Şeyma Subaşı: "Şöhretin kitabını yazabilirim"

Subaşı: "O kadar alıştım ki insanların saldırmasına, eleştirmesine... Hayır, bana pek dokunmuyor! İnsanların benimle ilgili düşüncelerini çok fazla takan biri değilim. Kendi işime, hayatıma bakıyorum. Çünkü biliyorum ki, kimsenin hakkımdaki düşüncesini değiştiremem..."

Şeyma Subaşı: "Şöhretin kitabını yazabilirim"
Hürriyet Gazetesi'nden Ayşe Arman'ın röportajı...

Karşımda sosyolojik bir vaka duruyor...


- Nasıl yani? Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Saldırı bu sefer nereden gelecek?

Saldırı değil, bir tespit. Sen pek çok genç kadının olmak istediği bir ‘bilgisayar uygulaması’ gibisin.

- Öyle mi düşünüyorsun?

Evet. Bir zamanlar Acun böyleydi. Herkes firarda olmak isterdi. Şimdi insanlar Şeyma olmak istiyor. Hızlı bir şekilde meşhur oldun, hatta marka oldun. Dünyayı geziyorsun, festivalleri takip ediyorsun, özgürlük hissi veriyorsun. Parayı iyi kullanıyorsun. Güzel giyiniyorsun. Seksisin. İnceciksin. Modernsin. Gençsin. Sevdiğin adamdan, evli olmadığın halde çocuk yapacak kadar gözü karasın. Güzel dans ediyorsun. Her gün başka yerden bildiriyorsun. Hayatın keyfini çıkarıyorsun. En azından seninle ilgili algı bu. Bir de tabii ölesiye nefret edenler var! ‘Bestseller’ kitap gibisin. Ama sana kızıyorlar, “Neden derin bir roman değilsin. Neden çok satıyorsun? Neden insanlar seni takip ediyor!” diye. Aslında ortada kızılacak biri varsa sen değilsin, seni sosyal medyada takip eden 2.8 milyon! Çünkü senin hayatını merak edip sana özenen ve seni var eden onlar! Hem takip ediyorlar hem de sürekli çamur atıyorlar! Bütün bunlar seni zorluyor mu?

- O kadar alıştım ki insanların saldırmasına, eleştirmesine... Hayır, bana pek dokunmuyor! İnsanların benimle ilgili düşüncelerini çok fazla takan biri değilim. Kendi işime, hayatıma bakıyorum. Çünkü biliyorum ki, kimsenin hakkımdaki düşüncesini değiştiremem. İnsanlar, inanmak istediğine inanıyor.

Umursamıyor musun yani?

- Taş değilim, tabii ki umursuyorum ama eskisi kadar üzülmüyorum. Hayatımı onlara göre yaşamıyorum. Onların olmamı istediği insan olmak zorunda değilim. Kabul et ya da etme, ben benim, bu hayat da benim hayatım. Kimseye zararım yok.

ŞÖHRETİN KİTABINI YAZABİLİRİM

Sen hep mi böyleydin?


- Evet. Hep kafamın dikine giderdim. Acun’dan önce de... Annem ve babam, “Şeyma şunu yapma!” dediklerinde, ben yapmak istiyorsam yapardım. “Bu iyi bir şeydir!” demiyorum. Kimseye de “Benim gibi yapın!” demiyorum. Ama ben böyleyim. Özgür bir ruhum. Kafasına eseni yapanım. Ve ne hissediyorsam takır tukur söylerim. Başıma iş de açıyor bu kadar direkt ve açıksözlü olmam.

Peki sence başkalarının olmanı istediği kadın nasıl biri?

- Galiba bu kadar gezip tozmayan, daha gizli saklı, korunaklı ve hayatını milyonların önünde yaşamayan... Ama onlar öyle istiyor diye gezmekten, dans etmekten vazgeçecek değilim! Çünkü seviyorum. İnsanlar Instagram’da gerçek Şeyma’yı görüyor. Asıl başka türlü davranırsam sahte olur. Dobralık başıma bela.

Meşhurluğun kitabını yazabilir misin?

- Böyle dediğim için de sinir olacaklar ama evet, yazabilirim! Bu çağda, bu dünyada, meşhur olmak çok kolay aslında. Ama tabii bir süreliğine... Sosyal medya sayesinde Holywood yıldızları bile artık yakın. Bir yorum yazıp onlara bile ulaşabiliriz. Çıplak fotoğraf verirsin, bilmem ne yaparsın... Evet, rezil de olursun ama nihayetinde ‘ünlü’ olursun! Sabun köpüğü gibi gider ama ‘şöhret’ denilen şeyi bir süreliğine yaşamış olursun. Mesele ünlü olmak değil, o ünü sürekli kılabilmek. Besleyebilmek ve devam ettirebilmek.

