor olmama rağmen.
Özellikle ülkenin geneline bakınca ben de pek çok konuda yaşadığım şehirle ve insanıyla gurur duyuyorum ama bunu ırkçılık boyutuna vardırmanın bir manası yok.
Ama güzel kardeşim öyle şeyler oluyor ki bazılarıyla gerçekten aynı ülke insanı olduğumuza inanmak güç oluyor.

Malumunuz Çeşme ve Alaçatı tatilci istilası altında.
Tahmini olarak 1 milyon insan şu anda burada tatil yapmaya çalışıyor.
Özellikle bayramda yaşanan izdihamda resepsiyona bile yatak atan oteller oldu. Otellerde konaklayacak yer bulamayanlar ise sokaklarda rastgele ortaya bağırıyorlardı: "Kiralık ev veya oda var mıııı?"
Trafik arapsaçıydı...
Restoranlarda sıkışıklıktan yanındakinin tabağına çatal daldırmak işten bile değildi.
Plajlarda karının sırtına yağ sürerken bir yandan bitişik şezlongtaki adamın saçını okşama imkanı vardı.
Alaçatı sokakları yürürken birbirini ezen, itekleyen, çarpan insanlarla doluydu.
Hava cehennem gibi sıcaktı.
Otel, plaj ve restoranlar fiyatları gazlamıştı.
İki kişinin konaklama yeme, içme, plaj girişi, ortalama bir günlük masrafı 1000-2000 lira arasında değişiyordu.
Ve bu insanların hiçbiri İzmirli değildi!

Çünkü İzmirliler Çeşme'nin 'gerçek' halini bildikleri için yaratılan bu cehennem illüzyonuna hiç bulaşmazlar.
Temmuz 1'den itibaren evlerine kapanıp sokağa adım atmak için Ağustos sonunu beklerler.
Bu sanıldığı gibi "Ay şekerim artık herkes burada, çok banal yaniii" şımarıklığı değildir.
Tam tersi şımarık olan başkaları...
Sezon dışı mis gibi boş ve tertemiz plaja gidip 40 liraya alınan şarapla plaj pikniği yapacağına, beach club'larda aynı şaraba 200 lira ödeyenler mesela...
Üstelik, üst üste hengame içinde...
Deniz kenarına yüzmeye değil günde 8 kere bikini değiştirmeye gidenler...
Arnavut kaldırımlı Alaçatı sokaklarında nişan kıyafetiyle gezenler...
Allah'ın turp otuna "Ay inanmıyorum ne otu buuu? Ay çok güselll..." diye tezahurat yapıp avuç içi kadar porsiyonuna 25 lira ödeyenler...
Küçük sahil kasabasına gelince trafik kurallarına uyulmasının gerekmediğini düşünenler...
Güzelim levreği, üstelik bu sıcakta, kremalı sosla yiyenler...
Bir gün önceki müşteriden kalmış balığı krema ve sarmısakla taçlandıran(!) o şefi mutfağa gidip bir de tebrik edenler...
Bunlar parası olup görgüsü ve zevki olmayanlar...

Bir de ikisinden de yoksun olanlar var...
dünyanın çok az yerinde oyan beyaz kumlu canım plajlarda çıkarıp duvar dibine işeyenler, çocuğunun pis bezini ortada bırakanlar, denize hacet giderenler, gün boyu yediği karpuzun, yumurtanın kabuğunu, içtiği biranın tenekesini, yaktığı mangalın pisliğini öylece bırakıp gidenler...
İnsanların evlerine bahçe kapısından atlayıp çimlerinde piknik yapanlar...
Giderken çöpünü toplamaya zahmet bile etmeyenler...
Tertemiz bulduğu plajı harabe haline getirip gidenler...
"Ama ama peki ya doğaya saygı?" desen "O kim? Tanımıyom ben..." diyecek olanlar...
Lafı uzatmayalım evrimini tamamlayamamış Neandertaller....

Tüm bu insanlar normal... "Ne yapıyorsunuz? Geldiniz  güzelim kasabayı ne hale getirdiniz?!" diye hayıflanan ve eldivenleri takıp arkalarından  çöpleri toplayan İzmirliler şımarık öyle mi?

O insanlar henüz gelmeden yaşadığımız Çeşme'yi Alaçatı'yı bir bilseler, o güzel popolarını kaldırıp sezon dışında buralara bir uğrasalar, ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaklar.

Şimdi gel de ister istemez bir kıyaslama yapma!
Yahu siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz?
Memleketin en pahalı tatil yöresine gelip neden işkence çekiyorsunuz?
Yoksa yaşadığınızın işkence olduğunun bile farkında değil misiniz?
Yıllardır söylüyoruz işte... Neden yerel halkın dediğine kulak vermiyorsunuz?

İnsanların en üst üste olduğu zamanda gelip, doğru düzgün hizmet ve servis almadan, ama sepet sepet para ödeyerek et ete yaptığınız tatilden ne anlıyorsunuz?
Allah aşkına biriniz cevap verin bunun nesi keyif, nesi tatil, nesi eğlence, nesi dinlence?
Bizler evlerimize sığındık bu delilik halinin geçmesini bekliyoruz.
Sizlere bir yandan kızarken bir yandan da üzülüyoruz.
Türkiye'nin cennet gibi yarımadasını sadece eziyet dolu cehennem günlerinde tanımaya çalışıyorsunuz.
Öğrenmişsiniz buraya gelirken iki restoran, iki plaj adı... Deli değneğine tutunur gibi oralara hücum ediyorsunuz.
Size söyleyeyim bir şey bildiğiniz yok...
Sizin burada tatil matil yaptığınız da yok..
O 'tutunduğunuz' yerler dışında bu yarımadada daha ne değerli plajlar, işletmeler, koylar var...

Şehirde trafikten, gürültüden, kaostan, kalabalıktan çektiğiniz yetmiyormuş gibi, topu topu 15 günlük izninizi de en civcivli döneme denk getirerek çok af edersiniz tatilinizin içine ediyorsunuz.
İçine ettiğiniz sadece kendi tatiliniz değil üstelik... Geldiğiniz yeri de nerede çokluk orada b.kluk misali kirletip gidiyorsunuz.
Yıllardır yazmaktan kalemimizin mürekkebi bitti...
Çeşme'nin en yaşanacak zamanları Nisan-Mayıs-Haziran 15 ve Ağustos 20'den Ekim 15'e kadar olan muhteşem dönem.
Ama dinleyen kim?
O dönemde ne gelen oluyor ne giden...
Hava şerbet, deniz dümdüz, rüzgar yok, plajlar Pasifik'ten bozma, mekanlar ferah ferah, oteller daha ucuz, trafik yok, lüzumsuz insan kalabalığı yok...
Daha ne istersiniz?
Allah'tan belanızı mı diyeceğim.. Kafamı camdan uzatınca bulduğunuzu görüyorum.
Ve bu duruma hem kendim hem de  sizin adınıza çok üzülüyorum.

Nedir bu inadınız cancağızlarım sizin?

Öncel ÖZİÇER