Yaşamın ana kaynağı: Su

Bütün hücresel ve yaşamsal faaliyetlerin ana bileşeni sudur.

Yaşamın ana kaynağı: Su

Akşam Gazetesi'nden Nil Şahin Gürhan'ın yazısı...

Su, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu başlıca yaşamsal öğedir. Vücut, besinsiz düşük yaşam kaliteli bir hayata bir süre daha katlansa da, susuz bir hayatı mümkün kılamaz. Bütün hücresel ve yaşamsal faaliyetlerin ana bileşeni sudur. 

İnsan vücudunun yaklaşık yüzde 55-60’ı sudan oluşmaktadır. Bebeklik sürecinde vücut suyu yüzde 60–70 oranlarında iken yaşa bağlı olarak vücutta bulunan su miktarı azalır ve yağ miktarı artar. Fakat bu durum vücudumuzda suyun önemini azaltmaz. 

SU DENGESİ SAĞLANMALI

Su, aynı zamanda besinlerin sindirimi, emilimi, taşınması ve vücutta kullanılması için gereklidir. Böbreklerden ve ter yoluyla vücuttaki artık ürünlerin atımının gerçekleşmesi de tüketilen suyun yeterli olmasına bağlıdır. Vücutta su dengesinin sağlanması gerekir. Su dengesi, vücuda alınan su ile vücuttan atılan suyun eşit olması anlamına gelir. Vücuda alınan suyun iki kaynağı vardır. Bunlardan birincisi gün boyunca tüketilen su ikincisi ise tüketilen besinlerin yıkımı ile vücudun oluşturduğu metabolik sudur. Su atımı ise idrar, ter, dışkı ve akciğerler yoluyla gerçekleşir. Hava sıcaklığı ve nem durumu vücuttan su atım miktarını ve atım yollarının etkinliğini değiştirir. Soğuk havalarda akciğer ile atılan su miktarı artarken, sıcak havalarda ter yolu ile atılan su miktarı daha fazla olur. 

SAĞLIK AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ

Yetersiz tüketiminde dehidratasyon adı verilen durum oluşur ve sağlık açısından olumsuz sonuçlara neden olur. Vücutta bulunan suyun yüzde 10’unun kaybı; performansı azaltır, kusma, bulantı, hipernatremi gibi sağlık sorunlarına neden olur. Kaybedilen suyun yerine konmaması ve daha çok kayıp solunum ve böbrek yetmezliği, kas kasılmaları, hafıza bulanıklığı gibi sorunlara neden olur, durum daha tehlikeli boyutlara ulaşarak ölüme sebebiyet verebilir. Hipernatremi, vücutta su kaybı nedeniyle sodyum yoğunluğunun aşırı derecede artması olarak tanımlanır. Vücuttaki suyun bir miktarı (yüzde 1–2) kaybolduğunda beyindeki susuzluk merkezi uyarılır ve susuzluk hissi oluşur. Fakat vücuttaki su miktarının yüzde 1–2 azalması bile performansınızda kayıplara neden olabileceğinden ötürü susamadan su içme alışkanlığı kazanmanız ‘akılcı’ olacaktır. Susamadan su içme alışkanlığı kazanmanız için en güzel yöntem suyunuzu yanınızdan ayırmamak ve sürekli görebileceğiniz bir alanda bulundurmaktır. Günlük su ihtiyacı bir yetişkin için ortalama 2,5–3 (12–15 su bardağı) litredir. Bu miktarda su bedenin su seviyesini dengede tutmasını sağlar. Çocuklarda dâhil olmak üzere her birey yaşamını devam ettirebilmek için günde en az 8 su bardağı su içmelidir. 

HER İÇECEK SU DEĞİLDİR

Birçok kişi içerisinde su yer alan her içeceğin suyun yerine geçebileceğini düşünür. Fakat her içecek su değildir. Hatta bazı içecekler suyun yararlı etkilerini fazla tüketildiklerinde tersine çevirebilir. Su yerine geçebilecek diğer içecekler ise taze sıkılmış meyve suları ve limonatalar, doğal maden suları ve akıcı çorbalar sayılabilir. Meyve suları ve limonatalar: Vitamin içerikleri son derece yüksek olması bir avantajdır. İşlem sırasında posa kaybına uğramaları ve glisemik indekslerinin yükselmesi ise dezavantajlarıdır. Ektra şeker ilavesi, enerji içeriğini daha da yükseltir. Günde 1–2 su bardağını aşmamalıdır. Doğal maden suları: Doğal mineral içerikleri sebebiyle son derece sağlıklı içeceklerdir. Günde 1 şişe doğal maden suyu tüketilebilir. Çorbalar: Özellikle su içme isteği azalmış olan yaşlılar için sağlıklı tercihlerdir. Çay, kahve, bitkisel çayları ve asitli içecekler ise su yerine geçemeyen içeceklerdir. Su yerine geçemedikleri gibi, bu tür içecekler kafein içerikleri nedeniyle vücuttan su kaybını da arttırır. Asitli içecekler: Vitamin-mineral içerikleri yok denecek kadar azdır. Bu tür içeceklerin akılcı beslenme kültüründe yeri yoktur ve bu nedenle tüketim miktarları sınırlandırılmalıdır.

Nil Şahin GÜRHAN / Akşam GAZETESİ