Murat Tolga Şen yazdı: "Türk askeri daha önce hiç bu kadar karalanmadı!"

Murat Tolga Şen: "Yakamoz S-245 dizisi, her rütbeden Türk askerini, katil, hırsız, psikopat ve potansiyel tecavüzcü gibi gösteriyor."

Murat Tolga Şen yazdı: "Türk askeri daha önce hiç bu kadar karalanmadı!"

Into the Night evreninde geçen Netflix bilim kurgu dizisi Yakamoz S-245’in tanıtım videolarını izlediğimde canım sıkılmıştı. “Yine dağ fare doğuracak” diye düşünmüştüm ama canımı sıkan şey dizideki karakterlerin ve kurumların temsili doğrultusundaydı.

Bu endişemi geçtiğimiz pazartesi sabahı yayınlanan 2. Sayfa programında, Müge ve Gülşen’le konuşurken dile getirdim. Onlar da meraklandı ve dün akşam dizinin tüm bölümlerini zamlanmış Netflix aboneliğim sayesinde izledim ve endişelerimde haklı olduğumu gördüm, üzüldüm.

Into the Night, Jason George'un, Polonyalı yazar Jacek Dukaj'ın bilimkurgu romanı The Old Axolotl'dan esinlenerek oluşturduğu Belçika mamulü kıyamet sonrası (post apokaliptik) bir bilimkurgu dizisi. Dizide bir güneş patlaması sonucunda yaşanan kitlesel ölümler ve güneşten kaçan bir uçak dolusu insanın maceraları anlatılıyordu. Yakamoz S-245, o dizideki olaylara paralel olarak aynı dertten mustarip bir denizaltı personelini ve zoraki olarak onlara eşlik eden küçük bir araştırmacı grubunun hikayesini izletiyor. İki dizi finalde buluşuyor.

Yakamoz S-245’in övülecek bir tarafı yok!

 

Şimdi, her Netflix işini olduğu gibi bunu da sosyal medya üzerinde öven bir PR bandosu mevcut. Onlara sorarsanız, Yakamoz S-245 inandırıcılığı, tansiyonu, aksiyonu ve duygusal yoğunluğu ile övgüyü hak eden bir dizi ama bana göre dizide bunların hiçbiri yok. Bunu söyleyenler hayatında hiç bilim kurgu izlememiştir. Bu akla zarar senaryoya, klişe olay örgüsüne, saçma diyaloglara, kötü özel efektlere ve müsamere tadındaki oyunculuklara katlanabilirseniz diziyi bitirebilirsiniz.

Yakamoz S-245 olabilecek en kötü senaryoyla çekilmiş. Dizinin efektleri de kötü, o araştırma denizaltısının dalma sahnesi neydi öyle. Resmen suya oyuncak batırmışlar. Tolga Karaçelik, hakkındaki övgülere rağmen ortalama bir yönetmen olduğunu bir kez daha ispatlıyor. Bilim kurgu çekmek onu aşan bir iş.

Oyuncular kısmında da işler yolunda değil. Kıvanç Tatlıtuğ sanki pişman ama sözleşmeye imza atınca oynamak zorunda kalmış gibi. Her sahneyi sırtlanmaya çalışıyor ama eşlikçileri yüzünden onun oyunu da sakatlanıyor. Ertan Saban dizinin tamamında Meryem Uzerli aksanıyla oynuyor. Özge Özpirinççi okuma provasında kalmış, ötesine geçememiş. Meriç Aral da bir kez daha torpilli oyuncu olduğunu belli ediyor.

Gerçi onlar böyle eleştirilerden alınmıyor, “biz böyleyiz” deyip geçiyorlar ama ben bu tayfanın kısır günlerini izlemekten sıkıldım artık.

Yine de benim takıldığım şey bu değil. Büyük bütçelerle sıkıcı işler çekme ustası Netflix’ten iyi bir şey çıkacağına dair pek umudum kalmadığımdan sundukları dizileri-filmleri izleyip geçiyorum ama Yakamoz S-245’te bambaşka bir sinsilik var.

Türk askeri daha önce hiç bu kadar karalanmadı!

Asker çocuğuyum, “Donanma Şehri” olarak bilinen Gölcük’te büyüdüm ve hayatımın büyük kısmını orada yaşadım. Ailem, arkadaşlarım, arkadaşlarımın aileleri asker. O yüzden denizi-denizaltıyı ve o alemin insanlarını bilen biri olarak yazıyorum; Yakamoz S-245’in senaryosunun 5 yaşında ve kötü niyetli bir çocuğun hayal gücünden çıkmış olduğunu düşünerek izleyin.

Bu dizinin hiç mi danışmanı yok? Denizaltıda işler öyle yürümez. Öyle emir-komuta olmaz, öyle tabur alınmaz. Morali bozuk liseliler gibi takılan bu askerler kim? Denizaltı personeli ordunun gözbebeğidir, çelik gibidir. Burada kadraja girdiği andan itibaren dökülenler kim? Bu diziyi çekenler belli ki hayatında hiç denizaltıcı görmemiş diyeceğim ama bence burada bariz bir art niyet var.

Yakamoz S-245 dizisi, her rütbeden Türk askerini, katil, hırsız, psikopat ve potansiyel tecavüzcü gibi gösteriyor. Yaralı Yunan’ın kafasına sıkan sonra da “merhamet ettim” diye övünen Türk askeri, karaya çıkar çıkmaz kafayı yiyen sonra da gemiyi patlatmaya kalkan Türk askeri, Yunan bankasından para çalmaya kalkarken canlarından olan Türk askerleri, adadan arakladıkları içkilerle denizaltıda demlenen Türk askerleri, subayına atar-gider yapan Türk astsubayı, sivilleri pis işlere koşan, yerde tekmeleyen, boğmaya kalkan Türk askerleri, erzak çalan ama suçu sivillere atan Türk askerleri, sivilleri ölüme terk eden Türk askerleri ve daha neler neler!

Bu dizide emeği olanlar bölümler boyunca bu haltı yiyorlar ve bunda hiçbir sakınca görmüyorlar. “İyi ama bu bir bilim kurgu dizisi, bu sadece fantezi” diyeceksiniz. Olur, deyin, canınız sağ olsun. Yunan adasındaki yaralı sivilin kafasına sıkan Türk subayı fantezisini seviyorsanız sizi tutmayayım ama ben bu dolmayı yutmayacağım. Büyük resim görme sevdalısı değilim ama şu sinsiliği de yazmadan geçemedim.

Sosyal medyada bazı yorumlar okudum; sevdiklerini kaybeden askerlerin delirip denizaltı patlatmaya çalışması normalmiş. Bu normalse sevgilisinin cesedini bulan araştırmacının bir saat sonra denizaltıda neşe içinde takılması da normal o zaman! Ömrü denizaltıda geçen adamlar patır patır dökülürken hayatında ilk kez denizaltıya girmiş araştırmacılar Prozac yutmuş gibi sakin. Diyecek laf yok doğrusu.

Yönetmeni-oyuncuları Türk olan bir dizinin şimdiye kadar Türk askerini en karalayıcı iş olması ne tuhaf! Nerede BluTV’deki Börü, nerede Netflix’teki Yakamoz S-245… Netflix Türkiye’dekiler bununla mı gururlanacaklar? Ben bu dizide çalışan biri olsam şu an çok utanırdım.

MURAT TOLGA ŞEN / medyaradar