Kenan Ece: 'Dizi sektörü kaygan bir zemin'

Yakışıklı oyuncu Kenan Ece: "Reyting sistemi değişti, çok fazla kanal, çok fazla dizi ve çok fazla oyuncu var. Rekabet çok kızıştı. Dizi sektörünün nereye gideceği belli değil.."

Kenan Ece: 'Dizi sektörü kaygan bir zemin'
Yeni Asır'dan Burcu Şakar'ın röportajı...

- Selen Öztürk'le birlikte oynadığınız "Bakarsın Bulutlar Gider" adlı tiyatro oyunundan bahseder misiniz?

"Bakarsın Bulutlar Gider"i İzmir'de ilk defa oynadık ve çok da güzel geri dönüşler aldık. Salon doluydu, çok güzel bir reaksiyon vardı. Oyunu Özen Yula yazdı. 70 dakikalık ve tek perde. Kaya ve Betül karakterlerinin arasında geçiyor. Bu iki karakter de muhafazakar bir çevreden geliyor. Betül, eşini kaybetmiş, kocasının yasını yaşayan bir kadın. Bir gün ansızın kapının zili çalıyor ve Kaya geliyor. Betül, Kaya'yı tanımıyor fakat Kaya; "Ben kocanızın, yani Orhan abinin çarşıdan bir arkadaşıyım. Orhan abi size iletmem için bana bir mektup bıraktı" diyor. Betül bunu duyunca Kaya'yı evine davet ediyor ve sürprizlerle dolu olaylar gelişiyor. Seyircinin bir yorumu vardı, ben onu çok seviyorum; Aynı anda ağlayıp aynı anda gülmek istiyoruz. Bu oyun öyle bir oyun gerçekten.

'UYUM SORUNUM YOK'

- Dizi ve tiyatronun bir arada gittiği dönemlerde rol geçişlerinde herhangi bir sıkıntı yaşıyor musunuz?

Böyle bir zorluk yaşamıyorum. İnsan zaten kilitleniyor. Dizi setine gittiğim zaman başka bir ortam oluyor, orada başka bir devinim de oluyorum. Tiyatroya geldiğimde de başka bir devinim, başka bir atmosferde kendimi buluyorum. Roller arasında kolaylıkla geçiş yapabiliyorum, kaymalar yaşamıyorum. Bu eğitimle mi alakalı yoksa işin doğasıyla mı alakalı bilmiyorum ama hiçbir oyuncunun böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığını zannetmiyorum. Bazen "rolü ezberlemek zor olmuyor mu?" diye de soruyorlar. İşin dışından bakınca belki öyle görünüyor ama beyin bunu zaten kolaylıkla yapabiliyor.

- Televizyonla ilgili yeni proje var mı?
Yeni projeler için daha çok erken. Çünkü 'Kalp Hırsızı' adlı dizimiz yeni bitti. Dizi sektörü gerçektende kaygan bir zemin. Hayatta her şeyde bir yükseliş oluyor, buna da tepe noktası deniyor. Daha sonra da yavaş yavaş aşağıya doğru iniyor. Sanırım dizi sektörü de şu anda tepeye çıktı ve aşağıya doğru iniyor. Kanallar dizilerden kar edememeye başladı. Reyting sistemi değişti, çok fazla kanal, çok fazla dizi ve çok fazla oyuncu var. Rekabet çok kızıştı. Şu anda dizi sektörü böyle bir dönüşüm içerisinde ve nereye gideceği tam olarak belli değil. Ben de oyuncuyum ve işim tiyatro, sinema ve televizyonda. Elbette ki para kazanmak için televizyon daha verimli bir ortam ama sektör şu anda böyle bir durum içinde ve yapacak bir şey yok.

- Avusturya Lisesi'nde okudunuz ve 2004 yılında Amerika'da oyunculuk eğitimi aldınız. Daha sonra da ekonomi eğitimi aldınız.
Amerika'da çift dal yaptım, tiyatro ve ekonomiyi beraber okudum. Kulağa çok alışılmadık geliyor ama zor olmadı açıkçası. İkisini birlikte okumam güzel oldu. Çünkü ikisi de insanı farklı bakış açılarından ele alıyorlar ve insanı anlatıyorlar. Benim için güzel bir kombinasyon oldu diyebilirim.

- Neden ekonomi eğitimi aldınız?
Babam işadamı. Benim de onun yolundan gitmemi istiyordu. Oyunculukla falan da alakası yoktu, ben oyuncu olmayı istedim.

