Çiğdem Batur: "Set şartları motivasyonu düşürüyor"

‘Kurtlar Vadisi Pusu’ dizisiyle popülerliği artan Çiğdem Batur, bu yıl dizi yapmak yerine tiyatro sahnesini seçti.

Çiğdem Batur: "Set şartları motivasyonu düşürüyor"
Çiğdem Batur'un Akşam'da yayınlanan röportajı...

- ‘Ölüm Yakalar’ adlı yeni oyununuz hayırlı olsun. Oyunun içeriğinden bahseder misiniz?


Jean McConnell ve Miles Tripp’in yazdığı oyun Mısır’da Kızıldeniz kıyısında kurulan bir kampta geçiyor. Helene ve Phillipe (İbrahim Kendirci) yaklaşık 7 senedir evli ama yıpranmış bir evlilik. Haik (Sertan Erkaçan) ve Foster’ın (Hüseyin Sevimli) da son 15 hafta sonu boyunca bu çiftle kamp yapıyor olması da Helen açısından kamp fikrini daha da sıkıcı hale getiriyor. Fakat sabaha karşı Foster’ın karşısına çıkan bir talihsiz olayla kamptaki bütün dengeler bozuluyor. Ve oyun o dakikadan sonra başlıyor.

- Siz nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

Helene, Haik’ın deyimiyle tipik bir Fransız. Giyinip süslenip, Şanzelize’de alışveriş yapmayı seven, pahalı ve güzel yerlerde tatil yapmayı tercih eden, şömine başında kocasıyla keyif yapan bir kadın. Gel gör ki bu anlattığım kadın kocası Philllipe’in işinden dolayı Kahire’de yaşamak zorunda kalıyor ve bu da yetmezmiş gibi yaklaşık 4 aydır her hafta sonu 3 erkekle birlikte Mısır’da Kızıldeniz kıyısında kamp yapıyor. Onlara yemek hazırlıyor, bulaşıkları yıkıyor, etrafın düzeniyle ilgileniyor. Başlarda değişik gelse de kocasının dışında hizmet etmek zorunda olduğu 2 erkek daha olması onun için tam bir kâbus.

ERKEK MUHABBETTİNE HAKİMİM

- 3 erkek ve bir de siz… Sahnede tek kadın olmak sizin için ne ifade ediyor?

Tabii ki egosantirik bir durum. Geçenlerde bir röportajda oyunun en iyi yanı ne diye sormuşlardı ‘Tek kadın olmam’ diye yanıt vermiştim. Kuliste tek kişi olma lüksü şahane. Sahnede de öyle. Üç böcek bir çiçek durumu. Ben memnunum valla. Zaten genel olarak denk gelen projeler ve daha önceki tiyatro oyunumda da aynı durum vardı. Herhangi bir değişiklik olmadı benim için. Erkek muhabbetine hakimiyetim arttı o kadar (gülüyor).

YURTDIŞINDA KOŞULLAR CENNET GİBİ

- Set şartlarının ve çalışma süresinin oyuncunun motivasyonunu düşürdüğü söylenir.

Kesinlikle öyle. Keşke sadece oyuncuların motivasyonunu düşürse… Tüm set ekibi aynı dertten musarip maalesef. Oyunculuğun ise şöyle zor bir yanı var ki; oyuncu duygularıyla işini yapıyor. Sabah olmuş 4, hadi ağlama sahnesini çekelim deyince o iş biraz zor oluyor işte. Gözünden uyku akarken tek gözün yastığa bakar halde zor bir sahne oynamak maalesef Türk oyunculuğu gerektirir. Bunu da zaten  Türk oyuncular yapabilir. En zor şartlarda en çetin sahneleri bizden başka kimse yapamaz. O yüzden Amerika veya Avrupa’daki çalışma koşullarını gören oyunculara orası cennet gibi geliyor. Ama aslında normalde olması gereken o.  

- Siz egoları olan bir oyuncu musunuz?

Her oyuncunun egoları vardır. Yok desem yalan söylemiş olurum. Çünkü görsel sanatlar egosuz yapılmaz. Beğenilmek, alkışlanmak ve yaptığın işin başarısını bilmek için yaparsınız bu işi. Önemli olan egonu nasıl yönettiğin. Egolu bir insanım ben de ama egom ne bana ne de başkasına zarar vermeli. Yaptığım işin bir meslek olduğunun farkındayım. ‘Kestik’ dedikten sonra ben oynadığım karakteri unutuyorum; kendimi değil.  Bir dizide oynarken yolda fotoğraf çektirmekten yürüyemeyecek hale geliyorsun ama o iş bittikten 1 sene sonra bir yerde oynamadığında kimse yüzüne bakmıyor. Popcorn bir şöhretin kimseye faydası yok. İşte bunu doğru yönetemeyenler ve kendini unutanlar sonunda ya alkolik oluyor ya da antidepresanlarla hayatını sürdürüyor. Sahip olduğun şeyin kıymetini zamanında bilirsen ve şükretmeyi becerebilirsen her şeyi çözersin.

DİZİ İÇİN ACELEM YOK

- Kariyerinizin dönüm noktası hangi işti?


Oyunculuk ve tanınırlık açısından ‘Papatyam' dizisi diyebilirim. Metin Akpınar gibi bir üstadla aynı dizide oynamak bana inanılmaz tecrübeler ve bilgiler kattı. Popülarite açısından ise kuşkusuz ‘Kurtlar Vadisi Pusu’. Sadece Türkiye’de değil, dünyada tanınmama sebep oldu.

- Bundan sonra için nasıl bir kariyer planlaması yapıyorsunuz?

Son oynadığım projeden sonra bilinçli olarak bir süre dizilerde oynamama kararı almıştım. Kendi adıma belirlediğim sürenin sonundayım. Gelen projeleri okuyorum, değerlendiriyorum. Acelem yok. Doğru zamanda doğru proje için bekleyecek lüksüm varken beklemeyi tercih ediyorum.

- ‘Olmazsa olmaz’ dediğiniz 3 şey nedir?

Telefonum, kedilerim ve bu ara çiğ badem (gülüyor). Nedeni ise seviyorum.

KAFAMA GÖRE YAŞIYORUM

- Peki ya özel hayatınız nasıl gidiyor?

Stabil. Yani; ne sen sor ne ben söyleyeyim. Ay ben bir daraldım alışverişe gidelim mi?

- Günümüzdeki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Etrafımda iyi örnekler var. Ama onlar da birbiri hakkında atıp tutuyor zaman zaman. Hangisinin iyi olduğuna karar veremiyorum. Bir yandan yalnızlık iyi, kafamı dinliyorum, kafama göre yaşıyorum diyorsun; diğer yandan da romantik bir film izlediğinde ah ah diyorsun, slow bir müzik çalarken iç çekiyorsun. Bu ne yaman çelişkidir anlamıyorum. Ama en iyi örnek annem ve babamdır. Onları gördükçe hâlâ 40 yıl devam eden aşklar olduğuna inancım bitmiyor.
Konular Röportaj