Suna Selen: "Alkol Münir'in kendi problemiydi..."

Türk tiyatro ve sinemasının efsane isimlerinden Münir Özkul’u 5 Ocak 2018’te 93 yaşında kaybettik. Bugün ölüm yıl dönümü...

Suna Selen: "Alkol Münir'in kendi problemiydi..."

Posta Gazetesi'nden Alev Gürsoy Cimin'in röportajından...

Türkiye’nin Münir Özkul’u sizin de 14 yıllık yol arkadaşınızdı. Son döneminde yanında olamasanız da onu bugün sizinle yâd etmek istedik.

Münir ile 6 yılı evli olmak üzere 14 yıl beraber yaşadık. Bu evlilikten bir de kızımız oldu. Kızımız sekiz yaşındayken de boşandık ama hiçbir zaman ne dostluğumuz ne de arkadaşlığımız hasar gördü. Yaşantısına ve sanatına epey ortaklık ettim. Münir, oynadığı karakterler gibi dünyanın en iyi insanıydı. Ondan çok şey öğrendim.

Neler öğrendiniz?

Her zorluğa rağmen hayatın yaşamaya değer olduğunu ve insanın dünyaya gelmesinin bile bir mucize olduğunu öğrendim. Hele tiyatro ve sanat konusundaki disiplini en büyük öğretisiydi. Babası vefat ettiğinde öğle namazında cenazesini kaldırdı ve o saat 15.00’da sahneye çıkıp ‘Bana Çiçek Yollama’ oyununu oynadı. Çok saygı duydum.

"Münir ile Umman arasındaki gerçek aşktı"

Nasıl tanışmıştınız?

Bulvar Tiyatrosu’nda birlikte çalıştık. O dönem ben evliydim. Bir yıl dostane çalıştık ve aramızda hiçbir yakınlaşma olmadı. Bir yılın ardından ben boşandım. Münir’le ‘Leyleğin Ömrü’ diye bir oyunda beraber rol aldık. Oyunda kız oradaki ressama aşık oluyordu. Hani rol icabı aşık hissederler ve sonra bu gerçek olur ya, bizimki de öyle oldu.

O zaman gerçek hayatta da ona çok aşık oldunuz?

Yoo... Asıl oyunda çok aşık oynamıştım. Bizimkisi büyük bir aşktan ziyade çok iyi bir arkadaşlıktı. Arkadaşlık, hayranlık, sevgi başka, aşk başkadır. Vurulma ve aşk bence Münir ile Umman arasında olandı. Onun için Umman ile Münir aşkının hakkını yiyemem. Gerçek aşk onlarınkiydi.

"Alkol Münir'in kendi problemiydi, başkasına zararı yoktu"

Büyük bir alkol problemi olduğu biliniyor. Evlilik sürecinde hiç mi sizi üzmedi?

Asla incitmedi, yaralamadı. Alkol onun problemiydi. Başkasına zararı yoktu. Bununla kendi mücadele ediyordu. Tatillerde kendini kapatıp hastaneye yattı, tedavi de gördü ama alkol yüzünden bir kez olsun tiyatro perdesini kapatmadı. Sahneye bir kez bile sarhoş çıkmadı. Bunlar çok kıymetli.

Hiç sitem etmediniz mi Münir Bey’e hastanelere giderken?

Neden edeyim? Ses tonunu bir gün olsun yükseltmedi, dövmedi, sövmedi. Benim için değil onun için zordu. Hastanelerde yatan oydu. Tam üç ay yattı. Çapa’dan İstiklal Caddesi’ne hep yürürdüm. Malum paramız yok. Ama hiç zoruma gitmezdi. Spor olarak düşünürdüm. Münir’le yokluğu bile keyifli hale getirirdik. Çalışmayınca paramız olmaz bizim, tiyatrocuyuz. Oyuncuyuz diye paramız var sanırlardı.

Parasızlık onu üzer miydi?

Bizim devrimizde karamsarlık yoktu. Her şeye rağmen mutlu olmayı bilen ve hayatı iyi yaşayan nesillerdik. İnsanlar birbirini sahipleniyor, seviyor ve linç etmiyordu. Çalışmak bizim için ilaçtı. Umut vardı umut! Tükenmişlik sendromu falan hiç olmazdı. Biz o zaman her şeyden mutlu olurduk. Her şey tecrübeydi. Tecrübeler de büyük bir kazanç olarak görülürdü.

Unutamadığınız bir anı var mı?

Kurtuluş’ta küçücük bir evde oturuyorduk. İmkanlarımız da feci kısıtlıydı. Sonra ben sokakta bir köpek buldum, kendi boğazımızı zor doyururken, onu da ailemize dahil ettim. (Gülüyor) Üst kattan bir komşu köpeğe ciğer parçaları getirdi. O an “Acaba bu ciğerleri köpeğe mi versek yoksa pişirsek yesek mi” diye düşündüm. (Gözleri doluyor) Sonra vicdanımız ağır bastı. Bizim yememiz namuslu gelmedi. Köpeğe yedirdik. Biz aç kaldık ama köpeğimizi doyurduk. Biz imkansızlıklar içinde mutluyduk.

İyi bir baba mıydı?

Ovvvv hem de nasıl! Benim iyi bir anne olduğumdan daha iyi bir babaydı. Müthiş sevgi verirdi. Sevginin hatta aşırı sevginin gücüne inanırdı.

Konular Röportaj