Fatoş Güney'den çok konuşulacak sözler
Türk sinemasının unutulmaz yönetmeni Yılmaz Güney'in 81'nci yaşgününde, eşi Fatoş Güney birbirinden çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Türk sinemasının unutulmaz yönetmeni Yılmaz Güney'in 81'nci
yaşgününde, eşi Fatoş Güney, Sabah / Günaydın'dan Tuba
Kalçık'a konuştu. Yılmaz Güney'in PKK'ya ilk günden beri
karşı olduğunu söyleyen eşi, "Yılmaz silahlı mücadelenin
halka zarar vereceğini düşünüyordu ve bakın PKK en çok Kürtler'e
zarar verdi" dedi...
- Yılmaz Güney yaşasaydı bugün 81 yaşında olacaktı. Neler
hissediyorsunuz onsuz geçen bunca yılın ardından?
Daha bu sabah kalktığımda "İyi ki doğmuşsun ciğerim,
iyi ki hayatım oldun" dedim. Kendimi hüzünlü ve
kederli hissediyorum aynı zamanda. Sizin aracılığınızla buradan bir
kez daha Sayın Cumhurbaşkanı'na sesimi duyurmak istiyorum.
Cumhurbaşkanımız, "Eğer Yılmaz Güney'in filmlerine
devlet otoriteleri kulak verseydi, Türkiye bugün çok farklı bir
yerde olabilirdi" demişti. Erdoğan'ın bu sözlerini
çok önemli buluyorum. Yılmaz Güney, ülkesini seven ve bu uğurda
hayatını, şanını, şöhretini, servetini ve aile mutluluğunu hiçe
sayan, Türkiye'nin gerçek sanatçılarından biridir. Halka dokunan,
onların sorunlarını en çıplak haliyle ortaya koyan senaryolar
yazdı, filmler çekti. Onu kaybedeli 33 yıl oldu. Aradan bu kadar
zaman geçmesine rağmen onun filmleri hâlâ yayınlanmıyor. 20 yıldır
üzerinde çalıştığım Yılmaz Güney projelerine kimse destek vermiyor.
Yılmaz Güney Vakfı'nı çaresizlikler yüzünden kapatmak zorunda
kaldım. Onun filmlerinin özgürce yayınlanmasını istiyorum. Filmler
sanat eserleridir. Filmler toplumu bölmez, aksine birleştirir.
Cumhurbaşkanı'ndan da hem filmlerinin yayınlanması, hem de Yılmaz
Güney projelerinin hayata geçmesinin önündeki engellerin
kaldırılması için ricada bulunuyorum. Umarım sesimi duyar.
DÖNMEYİ HAYAL EDİYORDU
-'Kaçmamalıydı, ülkesinde kalmalıydı' diyen de bir
kesim var onun için. Siz ne diyorsunuz buna?
100 yıl ceza almıştı; kaçmasaydı ömrü askeri hapishanelerde
geçecekti. 12 Eylül'den önce yarı açık cezaevinde kalıyordu.
Orada arkadaşlarıyla görüşebiliyordu, filmleri için görüşmeler
yapabiliyordu. 12 Eylül'le birlikte 100 yıl ceza aldığı için kapalı
cezaevine alacaklardı Yılmaz'ı. O hep bu gidişe 'Geçici
bir süre için' diyordu. Ülkesine geri dönmeyi hayal
ediyordu ama ne yazık ki ömrü vefa etmedi.
-Kansere hapishanede mi yakalandı Yılmaz
Güney?
Hastalığı hapishanede başlamıştı. Çok defalar hastanelere gittiği
halde, 'Bir şeyin yok' denilerek
cezaevine gönderildi. Kaçacağı bahane edilerek hapishane
koşullarına hasta haliyle geri gönderildi. Artık şöyle düşünüyorum;
'hapishanede tedavi edilmeyip öldü'
düşüncesi olmasın diye bence Yılmaz'ın kaçışına da göz yumuldu o
dönemde. Çünkü kalmaya devam etseydi ölecekti hapishanede.
Kaçtıktan sonra Fransa'da ameliyatını yapan doktor çok geç
kalındığını ve en fazla bir sene yaşayabileceğini söylemişti. Öyle
de oldu; bir sene sonra kaybettik Yılmaz'ı.
-Ölümünün ardından yıllar geçmesine rağmen Yılmaz Güney'i
halkın nezdinde bu denli özel kılan nedir?
