Kayıp Şehir’in yakışıklıları konuştu

“Kayıp Şehir”, Londra’da oyunculuk eğitimi alan İlker Kaleli ile Arnavutluk doğumlu Nik Xhelilaj’i birlikte kamera karşısına geçirdi.

Kayıp Şehir’in yakışıklıları konuştu

İlker Bey, sizi “Kayıp Şehir”le tanıdık. İngiltere’deki LAMDA’da (Londra Müzik ve Drama Sanatları Akademisi) üç yıl oyunculuk eğitimi almışsınız. Nasıl oldu Londra’ya gidişiniz?
- Kültür Üniversitesi’nin Sanat Yönetimi Bölümü’nde okuyordum. Ama devam edemedim o bölüme. “Doku uyuşmazlığından” diyelim. Üniversiteden tanıdığım bir arkadaşım LAMDA’yı tavsiye etti, olur mu olmaz mı derken, gitmek istediğime karar verdim.

Karar verdiniz ve girdiniz. Peki o okula kabul etmek o kadar kolay mı?
- Hayır, girmesi çok zor bir okul LAMDA. Ben de girebilmek için çok çalıştım zaten.

Yurtdışında eğitim alanlar genelde Türkiye’ye dönmeyi istemiyor, siz de yaşadınız mı bu hisleri?
- Evet, bende de oldu.

Neden döndünüz peki? Orada oyunculuk yapmak daha zor olduğu için mi?
- “Kayıp Şehir” geldiği dönemde, bende aynı merakı uyandıran başka bir proje yoktu. O yüzden buraya dönme fikri daha ağır bastı. Bayadır da Türkçe konuşmuyordum, iyi oldu.

Okul ne zaman bitti?       
- Geçen sene.

Orada bir projede yer alma şansınız oldu mu?
- Uzun bir süre audition’lara (seçmelere) girip çıktım. Geçtiğimiz sezon bir Shakespeare oyununun başrolüne seçildim ama tam çıkacakken “Son” adlı diziden teklif geldi ve onu seçtim. O oyunda masraflarını kendi cebinden karşılıyordun ve ücret almıyordun. Sonuçta ekonomik sebepler galip geldi...

MÜZİKLE BAĞIM AŞK SEVİYESİNDE 

Bir de müzik geçmişiniz var sanırım. Müziğe ilginiz ne zaman başladı?
  
- Çok küçükken... Babam o dönem Casio orglardan satardı, bir tane de eve getirmişti. Ben de televizyonda, radyoda duyduğum melodileri orgda çalabiliyordum. Sanırım etkilendiler, eve başlangıç seviyesinde bir piyano aldılar. Derken ergenlik dönemimde bir rockstar olma hevesi başladı bende. O dönemde de gitar çalmayı öğrendim. Müzikle bağım bir aşk seviyesinde...

Peki ya oyunculukla?    
- İlk kıvılcım, ortaokulda bir tiyatro oyunuyla çaktı. Benim hayatımda hep bir dönem müzik, başka bir dönem de oyunculuk ağır bastı. Tamamen oyunculuk yapmak istediğime karar vermem de 18’ime denk geliyor...

Müzik şu an geri planda mı?
- Hayır, geri planda değil. Hâlâ en büyük zevkim, çekimden eve gittiğimde gitar çalmak. Vakit bulduğum zaman da beste yapıyorum.

“Bir de albüm yapsam” dediğiniz oluyor mu?
- Albüm yapmak istiyorum ama ileride, çok ileride.

Sesiniz nasıl?
- İyi diyen oldu. (Gülüyor)

ÇOCUKLUĞUM, KARAKÖY’DEKİ YERALTI ÇARŞISINDA GEÇTİ

“Kayıp Şehir” ilk uzun soluklu işiniz sanırım...

- Evet, öyle... Hep “Sokakta gördüğümüz ama steril dizilere yansımayan gerçek hayatlar bizim televizyonlarımızda ne zaman olacak?” diye düşünürdüm. “Kayıp Şehir” işte böyle bir proje. Oyuncu için çok akıcı bir yapısı var. Bir de İrfan karakteri benim için çok ilgi uyandıran bir karakter...

İrfan’da ilginizi çeken şey neydi?
- Hayallerinin peşinden gitmeye cüret eden bir karakter, bu da onunla tek ortak noktamız... Tutkulu, ama hem yaşı hem de yapısı itibarıyla o tutkuyu ve enerjiyi nasıl kontrol edebileceğini bilmiyor.

En büyük tutkusu da futbol, değil mi?
- Evet, çocukluktan bu yana futbola yeteneği var. Bunun peşinden gidiyor ve bu uğurda ailesini kırmaktan çekinmiyor. Aslında çok da temiz ve iyi kalpli. Sadece hısına yenik düştüğü zamanlar oluyor.