Peki sen kendi durumunu nasıl değerlendiriyorsun?

- Ben hep söylüyorum: “Beni ünlü yapan sizsiniz!” diyorum. Yoksa kendimi yırtmadım ünlü olayım diye. Taktik maktik gütmedim. Kendimi olmadığım gibi göstermeye de çalışmadım. Instagram’da gerçek hayatımı yansıttım. Orada sahte hiçbir şey yok. Onlar da bunu sevdiler, takip ettiler, ediyorlar. Kızım Melisa’yı koydum, sporumu koydum, günlük yaşadığım hayatı koydum. Partiye gittim, kulübe gittim, festivale gittim, dansımı koydum. Kıyafetlerimi koydum. Çünkü ben böyle giyiniyorum. Sen bana sığ diyorsan diyebilirsin ama 2 milyon 800 bin kişiye de sığ demiş oluyorsun!

Sanki Acun’dan bağımsız bir marka oldun. Bu sana zevk veriyor mu?

- Beni insanlar tabii ki Acun’la tanıdı. Ama sonrasında kendi tarzımı, sosyalliğimi, enerjimi sevdiler. Belki başta dediler ki, “Acun gibi herkesin hayran olduğu biri bu kıza neden âşık oldu?” Ama sonra onlar da takılı kaldı bana.

Hâlâ emin misin Acun’un sana çok âşık olduğundan?

- Acun bana çok âşık. Çok çok âşık.

Bebek’te kafen açıldı...

- Evet, çok mutluyum. Acun’a iki senedir bunun iyi fikir olduğunu söylüyordum. Dünyanın her yerinde, L.A’de, Miami’de, New York’ta böyle sağlıklı yemeklerin ve salataların olduğu kafe trendi var. Ben de annemin şahane yağlı ama çok lezzetli yemekleriyle büyüdüm. Ama ne oluyor? İnsan gezdikçe, gördükçe, sağlıklı beslenmenin, kendini genç tutmanın, daha iyi bir vücuda sahip olmanın yollarını öğreniyor. “Şeyma Subaşı hiçbir şey yapmıyor, geziyor” diyorlar ya, aslında tabii ki kendime çok şey kattım. Kaliteli yaşamanın koşullarını öğrendim. Bizim kafedeki mönülerimiz tamamen sağlıklı. Ben 51 kiloyum. Yıllar içinde neyi, nasıl yemem gerektiğini, neyin bana iyi geldiğini, neyin yaramadığını öğrendim. Kafemde de herkese iyi gelecek sağlıklı şeyler var.

'OTURAMAZSINIZ, YERİMİZ YOK’ DEDİLER

O şehir efsanesi doğru mu? Güya seni o kafeye almamışlar, sen de yıllar sonra kafeyi satın almışsın!


- Ben sana doğrusunu anlatayım: Bebek Şenliği’nin olduğu bir gün Bebek Parkı’ndaydım. Melisa 6 aylıktı. Yanımda da yardımcım vardı. Melisa kucağımdaydı. Elimizde çantalar, puset filan... Oturacak bir kafe aradık. Happly Ever After’a yürüdük, bütün masalar boştu, iki masa doluydu sadece. İşletme müdürüne “Burada oturabilir miyiz?” diye sordum. Ama o iki dolu masada, herkesin zannettiği kişi yoktu. Yani onun bu olayla bir alakası yok. Fakat bana “Hayır, oturamazsınız! Yerimiz yok!” dediler. Ben de oradan çıktım. Bir şey demedim. Ne diyeceğim? “Beni niye almıyorsunuz” mu? Ayşe Kucuroğlu da yoktu orada ama bir şekilde almadılar beni. Doğru yani kafeye alınmadığım. Ama yemin ediyorum, hatta kızım üzerine yemin ederim, “Göreceksiniz, ben burayı satın alacağım!” gibi bir düşünce aklımın köşesinden bile geçmedi. Ama hayat ilginç işte, o kafe sonunda benim oldu! Bu arada Ayşe’yle de gayet iyiyiz şu anda, hiçbir sorunumuz yok. O zaman öyle olması gerekiyordu demek ki. Ben takılmam bu tür şeylere. 

HÜRRİYET GAZETESİ'NDEN AYŞE ARMAN'IN RÖPORTAJININ TAMAMINI BURAYA TIKLAYARAK OKUYABİLİRSİNİZ...
Konular Röportaj