Recep Aktuğ'dan samimi itiraflar!

Sektördeki tüm oyuncuların rahatsız olduğu bir konu olan rolün üzerine yapışması meselesini yaşayan Recep Aktuğ, ‘İnsanların Hilmi değil de ben olarak tanımaları için savaş veriyorum’ diyor.

Recep Aktuğ'dan samimi itiraflar!
Akşam'dan Pınar Bilaç'ın röportajı...

Yeni albümünüzün hikayesini anlatır mısınız?

Abümün hazırlık aşaması 3 yılı buldu. Bu süre zarfında 4 albümlük malzeme topladım. Oktay’la birlikte aralarından 12 şarkıyı seçtik. Tabii şu dönem şartlar nedeniyle bir veya iki şarkılık single yapabilirdik ama biz albüm yapmayı tercih ettik. 

Sesinizi birçok insan Tanju Okan’a benzetiyor… 
Bu tabii ki gurur verici bir durum. Başlarda ‘sesini ona benzetmeye çalışıyor’ diyen çok insan oldu ama gerçekten bu konuda yapabileceğim bir şey yok. 45 senedir şarkı söylüyorum, beste yapıyorum, söz yazıyorum. Bunlar ‘Hilmi Bey’ vasıtasıyla ön plana geçti. Biliyorsunuz ülkemizde medyatik olmadan bu tür şeyler pek bilinmez. Daha sonralarda bana has yorumları dinleyince Tanju Okan figüründen kurtulsam da hâlâ o niyetle dinleyen insanlar da var. E tabii ki güzel, bu da bir imajdır sonuçta (Gülüyor).

MEMURDAN SANATÇI OLMAZ!

Müzik ve oyunculuk desek bir tercihiniz olur mu?
Öyle bir ayrım yapamazsın. Ben hep bu cevabı veriyorum. Müzisyenliğin içinde oyunculuk zaten vardır. Sahneye çıkıp hiçbir şey olmamış gibi şarkı söyleyemezsiniz. Şarkı söylediğin zaman bir senaryoyu canlandırmaya başlarsın sahnede, o senaryoyu da mimiklerinle besleyerek insanlara o enerjiyi geçirirsin. Eğer bunu yapmıyorsan memur sanatçı oluyorsun. Memurdan da sanatçı olmaz. Dolayısıyla sahnede o sözleri okurken bir senaryoyu canlandırıp bir oyunculuk yapıyorsun. İç içe girmiş şeyler olduğu için bir ayrım yapamazsın. 

Bu zamana kadar oynadığınız her rolde kötü adam figürünü canlandırdınız. Bu hep sizin isteğiniz miydi? 
Şimdi çok önemli bir laf var. Parayı yatıran patronlar hazır giyilmiş giysilerin pazarlanmasını istiyorlar para kaybetmemek için. O yüzden dünyanın her yerinde bir kişinin üstüne bir kisve yapışmış ise hazır mal haline geliyor ve her yerde aynı şeyi oynatıyorlar. Kötü adam rolünün gerçekleşmesi biraz da medyanın şişirmesidir. Yani benden kötü adam oldu, evet iyi oynuyorum ve hep kötü adam olacağım. Yani ne olur biraz değişik bir adamı oynayayım diyorum hayır sen kötüsün kötü ol diyorlar. Ben de tamam diyorum. Nihayet en istediğim rolü yapıyorum şu an, Fuat Hoca rolü. Komik bir dizi çünkü. Ancak orada yine bir duygusallık söz konusu, Reel durumlar da var işin içinde. Bende bir değişiklik var. Beni tanıyan insanları yüzde elli yüzde elli olarak ayırıyorum. Yüzde ellisi ‘Hilmi Bey’ olarak diğer yüzde ellisi de şarkı söyleyen Hilmi Bey olarak tanıyor. Yani Recep Aktuğ’u bilen çok fazla insan yok ki zaten onun savaşını veriyorum. Ben Recep Aktuğ’um demeye çalışıyorum. 

HERKESİ BAŞROLLÜK SEVDASI KAPLADI  

Yeni sezon dizi sektöründe çok güzel olan işler bir bir final yapabiliyor. Bunun sebebi senaryolar mı, yoksa seyirci artık dizilerden mi sıkıldı?
Oyuncularla ilgili sıkıntı yok. Sadece dizi yapan şirketlerin doğru cast yapmamalarıyla ilgili bir sıkıntı var. Hiç ismi cismi bilinmemiş insanlar çok daha başarılı olabilirler. Bir de eli yüzü düzgün olan herkesi bir başrollük sevdası kapladı. Dolayısıyla diziye direkt başrol giriyorlar. Bizim gençlerimiz sahneye çıktıkları anda kendini sanatçı ya da oyuncu ilan ediyor. Yanlışlık buradan başlıyor. Mesela Küçük Ağa dizisindeki küçük çocuk. Şimdi Zeki abi istediği kadar orda oyununu oynasın, koskoca Zeki Alasya gibi bir ismin olduğu dizi de çocuk konuşuluyor. Orada kocaman bir duayen var.  Sen nasıl ufacık çocuğu konuşursun. Türkiye öyle bir yer ki, hak etmeyen insanlara hak etmedikleri birtakım payeler veriyor. O insanlar da o payeleri aldıktan sonra doğru olduğuna inanıyor. Ülkemizde insanlara verilen değer konusunda biraz daha özenli davranmakta yarar var diye düşünüyorum. 