“Dizilerde gerçek hayatın içinden karakterler olsun” diyorsunuz, peki siz gerçek hayatın ne kadar içindesiniz?
- Ben İstanbul’da doğup büyüdüm. Çocukluğumun bir kısmı Karaköy’deki yeraltı çarşısında geçti. Londra’ya gitmemin nedeni de çok zengin bir işadamının oğlu olup, buradaki üniversiteleri beğenmemem değil zaten. İşimi daha iyi nasıl yapabilirim, bunu öğrenmek için gittim. Tabii ki arka sokaklarda doğup büyümüş, oraların çetin yaşantısıyla her gün yüzleşen biri olmadım ama en azından o empatiyi kurabiliyorum...

Nik Xhelilaj Kuleli’den kaçtım!

Siz, Arnavutluk’tan buraya geldiniz. Geliş hikâyenizi öğrenebilir miyiz?
- Aslında buraya gelmeden önce Londra’daydım... Arnavutluk’ta doğdum. Türkiye’ye ilk kez 12 yaşındayken geldim. İstanbul’a gelip Kuleli Askeri Lisesi’nde okumaya başladım. Beş ay sonra da kaçtım!

Askeri liseye gitmeye nasıl karar vermiştiniz?
- Babam karar verdi. O asker ve benim de asker olmamı istiyordu, o yüzden beni buraya göndermişti.

Kuleli’yi bıraktıktan sonra ne yaptınız?
- Sonrasında İtalya’ya gittim. Orada kuzenlerim vardı, bir süre onlarla kaldım. Sonra Arnavutluk’a dönüp oyunculuk okumaya karar verdim.

ARNAVUTLUK’TA DİZİ ÇEKİLMİYOR

Babanız oyuncu olmak istemenize tepki gösterdi mi?
- Okulu bırakmama kızdı. Tabii oyunculuk okuluna gitmeme de. Ama ben yine de gittim. Hatta askeri liseyi bıraktığım için bir yıl benimle konuşmadı babam. Aslında üniversitede hukuk okumak istiyordum ama olmadı. O sırada oyunculukla ilgili özel bir kurs vardı ve bu Arnavutluk’ta yeni bir şeydi. Ben de onu denemeye karar verdim, üç ay eğitim aldım. Onlar beni üniversiteye yönlendirdi. İkinci denememde oyunculuk bölümünü kazandım.

Arnavutluk’ta dizi sektörü ne durumda?
- Orada dizi çekilmiyor, dışarıdan alınıyor. Genellikle Türk dizileri ve Brezilya dizilerini izliyorlar.

Siz izliyor muydunuz Türk dizilerini?
- Ben pek dizi izlemem ama ailem “Gümüş” ve “Ezel”i izliyor.

Sizin için dönüm noktası olan rol hangisiydi?
- Okulum biter bitmez gelen üçüncü projem. Bana tüm kapıları açan, Alman ve Arnavutluk yapımı “Arnavut” adlı bu film oldu. Filmdeki rolümle 2010 Moskova Uluslararası Film Festivali’nde Silver St. George En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldım. Aynı zamanda 2011 Nuremberg Film Festivali’nde de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandım. Hatta 2010 yılında düzenlenen Altın Portakal’ın Uluslararası Uzun Metraj kategorisinde de yine En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldım.

Konusu neydi o filmin?
- Bir genç, köyden bir kızla evleneceğine söz veriyor. Gereken parayı toplamak için de yurtdışına çıkıyor.

TÜRKİYE’YE YERLEŞİRSEM BOSTANCI’DA YAŞARIM    
  
Peki “Kayıp Şehir” dizisine nasıl dahil oldunuz?
- Bir projede Harika Uygur’la tanıştım, Faysal Soysal’ın yönettiği “Üç Yol” adlı projede yer aldım. Orada çalışırken de Tomris Giritlioğlu’yla tanıştım ve bana bu dizideki Kadir rolünü önerdi.

Kadir nasıl bir rol sizin için?
- Dilinden dolayı şimdilik benim için zor ve komplike bir rol. Bunun dışında Kadir, ailesine babasının emaneti gibi bakıyor. Bu aile Karadeniz’den gelip İstanbul’a yerleşiyor. İstanbul’a gelen biri, ilk olarak gezip eğlenmek ister ama Kadir, annesinin yanında duran, kafası sürekli işinde ve ailesinde olan bir çocuk. Benim için çok güzel bir karakter, çünkü hem çok genç hem de çok olgun.

Peki, İstanbul’da çalışmak nasıl?
- Şimdilerde biraz zor, çünkü başlangıçtayız. Herkes büyük efor sarf ediyor. Onun dışında partnerlerim, arkadaşım oldu. İş her yerde iştir. Mars’a da gitseniz, Aya da gitseniz aynıdır. İş, bittikten sonra güzeldir.

Burada rahat hissediyor musunuz kendinizi?
- Hem de çok. Burası biraz Arnavutluk’a benziyor. Bir kez Bostancı’ya gittim ve orayı çok sevdim. Eğer Türkiye’ye yerleşirsem, Bostancı’da yaşarım.

Gülbahar KARAKUŞ

Konular Röportaj