ZULMÜN ADI HAŞEMA

Ayşe Arman, karşı mahallede; Çeşme yakınlarındaki tesettür otelinden bildiriyor...

ZULMÜN ADI HAŞEMA

İslami kesim mislami kesim, erkekleri için değişen bir şey olmuyor, onlar doğuştan şanslı, mayolarıyla normal hayatlarına devam ediyorlar. Ya kadınlar? Yanda, yeşil naylon tentelerle çevrilmiş bir yer var, hapishane gibi, dört tarafı kapalı, denizi bile görmüyor. Ama şok: Havuzda üstsüz güneşlenen kadınlar var ve mayokini giymiş olanlar da... “Vay be!” oluyoruz.

Girdim mi ben şimdi suya? Değiyor mu su vücuduma? İnanır mısınız, tam kavrayamıyorum, neyin ne olduğunu anlamıyorum. Lisede bir kere elbiselerimle suya düşmüştüm ben, öyle bir his. Birden ana rahminde bile suda olduğumuz geliyor aklıma, su öyle bir şey, bizim varoluşumuzun bir parçası, doğal olanı suyun tenimize değmesi, bizi sarıp sarmalaması...

AYNADAKİ suretim beni katıla katıla güldürüyor. Ben bir Ninja Kaplumbağa’yım! Alışık olmadığım bir görüntüyle karşı karşıya olduğu için abartıyorum ama öyle...

Tarifi yok komikliğimin. Maruz kaldığım zülmün adı haşema. Üzerimde şu anda...

Kat katım.

Altımda, dansçıların giydikleri gibi bir tight.

Üzerinde, alttan çıtçıtlanan, sadece ellerimi açıkta bırakan uzun kollu bir body.

Onun üzerinde yağmurluk gibi bir şey.

Kafamda bir bone. Bonenin üzerine de, bende kötü çağrışımlar uyandıran bir kukuleta.

Sosis gibiyim. Patladım patlayacağım!

Sinirimiz bozuldu, Demet’le gülüyoruz.

Onun haşeması biraz farklı bir model ama en az benimki kadar rahatsız. Ayağında büzgülü bir pantolon, üzerinde bir yağmurluk. Kafasında bir bone.

Bonenin tepesinde de boynu ve çene altını kapatan, yandan cırt cırtlı bir başlık.

Personel biraz fazla ilgili

Sabahın köründe İstanbul’dan İzmir’e uçtuk.

Uçakta da kapalıydık.

Biz artık böyle yaşıyoruz, her şeyi kafamız kapalı yapıyoruz, uyuyoruz, yiyoruz, içiyoruz...

Bir yüzmediğimiz kaldı! Şimdi onu deneyeceğiz.

Halka açık bir yerden girip, insanları rahatsız etmek istemedik. Kendimize, tesettürlülerin gittiği Ege’de bir otel seçtik. İzmir’e birkaç saat uzaklıkta, Çeşme yakınlarında... Rezervasyonu Demet yaptı, bir gecelik yer ayırttı.

Fatma Demet Kalender Şen adına.

"Göbek adın, olaya cuk oturdu..." diyorum, gülüyor. Personel gayet tatlı, biraz fazla ilgililer ama olsun... Nereden geldiniz? Türkiye’de mi yaşıyorsunuz? Otelimizi kimden duydunuz? Sordukça soruyorlar. Bizi getiren arabanın plakasına bile istiyorlar. Mail adresi, doğum tarihi, nüfus cüzdan örneği... Demet’in kimliğini resepsiyona bırakıyoruz. Benimkini bilahare vereceğiz, odaya yerleştikten sonra... Yani öyle diyoruz...

Haşemalarımızı üzerimize geçirip, fıştırı fıştırı oteli keşfe çıkıyoruz...

Sonrasında işte o hep beklediğim an geliyor:

Üzerimizdeki bu tuhaf şeylerle denize gireceğiz.

Bakalım n’olacak?

Önce bir tereddüt geçiriyorum, sonra kendimi suya bırakıveriyorum.

Girdim mi ben şimdi suya? Değiyor mu su vücuduma? İnanır mısınız, tam kavrayamıyorum, neyin ne olduğunu anlamıyorum. Lisede bir kere elbiselerimle suya düşmüştüm ben, öyle bir his. Birden ana rahminde bile suda olduğumuz geliyor aklıma, su öyle bir şey, bizim varoluşumuzun bir parçası, doğal olanı suyun tenimize değmesi, bizi sarıp sarmalaması....

Bir de şu halimize bak...

Acayip sinir oluyorum. Bu ne haksızlıktır. Ne saçmalıktır.

Ay o kadar üzücüydü ki, anlatamam.

Tüm tecrübelerimiz arasında, bizi en çok kahreden bu oldu.

"Karşı mahalle"nin kadınlarının bir kısmı hiç yüzmüyor ya, onları çok iyi anlıyorum.

Hak da veriyorum, bunu yaşamaktansa, yüzmemek daha iyi.

Yağmurlukla suya girer mi insan?

Sudan çıkması ayrı felaket

Üzerindekilerle duş alır mı?

Öyle bir şey işte.

Bir tek ayakkabı eksik ayağında.

O halde, kano da yapıyoruz.

Sudan bu haşema denilen şeyle çıkması da bir felaket. Mayo ya da bikini hemen kuruyor, bununla kalakalıyorsun, ne yapacağını bilmiyorsun. Öylece ıslak duruyorsun. Demet’in paçalarından kilolarca sular dökülüyor.

Şaşkın şaşkın birbirimize bakıyoruz.

İskeleye oturup, kurumaya çalışıyoruz.

