Hıncal Uluç'a tepki yağmuru!..

haber portallarında ve sosyal paylaşım sitelerinde Uluç’a rekor tepki yağdı. Uluç’a destek verenler de çıktı, en dikkat çekeni ise İsmailağa Cemaati oldu!...

Hıncal Uluç'a tepki yağmuru!..

Hıncal Uluç, Defne Joy Foster’in ölümü hakkında yazdıklarıyla dün sanal âlemdeki yorumların hedefindeydi. Ancak Hıncal Uluç, tepki çeken yorumlarında yalnız değildi. İsmailağa Cemaati’nin sitesinde de Foster’in ölümü için Uluç’un “Su testisi” benzetmesi yapıldı.

İŞTE ULUÇ’UN O YAZISI

“Defne Joy’la tanışmayız. Televizyon izleyen biri olmadığımdan sokakta yanımdan geçse tanımam” diye başladığı yazısında Uluç, evdeki yardımcısının haber vermesiyle televizyonu açıp haberleri izlediğini anlattıktan sonra şöyle diyor:

‘BİR BEKÂRIN EVİNDE’

“Ekranın başında donup kalıyorum. Arka arkaya şoklar. Defne Joy’un ölü bulunduğu yer kendi evi değil. Bir bekâr erkeğin evi. Beni donduran habercinin sözleri oldu:
Defne Joy’un kocası, az önce buraya geldi. Çok üzgün görünüyordu.

‘EŞİNİN YERİNDE OLMAK İSTEMEM’

O gün, dünyada yerinde olmak istemeyeceğim tek kişiydi eşi.
Dün sabah gazeteme baktım, tonla yazı. Ölen Defne’nin dramı üzerine. Asıl trajediyi yaşayan adamın adı geçmiyor neredeyse.
İnsanlık ölmüş sanki.
18 aylık bebeğinin annesi ölmüş ona mı ağlayacak yoksa bir bekâr evinde sabaha karşı kanında tonla alkolle ölü bulunmuş, ona mı çıldıracak?

‘TANIŞTIĞIN GECE YATAĞA...’

Daha tanıştığın gece, eve, yatağa koşmanın adı da love...
Benim aşka düşmeye saygım var ama aşk yapmaya yok.
Defne boşanma kararı almış mı? Mahkemeye başvurmuş mu, evini ayırmış mı?
Ortada çok açık, çok seçik bir ‘ihanet’ var. Hem de aşk aldatması bile değil. Bir gecelik macera/One night stand için aldatılan bir koca, unutulan bir bebek.
Ölmüş Allah rahmet eylesin ama böyle bir insana öldü diye saygı duymamı beklemesin kimse benden.
Defne’nin ölümü tipik bir ‘Su testisi, su yolunda kırıldı’ olayıdır!”

CEMAATTEN HAYAT DERSİ

Hıncal Uluç’la benzer yorum ise İsmailağa Cemaati’nin internet sitesinde yayınladı, “Niye ölmüş sorusu değil ne halde ölmüş sorusu sorulmalı, ibret alınmalı” vurgusuyla:
“Niçin evinde namaz kılarken veya yatağında abdestli bir şekilde uyurken, elinde tesbih ile Allah’ı zikrederken, Kuran okuyup Mevla ile irtibata girmişken veya ailesi ile vakit geçiriyorken ölüm onu bulmasın? İnsanın ölüm şekli, yaşantısının bir yansımasıdır.”

Defne Joy Foster’ın ölümü, Twitter’ın dünya listesinde en çok okunan beşinci haber oldu. Hıncal Uluç’a yönelik ‘tivit’ler ise saatte 10 bin tivit’i geçerek rekor kırdı.

Twitter’da yorumlar saatte 10 bin ‘tivit’i aştı

umitalan: Kitabının çıktığı gün; dikkat çekmek için, ölen bir insandan bile faydalanacak kadar alçalan Hıncal Uluç’un kitabını alan bizden değildir.

by dila_algan: Hıncal Uluç’un beyin ölümü gerçekleşmiş.

meryemkruezi: Hıncal, Defne hakkında yazılar yazacağına git 18’lik mankenlerin basamağı ol.

karaaslan: Hasta ruha sahip bir kişi.

EzgiDilaver: Umuyorum ki yazdığı yazı, hayatındaki son yazısı olacak.

EzgiEcemm: Dediklerinde haklılık payı olabilir. Ama vicdanı çürümüş Uluç’un.

slcnmt: Hıncal Uluç fazla yaşlılıktan ve ağız gevşekliğinden (iğrenç kahkahaları sonucu) feci saçmalamış!!!

ilkbaharkorkmaz: Kim ne derse desin; Defne J.’u kraliçe ilan eden medyayı değil, acımasızca anlatan Uluç’u destekliyorum.

Rapunzelll: Defne Joy’u kırılan testi, Kerem Altan’ı kerata ilan eden, torunu yaşında kızlarla kucak kucağa gezinen ahlak zabıtası Hıncal Uluç.

cnkrblt: Herkesin aksine, Hıncal’ın yazısındaki geride kalan adam için ben de gerçekten üzüldüm. Bu konuda haklı.