Yılmaz, her zaman Türkiye'nin gerçeklerini, halkın sorunlarını ele
aldı. Hep bir gün ülkedeki koşulların değişeceğini umut ediyordu.
Yılmaz, köşklerde yaşayıp Cihangir'de oturup senaryolar kaleme
almadı. Anadolu'nun bağrından, Adana'da yoksulluğun içinde doğmuş
biri. 'Boynu Bükükler' kitabında da
yaşadığı zorlukları anlatmıştı. Acıların içinden geldiği için
halkın sorunlarını yakından biliyordu. Yokluk içinden gelmiş olmak
zaten Yılmaz'a çok farklı bir bakış açısı katıyordu. Halkımız da
onu her zaman çok sevdi ve hep gönüllerinde taşıdı.
-Yılmaz Güney'in hayatını anlatan bir film çekilmedi. Böyle
bir projede yer almak ister misiniz?
Demin de belirttiğim gibi; Yılmaz'la ilgili projeleri hayata
geçirmek istemiyor kimse. Risk almak da istemiyorlar. Medyada yer
alan birtakım insanlar, Yılmaz'la ilgili bazı yargıları hâlâ
kıramadı ne yazık ki; bu da projelerin gerçekleşmesini engelliyor.
Hem bizi, hem de onun Yılmaz Güney olma hikayesini anlatan çok
proje var ama yapılamadı bir türlü. Umarım Yılmaz'a yönelik bu
yargılar ortadan kalkar ve projelerim hayata geçer.
-Bir söyleşinizde Yılmaz Güney'in en üzüldüğü günün
vatandaşlıktan çıkarıldığı gün olduğunu söylemiştiniz. O günü bize
anlatır mısınız?
Yılmaz vatandaşlıktan çıkarıldığını duyduğunda ağlamıştı.
"Ben ülkemi bu kadar severken bu bana nasıl hak
görülür?" demişti. Uğruna bu denli kahır çektiği,
hapislerde yattığı ülkesinin vatandaşlığından çıkarılmak ona çok
ağır geldi. Yılmaz'ın vatan sevgisini kimse tartışamaz. O son
nefesine kadar ülke sevgisini ve özlemini kalbinde taşıdı.
EMPERYALİZME HEP KARŞI ÇIKTI
-Yılmaz Güney yaşasaydı Amerika'nın bölgedeki politikalarına en
sert karşı çıkan isimlerin başında gelirdi diye düşünüyorum; haksız
mıyım?
Sadece Amerikan emperyalizmine değil, Sovyetler Birliği
emperyalizmine de karşı çıkmıştı. Nitekim de haklı çıktı. Sovyetler
Birliği yıkıldı. Hatta Sovyetler Birliği emperyalizmine karşı
çıktığı için sol çevreler tarafından da eleştirildi, hatta
dışlandı. Amerikan emperyalizmine her daim karşı çıktı.
Kapitalizmin, emperyalizmin dünyada geldiği noktayı görseydi çok
üzülürdü ve buna karşı yine mücadele ederdi. Ortadoğu'da, dünyadaki
dev güçler paylaşım savaşı yapıyor. Olan orada yaşayan halka
oluyor. Yılmaz emperyal devletlerin dünyayı paylaşım savaşına
dikkat çeken yazılar da yazdı, konuşmalar da yaptı ve bununla
mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.
-Nasıl bir babaydı?
Açıkçası Yılmaz'ın babalık yapmaya fırsatı olmadı. Ben çocuklarına
hem annelik, hem de babalık yaptım. Açıkçası zaman zaman da
yetemedim. Ama Yılmaz'ın eşi olmaktan her zaman gurur duydum.
Halkımız bana her zaman duruşumdan ve taşıdığım değerlerden dolayı
çok ilgi, sevgi ve saygı gösterdi. Çok vefakar bir halkımız var.
Yılmaz'ı, her zaman kalplerinde ve bilinçlerinde taşıyorlar. Ben de
Yılmaz'a gösterdikleri vefadan dolayı halkımıza minnet
duyuyorum.
'ÜLKEMİN EN KÖTÜ HÜCRESİ AVRUPA'NIN EN
GÜZEL YERİNDEN DAHA İYİ'
-Yılmaz Güney'in filmleri kadar, zorluklarla dolu hayatı da hep
konuşuldu. Güney'in bu zorluklarla nasıl mücadele ettiğini bizimle
paylaşır mısınız?
