Selin-Abdullah Burnaz: '‘Evlilik aşkımıza aşk kattı’
Selin Denizli Burnaz- Abdullah Burnaz çifti aşk dolu evlerinin kapısını, oğulları Mustafa Cem doğduktan 2, 5 yıl sonra Ses Dergisi’ne açtı...
Burnaz çiftinin Ses Dergisi'nde yayınlanan
röportajı...
Evliliğiniz nasıl gidiyor?
A.B.: Gerçekten çok mutluyum. “İyi ki de evlenmişim”
diyorum.
Genellikle ikinci evlilikler mantık evliliği olur.Ya
sizin evliliğiniz mantık mı yoksa aşk evliliği mi
oldu?
A.B.: Benim ki büyük bir aşk evliliği… Bilinmesi gereken şey
şu; yaşım büyüdükçe karıma daha çok aşık oluyorum. Çünkü daha
farklı şeyleri görmeye başlıyorsun olgunlaştıkça... Bir kere anne
olduktan sonra çok daha fazla sevmeye başladım. Onun çocuğumuza,
aşkın ürününe olan sevgisi benim ona daha fazla saygı göstermemi ve
daha fazla aşık olmamı sağladı. Şu an Selin’i evlendiğim zamandan
çok daha fazla seviyorum. Onun gibi bir karakter kabuğundan çıktığı
için içini görmeye başlıyorsun.Aslında içini görmek çok daha
önemli. O yüzden her sene geçtikçe ben daha fazla aşık oluyorum.
Hiç öyle “evlilik aşkı öldürüyor” sözlerine inanmıyorum. Bence
dünyanın en büyük yalanı bu...
Nasıl bir aşk sizin ki?
S.B.: Bizimkisi çok tamamlayıcı bir aşk. O benim hayat
ortağım, iş ortağım, akıl hocam. Her şeyden önce iyi kalpli bir
insan.Bu benim için belirleyicidir. Hiç durağan değil ilişkimiz
,çok iniş çıkışları var. Apo’yu bir yandan kocam ve arkadaşım gibi
severken bir yandan da çocuğum gibi severim.
Evliliğinizi nasıl koruyorsunuz? Çocuk olduktan sonra
evlilikler kabuk değiştirir derler katılıyor
musunuz?
A.B.: İşte burada da olgunluk devreye giriyor. Mesela dün gece
Selin’e “Benimle ilgilenmiyorsun” dedim. Sonra sabah kalktığımda,
“Salak mıyım böyle bir soru soruyorum?” diye sorguladım. Buna
evlilik aşkı öldürüyor gözüyle bakamazsın.Hayır, daha fazla aşık
oluyorsun, daha fazla saygı duyuyorsun.
S. B.: Çocuk olana kadar evliliğinde sana nasıl davrandığına
dair bir takım veriler elde edip bir adam seviyorsun. Bu adam önce
sevgilin, sonra da kocan oluyor. Onu hep bir sıfatla
seviyorsun.Çocuktan sonra da ona yeni bir sıfat ekliyorsun. O artık
senin çocuğunun babası... Bu sefer yeniden o babayı sevmeye
başlıyorsun.
Gözde çiftler hakkında ayrılıyor haberleri çıkabiliyor
zaman zaman. Sizin içinde çıkmıştı.
S.B.: İlk başta çıkmıştı, evlendikten iki ay sonra… Biz neden
olduğunu anlamadık ama Apo tabii böyle şeylere alışkın olmadığı
için çok sinirlendi, delirdi, gazeteyi filan aradı. Sonra ben
Apo’ya şöyle anlattım: “Bu tarz yalan- dolan haberleri
hayatım boyunca çok yaşadım. Gazetelerde ben olmadığına inandığım
bir kadın tarif ediliyor, evet.Bununla başa çıkma yolu çok
basittir. Yok sayacaksın. Sonra bu senin bir hayat biçimin haline
gelecek. Var saydığın ve fikrini önemsediğin insan sayısı o kadar
azalacak ki seninle ilgili bir şey baskıya girdiği zaman ‘O ben
değilim’ diyeceksin.” Bizim kimseye verecek hesabımız
yok.Bir Allah’a bir de kendimize verecek hesabımız var.
Aile sizin için ne ifade ediyor?