GurkanAynaci: Kendinizi Hıncal’ın yerine koyun. Kaldırımdasınız ve her an biri üstünüze basıp ayakkabısını mahvedebilir.

ayse_sagiroglu: Defne Joy’un kocası arkasından ağlayıp mezar başında titriyorsa Hıncal Uluç’a ... yemek düşer.

chataghai: Peki Hıncal Uluç’a kim saygı duyacak o öldüğünde? Hım.

chicqo: Hıncal’ın Defne hakkındaki yazısını, kanım donarak okudum.

cetings: Hıncal Uluç’a soruyorum; Sana ne? Sen ahlak polisi misin? Gazeteci mi?

oezlem71: Kime saygın var ki Hıncal Uluç ölüye saygın olsun.

KthnUlsy: Hıncal Uluç’un ve bugünkü yazısının her türlü arkasındayım.

@aybenarzu: Yazıyı ben de okudum ve “hayatımda ilk kez” katılıyorum.

EnTaroAdun: Hıncal Uluç’un yazısına bir tane hak veren kadın olmaması, erkeklerde ise heterojen bir dağılım olmasının bir anlamı olmalı...

Qsalih: Hıncal Uluç’un Defne yazısına katılıyorum ama ne yazık ki kendisi de yanlış bir yaşam biçimini tercih etmiş.

_bertan_: Hıncal’ın Defne yazısı zalimce ama daha zalimini de okudu bu gözler.

TGC’ye şikâyet yağmuru

Hıncal Uluç’un dün Sabah Gazetesi’nde yayınlanan yazısı üzerine Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne de şikâyet telefonları ve e-postalar yağdı. Twitter’dan da Aylin Aslım, Metin Arolat gibi sanatçılar ve pek çok Twitter kullanıcısı tarafından cemiyetin telefonları ve e-mail adresleri paylaşıldı. TGC Basın Senatosu Raportörü Süleyman Boyoğlu, “Yoğun bir telefon trafiği var. Arayan kişiler, cemiyetin bu konuda bir şey yapmasını istiyorlar” dedi.

Hıncal Uluç'un yazısının ardından, aynı gazetenin başyazarı Mehmet Barlas da, köşesinde şunları yazdı:

Geride kalanlar için acı olay

"Onun ölümüyle ilgili insafsız çeşitlemeler yapanlara karşı Cengiz Semercioğlu dünkü Hürriyet'te yayımlanan yazısında benim düşüncelerimi yansıtıyordu:
'Deniyor ki; Evli bir kadının gecenin o saati başka bir arkadaşının evinde ne işi var? Diyorum ki; Sana ne! Deniyor ki; '1.5 yaşında bebeği varken sokaklarda işi ne? Diyorum ki; Kime ne! Deniyor ki; İşte dejenere yaşam tarzı budur, gençliğe kötü örnek oluyorlar. Diyorum ki; Sen de iyi yaşam tarzınla örnek ol! (...)'
Ölüm özellikle geride kalan yakınlar için acı bir olaydır. Ölümü akbabaya dönüşmüş yaratıklarla birlikte karşılamak insanlara hüzün verir."

HABERTÜRK GAZETESİ Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı da, bugün köşesine bu konuyu taşıdı:

Kızın olsa yazar mıydın Hıncal Abi?

Hıncal Uluç uzun zamandan beri varlığını hissettiren bir yazı yazmıyordu. Dün bunu başardı. Ama keşke başarmasaydı. Defne Joy Foster’ın arkasından “abuk” bir yazı yazarak... “Su testisi su yolunda kırıldı” diyerek... “18 aylık bebeği olan bir kadın, daha o gece tanıştığı adamın evine koşmaz” diye “ders” vererek gündeme geldi.
Yapma Hıncal Abi.
Bize ne bundan, sana ne bundan.
Sen Defne Joy Foster’ın yaptığını savunan bir yazı gördün, yapılanı doğrulayan bir satır okudun mu? Savunmadık ama karışmadık da.
O ayrı mesele. Aile meselesi. Onun acısını yaşayana bırak. Sen acıya acı katma.
Bak ne diyorsun: “Yarın o bebek aklını başına toplayacak yaşa geldiğinde ‘Baba bana annemi anlat’ dediğinde ne anlatacak İlker Yasin.”
Madem bu kadar duyarlısın, o zaman bu yazı ne?
 İlker Yasin bir şey anlatır. Ne anlattığı, ne anlatacağı seni ilgilendirmez. Ama ya İlker Yasin’in çocuğu okuyacak yaşa gelip, senin yazdığın bu yazıyı okuyup da “Annem su yolunda kırılmış testi” desin mi istiyorsun!
Ayıp Hıncal Abi!
Seni yakından tanıyan biri olarak soruyorum, daha doğrusu sormuyorum. Kesinlikle söylüyorum.
Defne Joy Foster, senin “kanatlarının altında” dolananlardan biri olsaydı ve başka birisi, dün yazdığını senin “koruman altındakine” yazsaydı en büyük tepkiyi sen gösterir, ortalığı ayağa kaldırır, savunmalar yapardın.
Yapmaz mıydın, doğru söyle. Bana söylemiyorsan, kendine söyle en azından. Aleyhte yazanları “ucuz ahlak bekçiliğiyle” suçlamaz mıydın?
Sakın yanlış anlama.
Defne Joy Foster’ın yaptığını savunuyor, “Aman ne iyi yapmış” falan demiyorum.
Dediğim şu: “Bize ne? Biz herkesin bekçisi miyiz, sorumlusu muyuz?”
Kim veriyor bize bu “özel” yetkiyi? Var mı böyle bir yetkin?
Benim yok şahsen.
Kocasının ruh halini soruyorsun. İster ölümüne üzülür, ister ölüm biçimine çıldırır. Onun üzüntüsüdür bu. Senin derdin, sorunun değil. Benim de değil. Hiçbirimizin değil. Onun, sadece onun.
Onun acısına acı katmak da bizim işimiz değil.
Bak fotoğraflara... Sarılmış tabutuna uğurluyor onu. Görmedin mi?
O halde sana ne Hıncal Abi! Bize ne!
Ve bazı yazarlara sormuşsun yazında, “Defne senin karın olsaydı yine bu yazıyı yazar mıydın?” diye. Bak ben de sana bir soru soruyorum Hıncal Abi.
“Defne senin kızın olsaydı bu yazıyı yazar mıydın?” diye.
Yazmazdın değil mi?
Peki kendi kızlarımıza yazmayacağımız yazıları, başkalarının kızlarına yazma hakkını bize kim veriyor Hıncal Abi?
Dobralık mı Hıncal Abi?
Hadi canım bırak sen de!

