Her gün ekranlarda, Gazze’de açlıktan can veren çocukların görüntüleri, gözyaşlarını silmeden yapılan hamasi konuşmalar, timsah gözyaşlarıyla süslenmiş “vicdan nutukları.” Ve hemen ardından aynı toplumun reyting listelerinde birinci sıraya yerleştirdiği yemek programları MasterChef ve Yemekteyiz!
Bir tarafta bir lokma ekmek bulamadan toprağa düşen hayatlar diğer tarafta “tabağın kenarına sosu biraz yamuk koymuşsun” diye tartışılan sahte dramalar…! Bu tablo sadece utanç verici olmakla kalmıyor, aynı zamanda insanlığın en iğrenç çelişkisini seriyor gözlerimizin önüne.
Eğer bu toplum gerçekten vicdanlı olsaydı ve açlıktan ölen çocukların acısını yüreğinde gerçekten hissetseydi, ekranda 40 çeşit yemeğin hazırlanışını alkışlamazdı. Eğer bu toplum gerçekten dürüst olsaydı, bir yandan “Gazze için ağlıyoruz” deyip diğer yandan yemeği şova dönüştüren yapımları reyting rekorları kırdırmazdı.
Bu davranış riyakârlığın kitabını yeniden yazmak değilse nedir?
Bu sahne, iki yüzlülüğün prime time hali değilse nedir?
Bu tablo, yalancılığın toplumsal ayini değilse nedir?
Düşünün:
Açlıktan ölen çocukların ağıtları daha kulaklarda çınlarken, bir sonraki akşam televizyon karşısında oturup üç tane dallamanın “et çok mu pişti, tuz az mıydı” tartışmalarını heyecanla izlemenin adı ne olabilir? Vicdan mı, merhamet mi, insanlık mı? Hayır, hayır bunun adı sadece utançtır utanç!…
Sacit ASLAN