Fatih Altaylı'dan çarpıcı tespitler

"...Mevzu Nureddin Yıldız ve benzerleri değil, Cumhuriyet’in ilk yıllarında milli din tartışması ve bugün FETÖ sonrası oluşan siyasi ortaklığın da etkisiyle değişen devlet paradigması."

Fatih Altaylı'dan çarpıcı tespitler
Habertürk'ten Fatih Altaylı'nın yazısı...

Din öğretiminde kurucu felsefeye doğru

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı çok önemli bir tartışma, yoğun gündem arasında güme gider gibi oldu.

Erdoğan’ın İslami doğru yorumlamakla ilgili sözleri çok ama çok önemliydi.

Emperyalizm destekli ve onların İslam ülkeleriyle ilgili emellerini gerçekleştirmeye yönelik bir “İslam anlayışına” karşı, bu toprakların İslam anlayışını ön plana çıkarmaya çalışan bir tavır olarak gördüğüm bu durumu, Türkiye’de İslam’ı ve İslamcılığı iyi bilen isimlerle konuştum.

Öğrendiklerimi sizinle paylaşmak istedim.

Cemaatleri de “paniğe sevk eden” bu meseleyi, “Cumhuriyet’in ilk dönemindeki tartışmalara döndük. Doğru dini kim anlatacak? Bunun doğru olduğuna kim karar verecek?” şeklinde görmek mümkün.

Ve bunun altında da yine FETÖ ve darbe girişimi konusu var.

Çünkü 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ve sonrasında FETÖ mücadelesiyle birlikte “aklın kiraya verilmesi” üzerine çok tartışma yaşandı.

Bilginin kaynağının vehb ve keşif olduğuna inanılan FETÖ gibi inanışlara karşın aklın ve vahyin birlikte etkin olabileceği, birbirini tamamlayacağı bir yaklaşımı esas alan İmam Maturidi’ye sırtını yaslamış devletin uygulamalarını gördük.

Zaten devletin 1 numaralı kurucusu Atatürk’ün de Türkiye’de “Maturidiliği esas alan bir din anlayışı”nı egemen kılmak istediği bilinen bir gerçek.

MİLLİ DİN VE HAMDULLAH SUPHİ

“Milli dini kim inşa edecek?” sorusunun cevabı o gün de soruluyordu bugün de soruluyor...

Nitekim 1920’li yıllarda Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) sadeleştirilmiş dille şöyle demişti: “Meclis’imizde bulunan din âlimlerinin (ki “sarıklı” üye sayısı 70’e yakındı) yetişecek nesillere yeterli dini eğitim verilmesini istemek konusunda sonsuz hakkı vardır. Bunu inkâr etmek hiç kimsenin aklından geçmez. Her millet dini bir terbiye alır. Bizim çocuklarımız da dini bir terbiye alacaklardır. Bu konu genel ve mutlaktır. (...) Fakat ikisi de birbirine karıştırılırsa sonu gelmez, birtakım anlaşmazlıklar zuhur eder.”

ATATÜRK’ÜN İSLAM ANLAYIŞI


Büyük Önder Mustafa Kemal, Lozan görüşmeleri sürerken çıktığı yurt gezisi kapsamında, 31 Ocak 1923 tarihinde, İzmir’de halkla konuşurken bu söyleme bir “balans ayarı” yaptı: “Bizim dinimiz, en makul ve tabii bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olabilmesi için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini emirlere uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.”

ATATÜRK’E DÖNÜŞ


Bugün aslında tartışma buna yakın.

Kısaca Atatürk’ün emri ve TBMM’nin kararıyla Elmalılı Hamdi Efendi’ye tevdi edilen Kuran-ı Kerim’i tercüme ve tefsir işinin “Hanefi mezhebine riayet olunarak” yapılması gerektiği hususunda öngörülen tavsiyeyi de hatırlayarak bugün “milli din” ekseninde Hanefi- Maturidi Türk-İslam anlayışının tekrar filizlendiğini ve sistemin bunu kendi kontrolünde inşa etmeye çalıştığını görüyoruz.

Birtakım hocalara yönelik çıkışlar, bu işin işaret fitili olarak ateşlendi.

Mevzu Nureddin Yıldız ve benzerleri değil, Cumhuriyet’in ilk yıllarında milli din tartışması ve bugün FETÖ sonrası oluşan siyasi ortaklığın da etkisiyle değişen devlet paradigması.

Düne kadar birbiriyle kanlı bıçaklı olan bazı isimlerin beraber fotoğraf vermeye başlaması da bu değişen durumdan doğan panik ve yeni anlayışa intibak edebilme kaygısı.

Ne de olsa orada rant büyük.

HABERTÜRK'TEN FATİH ALTAYLI'NIN BUGÜNKÜ YAZISININ TAMAMINI BURAYA TIKLAYARAK OKUYABİLİRSİNİZ!..