Başbakan Ahmet Davutoğlu: 'Gerilim düşmeli'

New York’tan dönüşte gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Davutoğlu, Ahmet Hakan’a yönelik saldırıyı değerlendirdi...

Başbakan Ahmet Davutoğlu: 'Gerilim düşmeli'
Habertürk'ten Özcan Tikit'in haberine göre Başbakan Ahmet Davutoğlu, BM Genel Kurulu toplantısı için gittiği ABD’nin New York kentinde 5 günde 40 liderle görüştü.

Filistin bayrağının göndere çekildiği törende de en ön safta yer alarak kendi deyişiyle 'dolu dolu 5 gün' geçiren Davutoğlu, Ankara’ya dönüşte de soruları yanıtladı.

-BM temaslarınız nasıl geçti?
AK Parti öncesinde bu tip programlara Başbakan düzeyinde çok katılım olmazdı. Türkiye genellikle eskiden Ermeni meselesi, Kıbrıs kıskacına takılır ve sadece “Ermeniler ne dedi?” diye merakla takip edilir ve onlara cevap vermeye çalışılırdı. Şimdi ise niteliksel bir değişme oldu. Şimdi Türkiye çok taraflı konularda çok öne çıkmaya başladı. Kalkınma, barış koruma, terörle mücadele gibi önemli toplantılara katıldım. Küresel Göç Forumu’nun, G-20 Dönem Başkanı biziz şimdi. BM Genel Kurulu’nun resmini çekmeniz bile Türkiye’nin ağırlığını hissettirir. “Türkiye uluslararası alanda yalnızlaşıyor” diyenlere bunu göstermek lazım. 40 civarında ikili görüşme yaptım. Taleplerin çoğu da karşı taraftan geldi. 15 civarında talebe de cevap veremedik.

-Ahmet Hakan’a bir saldırı oldu...
Kim ne gerekçeyle yaparsa yapsın şiddeti onaylamak mümkün değil. Hele gazetecilere dönük olarak yapılan her türlü eylemi bu anlamda kınarım ve doğru görmem. Bunu açıkça vurgulamakta fayda var. Her türlü şiddet bu anlamda kabul edilemez. Sorumluları kimse, yakalanması için gerekli çalışmalar yapılıyor.

-Murat Sancak’a saldırı olmuştu. Ondan evvel Akit Gazetesi’ne bir saldırı oldu. Arabaları parçalandı ve muhabirleri darp edildi. Daha sonra Hürriyet meselesi?..
Türkiye bir hukuk devleti ve hukuk devletinde kimin kime ne yaptığı değil, ne yapıldığı önemlidir. Yapılan iş suçsa, yapan kişi kim olursa olsun suçtur. Murat Sancak için de, Akit için de, Hürriyet için de, Ahmet Hakan için de geçerlidir. Şiddetin her türlüsü yanlıştır ve hukuk devleti içinde mutlaka müsebbipleri bulunur ve cezalandırılır.

-Medya fotoğrafı mevcut gerilimden de kaynaklanmıyor mu?
Gerilimleri düşürmek herkesin ortak görevidir. Bir gerilim varsa, iki taraflı var demektir. Herkesin çaba gösterip bu gerilimin iyileşmesine katkıda bulunması lazım. Ama dikkat ederseniz 7 Haziran’dan sonraki kullandığımız üslupta, politikalarda hep bu gerilimi düşürme çabası var. Bize karşı “Blok siyaseti” dediler, yüzde 60’la bize karşı çıkmaya çalıştılar, biz ona karşı siz-biz diye bir tartışmaya girmedik. Aksine herkesle ayrı ayrı konuştuk. Gerilimin düşmesi için ne gerekiyorsa yaptık. Sonra Cumhurbaşkanı’mız görev verdiğinde özellikle CHP ile blok siyaseti lafına rağmen son dakikaya kadar müzakere yürütüldü. MHP’yle her şeye “Hayır” diyeceğini bile bile gidip görüştük. HDP’nin o saldırgan, agresif durumuna karşı onunla bile görüşüldü. Ben görüştüğüm gün silahlanma çağrısı yapıyorlardı neredeyse. Sonra koalisyon mümkün olmayınca “Seçim hükümeti kur” diyen onlar, blok siyaseti yapan onlar. “Biz buraya girmeyiz” dediler, tek HDP girdi, onlar da sonra bir bahane ile çekildiler. Buna rağmen bizim tarafımızda son 4 ay içerisinde tek bir gerilime dayalı politika söz konusu olmuş değil. Son olarak da aday tanıtım programımızda çağrıda bulundum. “Gelin hep beraber siyasi nezaket kuralları içerisinde rekabet edelim, şiddete karşı ortak tavır sergileyelim. Aileleri bu işe karıştırmayalım” vesaire tekliflerinde bulundum. Bir tek CHP’den mektup geldiği rivayeti var ama mektup nerede biz de bilmiyoruz. Bize gelen bir şey yok. Mektup yerine WhatsApp ile haberleşsek daha kolay olacak.

"RUSYA İLE TEMAS KANALLARIMIZ AÇIK"

-Rusya’nın Suriye’deki son adımları denklemi değiştirmiyor mu?

