Bengü: "Aynada cesur bir kadın görüyorum"

Bengü şu sıra ‘Günaydın’ şarkısıyla dillerde. Bilal Sonses ile yaptığı düet çalışmasının klibi 42 milyon izlenmeye ulaştı.

Bengü: "Aynada cesur bir kadın görüyorum"

Posta Gazetesi'nden Oya Çınar'ın röportajı...

İlginç bir giriş olacak ama bu hayatta aldığınız en radikal karar neydi diye merak ediyorum…

Liseyi bitirdikten sonra tek başıma İzmir’den İstanbul’a gelmek, hayatımda aldığım en radikal karardı. İzmir o kadar kendine has ve kendi içinde güvenli bir şehir ki oradan çıkıp İstanbul’a gelmek gerçekten büyük delilikti.

Bir hedefiniz var mıydı? Bir bilinmezin peşinde miydiniz?

Hem üniversiteyi İstanbul’da okumak, hem de kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenmek istiyordum. Tek başıma yaşamak, elektrik faturamı kendim ödemek, en küçük sorunla bile kendim ilgilenmek istiyordum.

Müzik bu hayalin neresindeydi?

Asıl kalbimde yatan oydu tabii. Birçok şeyde olduğu gibi müziğin de kalbi İstanbul’da atıyor. Bu, o zaman da böyleydi, yine böyle. Özetle ailemi de ikna ederek, onlara “Hiç başınızı eğmeyeceğim” diyerek çıktığım yolda çok zorluk çektim ama hiç pişman olmadım.

Dışarıdan çok kontrollü görünüyorsunuz…

Çok doğru! Ben her zaman çok kontrollüyüm. Hata yapmaktan çekinmem ama yaptığım hatalardan ders çıkarır, onları tekrar etmemeye çalışırım. Hiçbir zaman başına buyruk olmadım.

İster miydiniz biraz başına buyruk olmak?

Düşünüyorum… “Bana ne” diyerek yaşamak, istesem de yapabileceğim bir şey değil. Biraz yapımla ve yetişme şeklimle de alakalı. Genç kızlığımda da hiçbir zaman başına buyruk olmadım. Hep bir sinameki yanım vardı benim.

Hayat sıkıcı olmuyor mu öyle?

Ben hiç sıkıcı bulmuyorum. Her zaman ‘benden kimseye zarar gelmesin’ mantığıyla yaşadım. Kimseyi üzmemeye gayret ettim. Hiç de bir zararını görmedim.

Size hep ‘Lolita Bengü’ deniyordu. Lolita evlendi, anne oldu ama büyüdü mü?

Ah! Keşke zamanı durdurabilsek… Beden tabii başka bir şeye bürünüyor. Ama ilk çıktığım zamanı düşünüyorum… O saf kız hâlâ duruyor içimde. Gözleri aynı bakıyor. Kendimi izlerken yine o Lolita’nın gözlerini görüyorum. Önemli olan da bu. Bir de annelik öncesi ve sonrası diye bir şey kesinlikle var.

Artık aynada önce ‘Anne Bengü’yü mü görüyorsunuz?

Eskiden aynaya bakınca gerçekten mühim şeyler gördüğümü sanırdım. Hem kendimle hem de hayatla ilgili asıl mühim şeyleri şimdi görüyorum bence. Bir kere çok daha cesur bir kadın görüyorum. Dağları devirecek kadar güçlü hissediyorum.

Bu kadar adanmışlık doğru bir şey mi?

İşte en zor soru geldi (Gülüyor). En azından kendi adıma ben kesinlikle “İşimi, geri kalan her şeyi kenara attım, sadece onun için yaşıyorum” gibi bir şeyden bahsetmiyorum. Bir kere anne mutlu olmayınca çocuğunu da mutlu edemez. Lohusalıkta da bu dengeyi korumaya gayret ettim.

Neler yaptınız mesela?

Şunu kendime her zaman hatırlattım: Evet Bengü, sabaha kadar bebeğinin başında bekleyeceksin ama göz altlarının da morarmaması gerek. Eşini de ihmal etmemen, onunla ilişkini de koruman gerek. Ve inan başarıyorsun, insana deli bir güç geliyor, çok komplike bir durum Oyaaa! Abartmıyorum.

Eskiden dert olup da şimdi olmayanlar neler?

“Ay yüzümde sivilce çıkmış, manikürüm gecikmiş…” Bunlar öyle boş dertler ki. Artık böyle boş dertlere kapılmıyorum. Kızım, ileride benimle gurur duysun istiyorum. Kafamı da bunlara yoruyorum haliyle.

Bir de “Bir anneye yakışır mı?” algısı var. Anne olunca hayata karşı iştahı azalıyor mu insanın?

