'Onca yıl bunun için mi bekledin?'

"Dizideki her an, her şey; izleyene “Sanem Hanım, yanlış girdiniz galiba! Sizin set karşı sokakta!” dedirtiyor..."

'Onca yıl bunun için mi bekledin?'
‘Sanem Hanım, yanlış sete girdiniz…’

Bir ‘ünlü’yü analiz etmek, anlamak için en güvenilir kaynak verdiği röportajlar, katıldığı canlı yayınlar olabilir. Ama çok çok küçük bir grup için buna bile gerek yoktur bazen. Dizisinden, şarkısından, kafasını çevirişinden anlarsın aklını, kapasitesini… İkna olursun ne kadar ‘havalı’ olduğuna… Ünlüysen, bir de Türkiye’de yaşıyorsan ‘akıl satmadan’ akıllı görünmeyi başarmak zor iş. Özel bir imaj çalışmasına girişmeden ‘havalı’ olabilmek daha da zor… İşte bunu başaran birkaç isimden biriydi belki de Sanem Çelik…

'BUZLAR KRALİÇESİ' ETİKETİ HAZIR

Bizim buraların ünlüsü eğer kamera önünde histerik kahkahalar atmıyorsa, kuvvetli bakışları varsa ve en önemlisi ‘kadıncık’ değilse, ona ‘buzlar kraliçesi’ etiketini vurmak için sıraya girerler. Sanem Çelik’in ‘havası’ da o kadar sıradan, iddiasız ve ispatsızdı ki; çıkıp “Evet dışarıdan çok soğuk görünüyorum ama içim cıvıl cıvıl. Arkadaşlarım da bana gül gül ölürler!” açıklaması yapma gereği bile duymadı bugüne kadar. Oysa ‘soğuk’ damgası yiyorsan ilk yapman gereken açıklama budur; aman hanımlar beyler seni ekranda görünce köşe bucak kaçmasın!

Böyle bir ‘dezavantaja rağmen’ iki aykırı karaktere can vermiş bir kadın vardı ortada… Biri Kara Melek, diğeri Aliye… Hem ‘fazla iyi’ye, hem ‘fazla kötü’ye koşulsuz şartsız inandırmayı başarmış nadir kadınlardan biriydi. “Yahu bu da hep aynı rolleri oynuyor” ve “Ama şimdi bu rol sana olmuş mu? Ne güzeldin öbür dizide hanım hanımcık” kafa karışıklığını 30 senedir aşamamış yerli dizi izleyicisinin kimyasını bozan bir türdü yani…

BU ÜLKEDE NELER UNUTULDU AMA…

Herkesin konuştuğu rolleri oynayan biri için ‘o sıradanlığı’ yaşamak, kameralardan uzak bir hayat sürmek yeterince zorken, ‘sıradan’ bir çay bahçesinde hayatı değişti Sanem Çelik’in. Biliyorsunuz, malum konu… “Evli yönetmenle öpüşürken yakalandı! Flaş! Flaş!” Kimlerin ne skandalları oldu, ‘beyaz gömlekli, topuz saçlı, Allah yazan kolyeli’ basın toplantılarıyla unutturuldu ama; o belli ki yakıştıramadı duruşuna, ‘sıradanlığına’ o manevraları… Gitmeyi seçti, bu sefer de ‘Kaçtı’ denildi. O kaçtıkça daha da zorlandı magazin hafızası bu olayı sindirmeyi… ‘Skandal’ kontenjanındaki tek mağrur ve mağdur oldu belki de…

Aradan 7 sene geçti; iddiasız bir proje olan birkaç bölümlük Güldünya’yı ve bir iki tiyatro projesini saymazsak yoktu ortalarda Sanem Çelik. Heyecanla oturdum dün televizyonun karşısına, Kanal D’de yeni dizisi ‘İnadına Yaşamak’ın ilk bölümü yayınlandı. Bölüm başı 45 bin liraları senelerce reddetmiş bir oyuncu söz konusu olunca, diziyi çok merak ettim. Bunca yıl sonra döndüğüne göre çok ilginç bir yapım olmalıydı. Başrolde Oktay Kaynarca’nın olmasını bile umursamamayı başardım; o derece! Dizi bitti, “Neden? Ama neden?” hayal kırıklığıyla kalakaldım.

EN ZORU YAŞAMIŞKEN EN KOLAYA TESLİM OLMAK

90’larda bile eşi benzeri bulunmayan ve bütün meselesini ‘tesadüfler silsilesi’nin üzerine kuran bu dizi için yapılabilecek en doğru yorum: “Evet, tutacak bu!” olur. Çünkü bizim milletimiz aklıyla sınanmaya bayılıyor, “Ne saçmaladılar acaba yine?”yi izlemeyi daha çok seviyor. İzliyor ki, zekâ yoksunu bir yapımla dalga geçtikçe kendini zeki hissetsin veya yormasın onu izlediği şey… Ya da ben çok şey bekliyorum, belki de gerçekten severek inanarak, “Bu kadarı da fazla!” demeden izliyor sadece!

Asıl mesele, bunca yıl ‘en zoru’ seçmiş bir kadının, 7 sene sonra ‘en kolay’a teslim olması… Bol mafya sosu, Cilalı İbo’yu Turist Ömer’le karıştıracak özensizlikteki senaryosu, bitmek bilmeyen modern kadın-geleneksel erkek çatışması, “Büyümüş de küçülmüş bir çocuk bulalım, o götürsün işi!” kolaycılığı, uzun bakışları, “Senin derdin ne ha?” çiğliğinde dublajdan bozma replikleri ve daha niceleri…

PEKİ, YA GÖRKEMLİ GERİ DÖNÜŞ PROJESİ?

Dizideki her an, her şey; izleyene “Sanem Hanım, yanlış girdiniz galiba! Sizin set karşı sokakta!” dedirtiyor. Çünkü bu problemli senaryoya rağmen, kritik sahnelerde hiç pas alamadığı meslektaşlarına rağmen hâlâ kendi izini bırakmayı başarıyor. Sanki “Ben her şeyi reddediyorum böyle… Bir an gelecek, teklif gelmemeye başlayacak” paniğiyle ilk gelen projeye sarılmış gibi… Ya da televizyon tarihinin en görkemli ‘geri dönüş’ projesi olabilecekken, “Amaan! Çok da fifi! Biraz daha para kazanayım, döneyim tekrar Amerika’ya!” der gibi... Bilemiyoruz. Apaçık ortada olan ise bu fotoğrafın artık o kadar da ‘havalı’ olmadığı…

MEHMET ÖZDOĞAN / VATAN İNTERNET SİTESİ