Rusya daha önce de bu savaşın içindeydi, yeni giriyor değil. Boğazlardan geçen Rus gemilerinin ne taşıdığını, nereye gittiğini herkes biliyor. Tarsus’a, Lazkiye’ye giden gemiler Suriye rejimine destek için gidiyordu. Rejime destek iki yerden geldi. İnsan unsuru İran’dan, silahları Rusya’dan geldi. Bu gizli saklı bir durum değildi, Rusya, Esed’e destek verdiğini her yerde açık açık ifade etti. Bizzat Rus uçaklarının devreye girmesi söz konusu şimdi. ABD uçakları IŞİD mevzilerine müdahalede bulunuyor. Rusya’nın bu çatışmalarda ilk günkü bilançosu çok kaygı verici. Yaptıkları tamamıyla ılımlı Özgür Suriye Ordusu mevzilerine yapılmış bir harekâttır. Bu açık bir şekilde çökmekte olan Suriye rejimine destek anlamına geliyor. Şimdiye kadar başta Rusya olmak üzere İran da Suriye’ye dışarıdan müdahale olmaması gerektiğini söylüyorlardı. Ama şimdi baktığımızda fiilen Rusya müdahale etmiş oluyor. Bu doğru bir tutum değil. Ilımlı muhalefeti yok etmek için yapılan askeri operasyonların fayda getireceği kanaatinde değilim.

-Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya gelmesi gibi bir risk ortaya çıkarır mı?
Rusya ile temas kanallarımız açık. Türkiye’yi rahatsız edecek bir eylem içine gireceklerini düşünmüyorum. Askeri operasyonları hakkında doğru bir bildirimde bulundular ama tam nereye müdahalede bulunacaklarını bildirmediler. Rusya’nın vurduğu hedefler tam da DEAŞ’ın işine yarayan hedefler oldu. Rejim unsurlarına Rusya bir alan açıyor. ABD’nin PYD ile tutumu ve lojistik işbirliği çok açık.

-Son gelişmeler Türkiye’nin güvenli bölge stratejisini ciddi anlamda zayıflatmıyor mu?
İlk defa güvenli bölge konusu bayağı tartışıldı, daha önce çok sıcak bakılmıyordu. Güvenli bölgeye Fransa açık destek veriyor. İngiltere Başbakanı David Cameron ile de görüştüm. Türkiye mülteci akınına açık kalacak ama Avrupa ise mülteci akınına kapalı olacak, artık o eşik geçildi. Avrupa’ya mülteci akınını engellemek için üç ayaklı strateji gerekir ve bunu herkesle paylaştım. Bunu engellemenin ilk yolu Suriyelileri Suriye’de tutmaktır. İkincisi var olan mültecilerin yönetimi. “Avrupalılar ile masrafları paylaşalım” gibi bir talebimiz de oldu, 1 milyar Euro’nun Türkiye’ye ve tüm komşulara dağıtılacağını söylediler. Bu bizim için rahatsız edici bir durum oldu. Ben de “Ya siz bizim üyeliğimizden tam anlamıyla ümidinizi kestiniz ve ‘Artık böyle bir şey olmayacağına göre artık bu fonları burada kullanalım’ diyorsunuz, bu vahim bir durum” dedim. Nihayetinde güvenli bölgenin bir çözüm olduğu yönündeki kanaat de eskiye göre çok daha fazla. Şimdi herkes görüyor ki; güvenli bölgenin gerçek amacı, Suriyelileri kendi ülkelerinde tutmaktır.

-Türkiye’nin elinde kuvvetli bir mülteci rezervi var. Batılıların şimdiye kadarki tavrına karşı Türkiye’nin bu mültecilerin üzerinden Batı’ya bir yaptırımı olmaz mı?
Avrupalılar üzerinde zaten psikolojik bir baskı uyanmış durumda şu anda. Hem kendi kamuoylarına hem de dünya kamuoyuna karşı bir şeyler yapıyor görüntüsü vermek istiyorlar. Biz şimdi o duyarlılık üzerinden hem mülteciler konusundaki maliyeti paylaşma hem de Suriye içinde bir güvenli bölge oluşturma için çaba sarf ediyoruz.

-Ruslar ılımlıları vuruyor, ABD DEAŞ’ı vuruyor, siz de PYD’nin Kandil’le olan bağlantısını vurguladınız. Bunu tespit ettiğinize göre Türkiye’nin de PYD’yi vurması gerekmiyor mu?
Irak’tan olduğu gibi Suriye’den de Türkiye sınırına bir sızma olursa gerekeni yaparız. Türkiye’ye dönük olarak doğrudan bir girişim olursa gerekli tedbirleri alırız.

-40 liderle görüştünüz, Türkiye’nin iç meselelerini soran oldu mu?
Amerikan Ticaret Odası ve TOBB’un ortak tertip ettiği toplantıda “Hukuk devleti ve basın özgürlükleri, demokratikleşme konusunda ne tür adımlar atmak istiyorsunuz?” şeklinde soru soruldu. Bunun dışında hiç kimse sormadı.

ABD-RUSYA-TÜRKİYE

-Obama ile neden ikili görüşme olmadı?

Amerika’da BM, çok özel bir durum olmadıkça 193 ülkenin her biriyle tek tek görüşme imkânı olmaz. Ama bir yemekte, BM Genel Sekreteri’nin verdiği yemekte görüştük. Kerry ve arkasından Obama geldi. Uzun süre görüştük. Bizim Putin ve Obama ile görüşmemiz de, her ikisi de yemekten sonra görüşmeye gittiler. Putin’le “Türkiye, Amerika, Rusya üçlüsü nasıl olur?”, onu konuştuk. Obama ile de özellikle güvenli bölge, IŞİD’e karşı operasyon ve bu üçlü mekanizmayı konuştuk.