Deli misin! Olur mu? Aksine öyle iştahlanıyorsun ki, yeniden doğmuş gibi oluyorsun. Her şeyi yeniden keşfetme yoluna çıkıyorsun.

“Anne oldum, şunu yapmam artık” dediğiniz bir şey var mı?

Böyle davranan hiçbir kadını yargılamam. Her kadının kendi tercihidir. Ama ben, anne oldum diye “Artık mini etek giymeyeyim” demem. Zaten anne değilken de her zaman kendime yakışanı giydim. Şimdi de öyle devam ediyorum.

Siz bu şekilde mutlu olabiliyor musunuz?

Evet çünkü ben insanları mutlu ettiğim zaman mutlu olabilen biriyim. Gerektiğinde herkesin Güzin Ablası da olurum. Ama taşıyabildiğim ölçüde. “Her fedakarlığı yaparım, yeter ki etrafımdakiler mutlu olsun” değil kastım. Hiçbir zaman kendimi ezdirmedim, ezdirmem. Bir denge olmalı ilişkilerde. O dengeyi korumaya gayret ediyorum hep.

Yakınlarınız, eşiniz en çok hangi yanınızı seviyordur sizce?

Çocuksu tarafımı sanırım, eşim de hep bunu söyler. Her zaman tatlı bir kız çocuğu gibi yaşıyorum. Yuvamda da öyleyim.

Karı-koca ilişkisi nasıl etkileniyor bu durumdan?

Daha da güçleniyorsun, anne olduktan sonra eşimle bağımız daha güçlendi. Asıl şimdi ‘biz olduk, tamamlandık’ duygusu yaşıyoruz. Bazen diyorum acaba 30’umda evlenip o zaman anne olsaydım, şimdi üç çocuğum olurdu ne güzel. Şaka tabii. Doğru zaman şimdiymiş demek ki.

'Günaydın’ şarkınız şu sıra herkesin dilinde. Her şarkınızın hit olmasını neye bağlıyorsunuz?

Ben bir şarkının daha ilk dörtlüğünü duyduğumda onun bana uyup uymayacağını, hissediyorum. Artık buna koku almak mı denir, kendine yakışacak elbiseyi bilmek mi? Ama bu, kesinlikle böyle. Türkiye’nin en iyi bestecileriyle de çalıştım, yeni bestecilerden de şarkılar aldım. Ama hiçbir zaman “Acaba mı?” dediğim, arada kaldığım şarkıyı okumadım. Her zaman inandığım şarkıyla çıktım. Bir sır varsa budur belki.

Koronavirüs yüzünden hepimizin durumu malum. Bu süreç size ne hissettiriyor?

İlk etapta biraz köşeme çekilip düşündüm. Hem çocuğum için, hem anne ve babam 65 yaş üstü olduğundan bir paniğe kapıldım. Çok şükür, yavaş yavaş kontrol altına alınıyor her şey. Umuyorum ki en kısa sürede geçecek ve eski güzel günlerimize döneceğiz.

“Teşekkürler korona, sayende çok şey öğrendik” diyenler var bir de…

Kesinlikle katılmıyorum. Eşini, annesini, çocuğunu kaybeden insanlar var. Onlara bu cümlenin ne hissettireceğini düşünüyorlar mı acaba? Eskiye göre manevi yanımızın daha da güçleneceğineben de inanmak istiyorum. Ama keşke bunlar yaşanmasaydı, bu farkındalığa başka türlü ulaşabilseydik.

Süreç bittiğinde en çok ne yapmak istiyorsunuz?

İstanbul’a ilk geldiğim yıllardan sonra hiç vapura binmemişim. Çok acayip değil mi? “Ne kadar saçma” diyorum, kendime inanamıyorum. İlk işlerimden biri vapura binip Kanlıca’ya gitmek, bir yoğurt yemek olacak, kesin. Öncesinde İzmir’e anneme ve babama koşacağım tabii.

Yuvanızda eşiniz için süsleniyor musunuz?

Ben hiçbir zaman sabah kalkıp hemen bir kırmızı ruj süren biri olmadım ama her zaman temiz ve düzenli olmaya gayret ettim. Yine öyleyim. Bu konuda da kendimi annelikle motive ediyorum. Onun ileride, 55-60 yaşıma geldiğimde, beni sahnede izlerken “Of! Annem vücuduna ne güzel bakmış” demesini, bana hayran olmasını çok isterim.

Yaş alma, yaşlanma korkularınız var mı?

O kafa insana 30’larında bir geliyor, sonra geçiyor. Etrafımda da görüyorum, bana da olmuştu aynısı. O bir eşik gibi. Garip bir paniğe kapılıyorsun, sürekli nasıl göründüğüne kafa yoruyorsun. Sonra geçiyor o (Gülüyor) sakin olsun herkes. Asıl güzelliğin içten geldiğini gösteriyor zaman sana zaten.

Konular Röportaj