A.B.: Çok şey… Aile her şeydir…Aileyi korumak diye bir gerçek
var. Ben eğer 3 gece üst üste geceyarılarına kadar Lucca gibi
magazinin olduğu yerlere gidersem tabii ki dördüncü gece evliliğim
hakkında çokça dedikodu çıkar. Aynı şey Selin için de
geçerli.Geceleri gezmeyi sevmiyoruz.Cumartesi, Pazar dadıyı
almıyoruz ki çoluk çocuk evde oturalım. Pazar günleri kızım da
geliyor bizim böyle çocuklarla mutlu bir aile hayatımız var. İşte
bunlar evliliği koruyan basit formüller aslında…
Nedir mesela?
S.B.: Bazı şeyleri yürütmenin bir formülü var. Biz de zaten bu
formülleri bilmeyecek bir yaşta evlenmedik. Alkol, gece hayatı,
belli yaşlardan sonra sürekli farklı arkadaşlarla kurulan yeni
arkadaşlıklar sakıncalı şeyler.
A.B.: Ben kendime zarar gelecek bir şeyin nerede olduğunu
biliyorum, 43 yaşındayım.
Gece çıkamazsın, şuraya gidemezsin gibi kurallarınız
var mı?
S.B.: Biz birbirimize o anlamda kurallar koymadık. Ben çok
gezmiş ve bu anlamda doymuş bir insanım. Apo da gezmek anlamında
hakkını vermiş bir arkadaşımız. (Gülüyorlar) Hakikaten küp
gibisin.İçine dolduruyorsun, dolduruyorsun; ondan sonra taşma
yapıyor. Bedenin, ruhun dolmuş… Mesela benim şu an gece hayatıyla
ilgili merak ettiğim hiçbir şey yok. Çok gezmiş ve bu anlamda
doymuş bir insanım.
Annelik sizin için nasıl bir duygu?
S.B.: Kendi duygularını çok net ifade edebilen biriyim ama
anneliği hiçbir şekilde tarif edemem… Canım ya... Bunun ötesi yok
ki… Bunun üzerinde nasıl bir şey hissedebilirsin? Bence büyüklüğü
ve kuvveti çok korkunç! Güzelliğinin yanı sıra mütemadiyen
bir deliye dönmemen için kendinle çok doğru uzlaşman
lazım.
Baba olmak nasıl duygu? Çocuklarınıza yoğun iş
hayatınızda yeterli vakit ayırabildiğinizi
düşünüyor musunuz?
A.B.: Çok güzel bir soru. Yeterli vakit ayıramıyorum ve bu
beni çok üzen bir şey…Kızım Alya ile aynı evde yaşamıyorum ama aynı
zamanda oğlum Mustafa Cem’i de göremiyorum. Ben eve geldiğimde
uyumuş oluyor. Hafta sonu iş seyahatlerim oluyor. Evet onlara çok
hak veriyorum ve üzülüyorum. Ama en azından sevgimi hissettirmeye
çalışıyorum. Günde kızımla en az beş kere konuşuyorum.
Kızlar babasına aşık olur. Kızınız Alya ile aranızda
nasıl bir ilişki var?
A.B.: O bir aşk, kesinlikle ilişki değil... Benimle yaşamayalı
beş sene oluyor. Sitemleri oluyor tabii, “Baba seni
özlüyorum. Ne yapıyorsun? Nerdesin?”gibi… Ama mutlu. Annesi
çok ilgilidir. Onun haricinde annenin yeni eşinden dolayı da
rahatım. Eski eşimin evlendiği adam düzgün birisi çıktı bu noktada
da şanslıyım.
Annelik hayatınızda neyi değiştirdi?
S.B.: Her şeyi… Tam bir akrep kadını olarak ona, buna her şeye
tepkili, kavga eden bir kadındım. Şimdi bütün bu kötü duygularımı
hayatımdan ayıkladım.Anne olduktan sonra geçmişe baktığınızda
“Annemi, babamı üzmüşüm, haksızlık etmişim…” dediğiniz oldu mu?
“Annemi, babamı üzmüşüm, haksızlık etmişim…” dediğiniz oldu mu?