- Şehirden şehre, ülkeden ülkeye gezme durumunuz olmuş. Çocukluğunuz Marmaris'te geçmiş.
Babamın işinden dolayı Dubai'de doğmuşum. 2 yaşına kadar orada kaldım. Daha sonra annemin ikinci eşi Martı Tatil Köyü'nün müdürü olduğu için Marmaris'e, Martı Tatil Köyü'ne gittik ve orada büyüdüm. Çok özgür, güzel, herkese nasip olmayacak bir çocukluk geçirdim. Sonra İstanbul'da okula başladım. Daha çok dil öğrenmek için Avusturya Lisesi'ne gittim. Avusturya'ya Almanca için, İngiltere'ye İngilizce için, Fransa'ya da Fransızca öğrenmek için gittim. Daha sonra Amerika'ya gittim, orada okudum. Ardından da İrlanda'ya taşındım.

- Sürekli yurtdışındaydınız ve bu nedenle Türkiye'ye adapte olmakta zorluk çektiniz mi?
Türkiye'ye geleli 5 sene oldu. Elbette adaptasyon problemi yaşadım. Fakat o dönemi atlattım, daha bir rahatladım. Bulunduğu ortama kolay alışan biriyim. Çünkü çok yer gezdim ve çok yerde bulundum. Bir bakıma da çok yer değiştirmeyi seven bir insan değilim ama değiştirmek zorunda kaldım. İşlerin işleyişi, işlerin yapılışı, kafa yapılarıyla ilgili bir takım problemlerim oldu ve bunlar beni ilk başlarda geriyordu. Fakat sonra zaman içerisinde alıştım. Sonuç olarak ben 8 yıl Türkiye'den ayrı kaldım. O yüzden çok dramatik adaptasyon sürecim olmadı.

'İyi bir sinema izleyicisiyim'

- "Çamurdan Tiyatro"dan bahsedelim mi?

Çamurdan Tiyatro, Mustafa Üstündağ ile kurduğumuz bir tiyatroydu. Bir sezon boyunca Islah Evi adında bir oyun yapmıştık ve oyunu ben çevirmiştim, Engin Alkan yönetmişti. Didem Balçın, Mustafa Üstündağ ve ben oynamıştım. İzmir'de de oynadık. Fakat sezonun sonunda işler yürümedi ve kapattık. Böylece tiyatro kurmanın çok kolay bir şey olmadığını görmüş olduk. Belki biraz boyumuzdan büyük bir işe kalkıştık ama bizim için tecrübe oldu. İstanbul'da çeşitli sahnelerde oynadık. Oyunun tanıtımıyla uğraştık. Gelirler, giderler, muhasebe, PR işleri derken böyle ilginç ve güzel bir tecrübemiz oldu. İlerde belki farklı şekillerde devam ederiz ama şimdilik Çamurdan Tiyatro dağıldı.

- Ne tür filmler izlemekten hoşlanıyorsunuz?
Genel bir tercihim yok açıkçası. Film izlemeyi çok seviyorum. Bazı dönemlerim oluyor ve izleyemiyorum, konsantre olamıyorum. Bazı dönemlerde de üst üste film izlediğim zamanlar oluyor. Mesela son zamanlarda Hint filmleri ilgimi çekmeye başladı. Dünya sinemasına çok meraklıyımdır.

Özgüveni olan kadından hoşlanırım

- Çok fazla kadın hayranınız var.

İlgi görmek güzel şey. Her insan ilgi görmekten hoşlanır. Ben ilginin şu ana kadar rahatsız edici bir yanıyla karşılaşmadım. Bazen kafaya takanlar, illa iletişime geçmek isteyenler olabiliyor ama dediğim gibi dramatik, acayip yerlere gidebilecek bir olay yaşamadım. Biz göz önünde olan insanlarız, renkli ışıklar altındayız. İnsanlar bizi televizyonda, sinemada görüyorlar ve ilgi duyuyorlar. Bu beni mutlu ediyor.

- Siz nasıl kadınları beğenirsiniz?
Özgüveni olan, hayatı seven, hayata gülerek bakan, eğlenmesini bilen, araştırmayı seven ve ayakta durabilmek için başka birine ihtiyaç duymayan kadınlardan hoşlanıyorum. Kendine güveni olan hayatı yaşamak için erkeğe gereksinim duymayan bir kadın. Elbette hepimizin birbirine ihtiyacı var, o ayrı. Kadın, gülmeyi bilmeli.
Konular Röportaj