Adı gibi, hiçbir zorluk karşısında yılmadan mücadele etti Yılmaz.
16 yıllık evliliğimizin 10 yılı hapishanedeydi ama hiçbir gün onu
umutsuz, yılgın görmedim. En kötü günlerinde bile umudu vardı.
Demir parmaklıklar arkasında bile sinema düşünüyordu, senaryolar
yazıyordu, ülkesini düşünüyordu ve bununla ilgili kendi dergisinde
yazılar yazıyordu. Yazdıkları yüzünden 100 yıl ceza aldı Yılmaz.
Ülkesini terk etmek zorunda kaldı ama son nefesine kadar şunu
söyledi: "Ülkemin en kötü hücresi bile Avrupa'nın en
güzel yerinden çok daha iyidir." Ülkesini, halkını
çok seven biriydi. 12 Eylül dönemiydi Yılmaz gittiğinde. Hep geride
kalanları düşünüyordu.
KENAN EVREN'E MEKTUP YAZACAKTI
-Yılmaz Güney, 12 Eylül darbesinin mağdur ettiği sanatçıların
başında geliyor. AK Parti döneminde 12 Eylül darbecileri yargı
önüne çıktı. Siz neler hissetiniz bu tablo karşısında?
Yılmaz ölmeden önce Kenan Evren'e mektup yazmak istedi. Bana
"Kalem kağıt al. Evren'e mektup yazacağım ve ona halk
düşmanı olduğunu söyleyeceğim" demişti. Fakat bu
cümleleri söyledikten sonra kötüleşti ve yazamadı. Yaşayanlar
yargılandı ama 12 Eylül'de yaşanan mağduriyetler, ölen insanlar
hâlâ hafızalarda. Çok büyük acılar çekildi, çok insan yitip gitti
12 Eylül'de.
PKK'YA İLK GÜNDEN BERİ KARŞIYDI
- Yılmaz Güney bugün hayatta olsaydı PKK terör örgütünün bölgede
yaptıklarına nasıl bir tepki gösterirdi?
Yılmaz son konuşmasında da söylemişti; PKK'ya ilk günden itibaren
karşıydı. PKK'nın o zamanlar ilk dönemleriydi. Yılmaz, PKK'ya karşı
çok net bir tavır koymuştu. Silahlı mücadelenin halka zarar
vereceğini düşünüyordu. Ve bakın PKK, en çok Kürtler'e zarar verdi.
Bunu da zaten yaptığı son konuşmasında da belirtmişti. Ben de
PKK'nın sadece Kürt halkına, çözüm sürecine değil; HDP'ye de zarar
verdiğini düşünüyorum.
SANAT CAMİASI ONU YALNIZ
BIRAKTI
-Son dönemlerinde Yılmaz Güney'in, sanat camiasında kırgın olduğu
isimler var mıydı?
7'den 70'e kimseyi ayırmadan seven bir insandı. Halkın dışında
sanat camiasından önceden tanıdığı insanların hiçbiri
-istisnaların dışında- onu arayıp da
'Yılmaz, bir şeye ihtiyacın var mı?' diye
sormadı. Yılmaz da buna kırıldı. Onun yanında sadece halk vardı;
onların sevgisi de Yılmaz'a yetti.
8 YILLIK EVLİLİĞİMİZİN HER GÜNÜ İÇİN
SAHİLDEN TAŞ TOPLAMIŞTI
- Onunla ilgili sizi en çok etkileyen bir anınızı bizimle paylaşır
mısınız?
Yılmaz'ın benim için İmralı Cezaevi'nin sahilinden taş toplaması
hâlâ beni çok etkiler. Düşündükçe hâlâ ağlarım hatta. Kadınlar
tektaş pırlanta beklerken benim 8 bin 363 tane, pırlantadan daha
değerli, aşkla, tek tek seçilmiş çakıl taşlarım var. Sekiz yıllık
evliliğimizin her günü için sahilden taş toplamıştı. Bunu kim yapar
bu devirde? Yılmaz benim hayatım, ciğerim, nefesim. Onu kaybedeli
33 yıl oldu ama hayata onunla birlikte bakıyorum. Yılmaz hayata
diyalektik bakan biriydi, bana da bu özelliği kazandırdı.