Yeni yeni şöhret olan oyuncular istedikleri ücretlerle haberlere konu oluyor. 
Şimdi birincisi o söylediğin rakamlar dizi piyasasında sadece kaymak tabaka diye nitelendirilen tabakaya denir. O rakamların reel olup olmadığından şüphem var. Çünkü bir dizinin castı kurulurken silsile usulü aşağıya gelir. Başrol diye başlayıp alta doğru ilerler. Başrolün altına inmeye başlayınca rakam azalır, hele yardımcı rollerde ise o söylenen rakamların hiçbiri verilmez. Bunlar tamamıyla şişirme laflardır. Gelelim başrol oyuncularının aldığı miktarlara. Az önce sana bir şey söylemiştim ‘hak etmeyen insanlara hak etmeye payeler’ diye... Bu maddi de olabilir manevi de olabilir. Eğer maddi olarak o insana o payeyi verirsen nerelere çıkar tahmin bile edemezsiniz. Dizi piyasasının çıkmaza girmesinin bir diğer sebebi de budur. Yani ‘ben iyiyim ben bundan sonra şunu oynarım’ dediği zaman artık o dizinin akıbeti belli olur.  

FETİH 1453 FİLMİNİ ÜÇ KEZ REDDETTİM 

İnsanların Hollywood filmlerini tercih etmesini nasıl açıklayabilirsiniz?
Onun da basit bir anlatımı var. Türkiye’nin en büyük bütçeli filminde oynadım ben, Fetih 1453… O film yayınlandığı zaman ben röportajlarımda bir şey söyledim, ‘bundan sonra insanlar film çekeceği zaman artık ellerini ceplerine atmaya başlayacaklar’ diye. Çünkü bizde film dizi gibi yerlere çok büyük paralar harcanmıyor. Küçük paralarla çok büyük işler başarmaya çalışıyorlar. Hollywood filmlerinin başarılı olma sebeplerinden biri de budur. Mantık ön planda oluyor. Absürd bir sahne bile olsa mantık çerçevesinde oluyor ve hakikatten çok para harcanıyor. Çünkü neticesinde verdikleri o para geri alınıyor. Türkiye’de böyle bir şey yok. Yani ben yaptım oldu esprisi var. Gece ormanda kayıp bir çocuk aradığın zaman bir bakıyorsun orman apaydınlık. Kardeşim orman değil mi burası? O kadar aydınlıkta elinde niye fenerle dolaşıyorsun? Hiçbir yabancı filmde böyle bir saçmalık göremezsin. 

Fetih 1453 filminde Bizans’ın son imparatorunu canlandırdınız. 
O iş bayağı bir zor oldu. Üç defa reddettim. Yapmayın etmeyin bu benim ilk filmim diye (gülüyor). Faruk Aksoy ısrarla ben oynamanı istiyorum dedi, haliyle kıramadım. 3 sene canımıza okundu. Tıraş olamadık devamlılığı olsun diye. 

Bu zamana kadar ciddi rollerde izlediğimiz Hilmi Bey’i bu sefer biraz daha farklı bir rolde ‘Fuat Hoca’ olarak izliyoruz. Böyle farklı bir senaryoyu kabul etme sebebini öğrenebilir miyiz?
O senaryonun özü aslında şu, Fuat Hoca normal, hali vakti yerinde bir adam. Bir kaza da oğlunu kaybediyor ve ölümünden hep kendini sorumlu tutuyor. Aslında bir Homless oluyor. Köprü altında, orada burada yaşamını sürdürmeye çalışıyor ama bunun içinde para kazanması gerekiyor. Birçok iş deniyor ama patavatsızlığı yüzünden hep kovuluyor. Mustafa da bunu sokakta buluyor. Fuat Hoca üniversiteye girdiğinde artık Homless’in o son halleri saçı sakalı birbirine karışmış bir vaziyette. Orada gencecik pırlanta gibi çocukları görünce dayanamayıp bu işe ortak oluyor. O çocukları benimseyince onlara kendi çocuğummuş gibi davranıyorum ve onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. İlerleyen bölümlerde de bunları işleyeceğiz. Dolayısıyla bunu kabul etme sebebim buydu benim.
Konular Röportaj