1.ŞOK

Vay be... Kadınlar havuzda üstsüz güneşleniyor

İkinci deneyimimiz, bir tatil köyü değil...

Daha küçük bir yer... Bir butik otel... Çeşme’de... Bakın, burası çok daha eğlenceli...

Elimizi kolumuzu sallayarak giriyoruz...

Zaten tesettürlü olmak tuhaf bir şey, kimse sana bir şey sormuyor, güvenlik kontrollerinde fazla aramıyor, hep bir anlayış, şefkat, erkekler tacizde bulunmuyor, müthiş bir kalkanmış... Direkt havuza yürüyoruz...

Kocaman bir villa düşünün, geniiiş bir bahçe, bu bahçede iki havuz var, biri kadınlara diğeri erkeklere özel, yine tentelerle çevrili ama yeşil iğrenç tentelerle değil...

Plajı da kadın ve erkekler dönüşümlü olarak kullanıyor.

Plajlarıyla çok gurur duyuyorlar, yol geçmiyor, bina yok, dikizleyen yok. Otelin etleri helal kesim, bununla da çok gurur duyuyorlar.

Sadece 30 odası var. Popüler bir yer, tamamen dolu, yurtdışından da müşterileri oluyormuş.

Bize verebilecekleri oda yoktu.

Günübirlik takılıyoruz. İlk şokumuzu havuzda yaşıyoruz. Şöyle ki, havuzda üstsüz güneşlenen kadınlar var ve mayokini giymiş olanlar...

"Vay be!" oluyoruz.

Ne bileyim, o boynuna kadar kapalı tesettür kıyafetlerinin altından böyle seksi görüntüler çıkınca, insan biraz şaşırıyor.

2. ŞOK

Serdar Ortaç’la göbek atıyorlar

Barda, haşemalarımızla uslu uslu kahve içiyoruz. İkinci şok....

Serdar Ortaç filan çalmaya başlıyor ve göbek havası...

O kadınların hepsi sudan çıkıyor, şezlonglarından kalkıyor, göbek atmaya başlıyorlar.

Her yaşta kadın... Eller çırpılıyor...

Beller, gerdanlar kıvrılıyor... Müthiş bir coşku...

Aman Allah’ım bize doğru yaklaşıyorlar...

Aralarına alacaklar bizi...

Biz iki Ninja Kaplumbağa, ne yapacağımızı bilemiyoruz.

İkimiz de göbek atma özürlüyüz.

"Çok isterdik ama gitmemiz gerekiyor" diyoruz, sıvışıyoruz.

Yanlış anlamayın, onları kınamıyorum...

Bu mahalle, o mahalle...

Giyinik soyunuk...

Fark etmiyor.

Kadın dediğin böyle, her durumda eğlenmek istiyor.

Erkeğe derya deniz

Erkeklerle kadınların havuzu ayrı... Birlikte yüzmüyorlar.

Bunu anladık da...

Neden en şahane şeyleri hep erkekler kapıyor?

Otelin önündeki havuz, gayet davetkár duruyor, tatlı su havuzu, o işte, erkeklere ait olan havuz. Oğlan çocukları atlıyor, zıplıyor, adamlar keyif yapıyor...

Bakar mısınız durumun saçmalığına, İslami kesim mislami kesim, erkekleri için değişen bir şey olmuyor, onlar doğuştan şanslı, mayolarıyla normal hayatlarına devam ediyorlar.

Bedel-medel ödemiyorlar...

Herhangi bir fedakárlıkta bulunmuyorlar...

Erkekler için her şey kebap.

Ya kadınlar?

Zavallı kadınlar...

Yanda, yeşil naylon tentelerle çevrilmiş bir yer var, hapishane gibi, dört tarafı kapalı, denizi bile görmüyor.

Bir tek tepesi açık.

İşte o göğe uzanan çirkin yeşil naylon-muşamba karışımı tentenin içinde kadınlar havuzu var. Banyo küvetine benzeyen deniz suyu ile doldurulmuş minik, özelliksiz, sevimsiz bir havuz. Orası kadınlara ait.

Olacak şey mi, onlar balıklar gibi yan yana, o felaket yerin içinde güneşleniyorlar.

Daha doğrusu, pişiyorlar, kavruluyorlar.

Rüzgár yok, hiçbir şey yok.

Serinlemek için de o ılık banyo küvetine giriyorlar.

Bazıları haşemayla, bazıları mayoyla...

Müzik çalıyor içeride, plastik masalar ve sandalyeler de var bir köşede, kadınlar öylece kendi aralarında takılıyorlar.

Ağlamak istiyor insan, o kadar acıklı bir görüntü.

Birden kendimi o kadınları isyana sürüklerken hayal ediyorum:

"Görmüyor musunuz bu erkeklerin size neler yaptıklarını! Niye her şeyin en iyisi onların olsun? İtiraz edin, isyan edin, onları tehdit edin, havuzları değiştirin. Bununla da yetinmeyin, bu haşemaları onlara giydirin. Yoksa cinsel perhize gireceğiz deyin. Bu minyatür havuzda haşemalarla, varsın erkekler yüzsün..."

2 kişi için gecelik 230 TL ödedik

250 yatak kapasiteli bir otel. 2 kişi için gecelik 230 TL ödeyecekmişiz. Sloganı "Odalarımızda huzur verici deniz manzarası var!" Geceleri animasyon ekibi eşliğinde halk oyunları, skeçler ve fasıl grubu var. Aktiviteler, masa tenisi, dart, lagırt, su topu, su jimnastiği, kano, banana, ringo, su kayağı. Bak, haşema ile su kayağı yapmadım...

İyi fikirmiş aslında!

Ayşe Arman/Hürriyet