Sözde Artistler(!) vardır; girdikleri her yerde zeka seviyesi aniden düşer ve sadece bulundukları yerde havayı değil tüm mutluluğu ve huzuru da zerresine kadar emerler. Bu gibiler yeteneksizliğin vücut bulmuş halidir. Hele hele şarkı söylediklerinde tüm enstrüman akordları bir daha düzelmemek üzere bozulmuştur artık. Ne sesi vardır, ne kulağı; sahneye çıktığında tek yeteneği ışıkları yanlış yöne yansıtan makyajıdır.
Sanatın hiçbir dalıyla organik bir bağı yoktur bunların ama yine de kendini “sanat camiası”nın bir mensubu falan zanneder garibim. Sanat denince aklında sadece markaların en pahalı ürünlerini ezberleyip onları sınırsız bir özgüvenle telaffuz edebilmesidir. Estetik terimlere olan hâkimiyeti AVM çalışanının indirim günlerine olan hâkimiyetiyle aynıdır.
İfade yeteneği… Kendi ana dilinde üç kelimeyi yan yana getirip anlamlı bir cümle kuramaz, ama İngilizce marka isimlerini ‘aksanlı’ söyleyerek entelektüel bir hava takınan bu zavallılar kelime dağarcığı ile değil, boş cümleleriyle tanınır. Söyledikleri değil aksine söyleyemediği şeylerle ibretliktir.
Rol yeteneği yoktur ama maske repertuvarı geniştir. Her gün yeni bir kişiliğe bürünür; her biri diğerinden daha sığdır ve asla esas karakterini göremezsiniz çünkü yoktur.
Sanata, başarıya, emeğe ve yeteneğe karşı duyduğu kin ve nefret yıllardır bastıramadığı yetersizlik duygusunun bir yansımasıdır. Başarılı olan herkesin arkasından konuşur çünkü hiçbir zaman başarılı olmuşların ne önünde ne de yanında yürüyemez. Çünkü o her zaman hayallerinde “ünlü” olmuştur ama ne yazıktır ki; tarihte ancak “olamamışlık” sıfatıyla anılacaktır.
Kısacası bu kişi, yeteneksizliğin anıtıdır. Bu boşluk abidesi bize hatırlatıyor ki, herkes konuşabilir ama her konuşanın bir şey bildiği anlamına gelmiyor.
Bu gibiler, sinema tarihinde jenerik bile olamayacak bir figürandır ve sadece fon gürültüsü, diyalogsuz, katkısız ama nedense sürekli kamera önünde olmaya çalışan birileridir.
Sacit ASLAN