S.B.: Sezen Aksu’nun şarkısındaki “Anneni daha çok
anlamaya başlıyorsan…” sözlerindeki gibi... Evet ben
evin uslanmaz kızı gibi duruyordum ama bu aslında kendi
özgürlüğüme, bireyselliğime düşkünlüğümdü. Ben çocukluğumda da
öyleydim,altı tane anaokulu değiştirdim. Ama yaşananları bir
ebeveyn gözüyle şimdi düşündüğüm zaman onlara büyük bir özür
borçluyum. Benim davranış biçimimin değişmesini bir özür olarak
kabul etsinler. Şu an onları o kadar iyi anlıyorum ki… Çocuğun gece
2’de evde yoksa uyuyamazsın, aklına deli deli şeyler gelir…
Amaçları beni kısıtlamak değilmiş ki… Annem bana bir kere beddua
etti o da “Allah sana senin gibi bir çocuk
versin.” oldu. Ben de “İnşallah”
dedim. Şimdi oğlum 2.5 yaşında ve ben o kadar endişeli bir anneyim
ki onu uyurken bile kontrol ediyorum.
Mustafa Cem ile gününüz nasıl geçiyor?
S.B.: Sabah 7,30’da gün başlıyor. Beni bugüne kadar ne annem,
ne babam, ne de kocam kimse o saatte uyandıramazdı. Erken
uyanmaktan nefret ederim, hiç sabah insanı değilimdir. Yüzüme
kocaman bir gülümseme koyup, “Günaydın aşkım! günaydın Sun
Shine” gibi bulabildiğim en güzel aşk cümleleriyle güne
başlıyorum.
“Cem’i okula bıraktıktan sonra anne
arkadaşlarımla çok zaman geçiriyorum”
“Bana ne oldu böyle?” diyor musunuz?
S.B.: Yeni kadını sevdim ben, o da tatlı bir kadın çıktı.
Eskisine nazaran çok daha yumuşak ve sabırlı... 30’lu yaşları
inanılmaz sevdim 20’li yaşlar çok aptal ve yorucuymuş, Nelerle
oyalanmış, nelerle yorulmuşuz…
20’li yaşlarda yaşananlar için “iyi ki yapmışım” mı
diyorsun yoksa “keşke yapmasaydım” mı?
S.B.: İyi ki yapmışım. Hem de yüzde yüz... Hiç keşkem yoktur
benim, çok iyi yapmışım ne yaşadıysam. Dolayısıyla benim geçmişle
ilgili hiç öfkem, kızgınlığım, kırgınlığım ve keşkem yok.
Yapamadıklarınıza keşkeniz var mı?
S.B.: Bazen okul ve iş hayatıyla ilgili kendimi çok eksik
hissettiğim oluyor. Bir okul daha okuyabilir,master yapabilirdim.
İki dil daha öğrenebilirdim. Şimdi Mustafa Cem ile birlikte
öğrenmek istiyorum.Mesela bir enstruman çalmamak hayatımda çok
büyük eksiklik.
Mustafa Cem’in dedesi Mustafa Denizli ile iletişimleri
nasıl?
S.B.: Ben baba olarak taptığım bir adamın kızıyım. Ona olan
aşkım olağanüstüdür. Şimdi bir dede görüyorum ki dilerim ki
dünyadaki bütün çocukların böyle dedesi olsun…
Babanız yeni bir evlilik yaptı.Babanızın yeni eşiyle
ilişkiniz nasıl?
S.B.: Hayatta pozitif damarları tıkayacağını düşündüğüm bütün
duygulardan kendimi arındırmaya çalışıyorum. Dolayısıyla benim için
orada tek belirleyici şey var. Kiminle evlendiğinden çok ne kadar
mutlu olduğu önemli. Ben babamı mutlu, sağlıklı ve iyi gördükten
sonra artık kıskançlık duyguları da beslemiyorum. Ama eskiden
yapıyordum.
Abdullah Bey’in kızı Alya ile aranız
nasıl?
S.B.: Alya, çok iyi ve çok güzel bir kız. Babasına
güzelliğiyle çektirecek bir kız… Apo yandı yani, bir de kıskanç bir
adam....
Sizi de kıskanır mı?
S.B.: Kıskanır tabii. Apo çok kıskançtır.Benim de hiç alışkın
olmadığım bir duygu. Çünkü ben hiç öyle duygular beslemem. Apo’nun
yapısı öyle, ne giydiğimi, nereye gittiğimi,
“merhaba” dediğim insanların kim olduğunu sorar.
Kıskançlık, Apo ile birlikte tanıştığım bir duygu.
Abdullah Bey ikinci çocuk istediğini söyledi siz ne
düşünüyorsunuz?
S.B.: Çok istiyoruz. Böyle kararlar tek başına alınacak
kararlar değil. Ben bir çocuk için hayatta babanın ne demek
olduğunu çok iyi bilen ve kendi çocuğunu bundan hiç mahrum etmek
istemeyen bir kadınım. Dolayısıyla aşkına, sevgisine, insanlığına,
babalığına inanmadığım bir insan olsa ikinci çocuğu bu kadar çok
istemem.
