En fazla göçü Türkiye alıyor!
'Türkiye 2 milyona yaklaşan mülteci sayısıyla dünyada en çok mülteci barındıran 5. ülke. Bir kısmı 4 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Sayılarının daha da artması söz konusu. İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya gibi Türkiye de bir an önce “İltica ve Göç Bakanlığı” kurmalı.'
Bugün'den Alparslan Akkuş'un haberi... Başbakan
Ahmet Davutoğlu’nun kabinesinde yer alan 25 koltuğa ek
olarak acilen İltica ve Göç Bakanlığı kurulmalı.
Dünyanın en çok mülteci alan ülkesi Türkiye, kurulacak
bu yeni bakanlık eliyle ekonomik, sosyal ve güvenlik
riski oluşturan mülteci konusuna BM standartlarında
eğilmeli.
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), yeni adıyla İslam Devleti’nin (İD) Suriye’nin kuzeyindeki Kobani eyaletine saldırılarını yoğunlaştırmasıyla Türkiye’ye doğru yeni bir mülteci akını başladı. Suriye iç savaşından sonra Nisan 2011’de başlayan ilk mülteci dalgasından bu yana tek seferde yaşanan en büyük mülteci akınına şahit oluyoruz. Bir gün içinde 130 bini aşkın mülteci sınırlarımızdan içeri girdi ve çatışmaların sürmesi halinde 500 bin kişinin daha gelmesi bekleniyor.
MÜLTECİ ÜLKESİ
Bugün itibariyle resmi verilere göre Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı 1 milyon 700 bin. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un son açıklamasını esas alırsak mültecilerin Türkiye’ye maliyeti ise şu ana kadar 4 milyar doları buldu.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) 2013 raporuna göre Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan beşinci ülke konumuna yükseldi. Rapora göre dünyada 16,7 milyon mülteci var. 1,6 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Pakistan birinci sırada, 800 bin mülteci ile İran ikinci sırada yer alıyor. Suriye krizinden sonra üst basamaklara yükselen ülkeler sırasıyla Lübnan, Ürdün ve Türkiye oldu. Bu sıralama, Türkiye’deki mülteci sayısının 609 bin olduğu günlerde yapıldı. Bugünse resmi verilere göre Türkiye 1,7 milyon mülteciyle dünyada en çok mülteci barındıran ülke durumuna geldi.
Peki, dünyanın en çok mülteci alan ülkesi Türkiye, mülteci sorununa nasıl yaklaşıyor? Ülkeyi ekonomik, sosyal ve güvenlik açısından tehdit eden bu mülteci akınları yeterince ciddiyetle ele alınmıyor. Her şeyden önce bu konuya ilişkin yasal boşluklar ve bir yetki karmaşası var. Mültecilerin sağlık sorunları hakkında Sağlık Bakanı devreye giriyor, mülteci çocukların okul ihtiyaçları gündeme gelince Eğitim Bakanı, adli vakalara karışmaları halinde emniyet birimleri ve İçişleri Bakanlığı, çadırların kurulması ve idamesi konularında AFAD, Kızılay ve yerel belediyeler… Liste böyle uzayıp gidiyor ve bu saydığım birimlerin hiçbirisi mültecilerle ilgili konularda uzmanlaşmış değil ve aralarında bir koordinasyon yok.
MALİYET HAFİFLETİLMELİ
Mülteci sorunu artık el yordamıyla yönetilecek bir konu olmaktan çıktı. Mülteciler dört yıldır Türkiye’de yaşıyor ve bu süre daha da uzayacak. Üstelik sayıları da artarak devam edecek. Türkiye, bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ele almalı ve bir an önce konuyla yakından ilgilenecek etkili ve yetkili bir İltica ve Göç Bakanlığı kurmalı. Zamanında İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya gibi modern ülkelerde yapıldığı gibi Türkiye de bir an önce bu konuya bakanlık seviyesinde ilgi göstermeli. Yeni bir bakanlık kurulması için Anayasa’nın 113’üncü maddesine göre TBMM’ye bir kanun tasarısı getirilir ya da işi hızlandırmak için en son kurulan sekiz bakanlıkta yapıldığı gibi Kanun Hükmünde Kararname ile kurulur. Peki, bu bakanlık ne yapacak?
Bu bakanlık ilk iş olarak uluslararası toplumla birlikte çalışmaya açık olduğunu göstermeli, BM ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla irtibat kurmalı. Mülteciler konusunda dünyanın her yerinde çalışmalar yürütmüş uluslararası kurumların deneyimlerinden faydalanmalı. Şu anda Türkiye’nin büyük oranda kamu kaynaklarını kullanarak yaptığı harcamalar için uluslararası toplumu devreye sokmalı ve üzerindeki ekonomik maliyeti hafifletmeli.
YARDIM NEDEN GELMİYOR?
Şu ana kadar Türkiye’nin üstlendiği ekonomik maliyet 4 milyar doları buldu ve BM verilerine göre bu tutarın sadece 233 milyon doları yurtdışından geldi. Kurtulmuş’un son açıkladığı Japonya’dan gelen 155 milyon dolar yardımı da eklersek toplamda 388 milyon dolarlık bir dış yardım söz konusu. Lübnan ve Ürdün’ün yardım çağrılarının yüzde 80’i uluslararası toplum tarafından karşılanırken, Türkiye’nin yardım çağrısının sadece yüzde 20’si karşılanıyor. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin güvenlik refleksi ile kendi içine kapanması ve dünyaya sırtını dönmesinden kaynaklanıyor. Mülteci sorunuyla BM standartlarında değil de el yordamıyla ilgilenince ve şeffaflık politikasından uzaklaşınca uluslararası yardım Türkiye’ye gelmiyor. Nasıl gelsin ki, Türkiye hâlâ sınırdan geçenleri “misafir” ya da “geçici korumadan yararlananlar” şeklinde tanımlayarak ülkedeki mültecilerin yasal statüsünü bile açıklığa kavuşturamadı.