Selin Denizli Burnaz’ın mottosu nedir?
S.B.:Her şeyin kefaletini ödemek, hayattaki mottom bu. Seni
hayatta çok mutlu eden bir şey varsa bunun karşılığında sen de bir
şeyler yapacaksın. Çocuk okutacaksın, yardım edeceksin, kan
vereceksin,organlarını bağışlayacaksın. Ben gözlerim de dahil bütün
organlarımı bağışladım.
Sizin farkınız ne? Diğer iç mimarlardan hangi noktada
ayrılıyorsunuz?
A.B.:Güzel soru. Herhalde kalbimizle çalışmak... Bir de tüm
tasarımları kendim yapıyorum. Yanımdaki ekibe bir yere kadar
bırakıyorum, kontrol hep bendedir. Sadece bir noktaya
odaklanmam.
Abdullah Burnaz imzasının mimaride tarzını, farkını
nasıl tanımlarsınız?
A.B.:Sıcak ve mutlu mekanlar, önceliğim o. Uç tasarım tabii ki
çok severim ama mutlaka sıcaklık olmalı ortamda. Biz iç mimar
olarak bunu çok söylemeyiz, nihai tüketici karar verir ama içeride
kullandığımız malzemelere bakınca aydınlatma benim özel
zevkimdir.Yaptığım tüm projelerin aydınlatmaları herkesten çok daha
farklı oldu. Onun dışında Abdullah Burnaz’ın farkı kendini
yenileyebilmesi diyebiliriz. Her mekana göre form alıp kendisini
yenileyebilmesi...
Başarınızın sırrı nedir?
A.B.: Ben işime başlarken kendime hep, “Para odaklı
değil, iş ve başarı odaklı olacağım” diye hedef
edinmiştim. Geçmişteki 10 seneye baktığımızda benim yaşımdaki tüm
iç mimarlardan daha çok irili, ufaklı iş yapmışlığım var.
“Aman bu işi de alayım, bu işi de yapayım, burada da isim
yapayım” derken, öyle bir döngü oldu ki yurt dışındaki
insanlar bile dönüp, “Bu kadar gençsin. 43 yaşındasın. Bu
işlerin hepsini sen mi yaptın?” diye soruyor. Evet ben
yaptım
Yakında çok konuşulacak olan Bis projesinden bahseder
misiniz? Nasıl gelişti bu proje?
A.B.: New York’ta gittiğim bir mekandan çok etkilendim ve
Selin’i büyük ısrarlarım sonucunda ikna ederek götürdüm.Bir
birahane düşünün. İçeriye bir anda çok tatlı sokak sanatçıları
geliyor, birisi kemanını çalıyor diğeri gitarını… Herkes sanatını
ortaya koyuyor.İnsanlar oraya alkol almak değil, eğlenmek ve iyi
bir sanata şahit olmak için gidiyorlar. Ben buraya aşık oldum. Ama
Selin’in fikri çok önemliydi. O da çok beğendi. İşte tam bu anda
bana Bilkent Station projesi geldi. Projeyi tasarladım ve
tasarlarken 600 metrekare alana birahane yapacağım dedim.
Ve ardından 4 ortaklı olarak işe
girdiniz.
A.B.: Bis, Kenan- Beren Doğulu, Mehmet Mutlu ve bizim
ortaklığımızda kurulmuş bir proje.Yöneticisi de Beren Saat’in
kardeşi Cem Saat. Doğulu kardeşler ailece o kadar çok desteklediler
ki bu projeyi. Projenin adını da Kenan koydu. Kenan sanatçı olduğu
için benim mimari gözüyle göremeyeceğim fikirleri var.
Bis Ankara’lı gençler için muazzam bir sanat çekim
alanı olacak. Ne zaman açılacak?
A.B.: Kesinlikle öyle. Çok heyecanlıyız bu proje için. Şubat
ayında açılacak. Düşünsenize üniversite öğrencileri bir mekanda hem
bira içecek, hem hamburger yiyecek, hem şarkı söyleyecek, gitarını
çalacak, sanat konuşacak, şiir okuyacak, bir resimi inceleyecek…
Ben zaten Bilkent mezunuyum. Bu proje Türkiye’de bugüne kadar
hiçbir zaman denenmemiş bir yer haline geldi. Bunu bir zincir
haline getirip yurt dışına da yaymak istiyoruz.