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), yeni adıyla İslam Devleti’nin (İD) Suriye’nin kuzeyindeki Kobani eyaletine saldırılarını yoğunlaştırmasıyla Türkiye’ye doğru yeni bir mülteci akını başladı. Suriye iç savaşından sonra Nisan 2011’de başlayan ilk mülteci dalgasından bu yana tek seferde yaşanan en büyük mülteci akınına şahit oluyoruz. Bir gün içinde 130 bini aşkın mülteci sınırlarımızdan içeri girdi ve çatışmaların sürmesi halinde 500 bin kişinin daha gelmesi bekleniyor.
MÜLTECİ ÜLKESİ
Bugün itibariyle resmi verilere göre Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı 1 milyon 700 bin. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un son açıklamasını esas alırsak mültecilerin Türkiye’ye maliyeti ise şu ana kadar 4 milyar doları buldu.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) 2013 raporuna göre Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan beşinci ülke konumuna yükseldi. Rapora göre dünyada 16,7 milyon mülteci var. 1,6 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Pakistan birinci sırada, 800 bin mülteci ile İran ikinci sırada yer alıyor. Suriye krizinden sonra üst basamaklara yükselen ülkeler sırasıyla Lübnan, Ürdün ve Türkiye oldu. Bu sıralama, Türkiye’deki mülteci sayısının 609 bin olduğu günlerde yapıldı. Bugünse resmi verilere göre Türkiye 1,7 milyon mülteciyle dünyada en çok mülteci barındıran ülke durumuna geldi.
Peki, dünyanın en çok mülteci alan ülkesi Türkiye, mülteci sorununa nasıl yaklaşıyor? Ülkeyi ekonomik, sosyal ve güvenlik açısından tehdit eden bu mülteci akınları yeterince ciddiyetle ele alınmıyor. Her şeyden önce bu konuya ilişkin yasal boşluklar ve bir yetki karmaşası var. Mültecilerin sağlık sorunları hakkında Sağlık Bakanı devreye giriyor, mülteci çocukların okul ihtiyaçları gündeme gelince Eğitim Bakanı, adli vakalara karışmaları halinde emniyet birimleri ve İçişleri Bakanlığı, çadırların kurulması ve idamesi konularında AFAD, Kızılay ve yerel belediyeler… Liste böyle uzayıp gidiyor ve bu saydığım birimlerin hiçbirisi mültecilerle ilgili konularda uzmanlaşmış değil ve aralarında bir koordinasyon yok.
MALİYET HAFİFLETİLMELİ
Mülteci sorunu artık el yordamıyla yönetilecek bir konu olmaktan çıktı. Mülteciler dört yıldır Türkiye’de yaşıyor ve bu süre daha da uzayacak. Üstelik sayıları da artarak devam edecek. Türkiye, bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ele almalı ve bir an önce konuyla yakından ilgilenecek etkili ve yetkili bir İltica ve Göç Bakanlığı kurmalı. Zamanında İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya gibi modern ülkelerde yapıldığı gibi Türkiye de bir an önce bu konuya bakanlık seviyesinde ilgi göstermeli. Yeni bir bakanlık kurulması için Anayasa’nın 113’üncü maddesine göre TBMM’ye bir kanun tasarısı getirilir ya da işi hızlandırmak için en son kurulan sekiz bakanlıkta yapıldığı gibi Kanun Hükmünde Kararname ile kurulur. Peki, bu bakanlık ne yapacak?
Bu bakanlık ilk iş olarak uluslararası toplumla birlikte çalışmaya açık olduğunu göstermeli, BM ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla irtibat kurmalı. Mülteciler konusunda dünyanın her yerinde çalışmalar yürütmüş uluslararası kurumların deneyimlerinden faydalanmalı. Şu anda Türkiye’nin büyük oranda kamu kaynaklarını kullanarak yaptığı harcamalar için uluslararası toplumu devreye sokmalı ve üzerindeki ekonomik maliyeti hafifletmeli.
YARDIM NEDEN GELMİYOR?
Şu ana kadar Türkiye’nin üstlendiği ekonomik maliyet 4 milyar doları buldu ve BM verilerine göre bu tutarın sadece 233 milyon doları yurtdışından geldi. Kurtulmuş’un son açıkladığı Japonya’dan gelen 155 milyon dolar yardımı da eklersek toplamda 388 milyon dolarlık bir dış yardım söz konusu. Lübnan ve Ürdün’ün yardım çağrılarının yüzde 80’i uluslararası toplum tarafından karşılanırken, Türkiye’nin yardım çağrısının sadece yüzde 20’si karşılanıyor. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin güvenlik refleksi ile kendi içine kapanması ve dünyaya sırtını dönmesinden kaynaklanıyor. Mülteci sorunuyla BM standartlarında değil de el yordamıyla ilgilenince ve şeffaflık politikasından uzaklaşınca uluslararası yardım Türkiye’ye gelmiyor. Nasıl gelsin ki, Türkiye hâlâ sınırdan geçenleri “misafir” ya da “geçici korumadan yararlananlar” şeklinde tanımlayarak ülkedeki mültecilerin yasal statüsünü bile açıklığa kavuşturamadı.