Habertürk yazarı Bedia Ceylan Güzelce de konuyla ilgili bir yazı yazdı:

Hatırlar mısınız, geçtiğimiz yıl, Ankara’da yılbaşı gecesi yedi üniversiteli genç evde yaptıkları kutlamadan sonra uyumuş ve doğalgaz zehirlenmesi nedeniyle hayatlarını kaybetmişlerdi. Dönemin Başkent Doğalgaz A.Ş. Müdürü Veysel Karani Demir, evde cansız bedenleri bulunan gençlerin yarı çıplak bir halde olduklarını söylemiş, “Beni fazla konuşturmayın” demişti. Beynimizden vurulmuştuk.

Halk tepki gösterdi, konuşun Veysel Karani, daha fazla konuşun diye…

Veysel Karani Demir, olay yerinde inceleme yapmak için o eve gitmiş, yedi cansız bedene şöyle bir bakmış ve göre göre onların sözde çıplaklığını görmüştü. Sonuç, halkın tepkisi ve baskısı sonucu Veysel Karani Demir istifa etmek zorunda kaldı. İyi de oldu, o kadar uzun boylu değil!

Dün de beni pek mutlu eden bir yazı vardı Sabah gazetesinde. “Duayen” köşeyazarı gündem maddelerinden birini sütununda işlemişti. Yazıyı okur okumaz Veysel Karani Demir geldi aklıma. İşte Hınç Al Uluç da, 4 Şubat 2011 tarihli, “Bu nasıl bir mahalle baskısıdır” başlıklı yazısında, Perşembe sabahı hayatını kaybeden Defne Joy Foster’ın ölü bedenine bakıp, biricik keratası, kuzenciği Kerem Altan’la neler yaşamış olabileceğini düşünmüş, bunun nedenlerini ve işin ahlaki boyutuna eğilmişti. Yani göre göre işin bu tarafını görmüştü. (Ahh canım Freud, bugünleri nasıl da bilmişsin, büyük insansın. Yanlış anlamayın Hınç Al Bey size Freudyen bir bakış açınız var demiyorum, hayır bu iltifatı etmiyorum)) Bu yazının beni sevindiren tarafı, yıllarca insanlara yüksek kültürden, medeniyetten, açık algıdan bahseden bir “duayen” köşeyazarının işine geldiğinde ne kadar seksist ve taraflı olduğunu göstermesiydi.

NE AZİZESİ, NE İLANI, HAYIRDIR BİZİM BİLMEDİĞİMİZ BİR ŞEY Mİ VAR?

Hem ölüm haberini Fatoş Hanım’dan (evdeki yardımcısı imiş) aldığı için, hem de kendisi hiç televizyon izlemeyen biri olduğu için, ben biraz bilgilendireyim, kimse hayatını kaybeden bu genç insanı “Azize” filan ilan etmedi. Azizlik ve Azizelik sizin algınız çerçevesinde varlığını sürdüren kavramlar olabilir ama gençler birbirlerini bu türden mertebelerle ölçeklendirmiyor. Dolayısıyla burada eksiksiniz, hatalısınız. Hoş bu yazınız söz konusuyken nerede tam, nerede hatasızsınız ki…

Bir zamanlar Türk halkının pek sevdiği, pek önemsediği bir yazardınız. O günler geride kaldı. Yaşınız ilerledi, kaç kitabınız kalıcı oldu, kaç “eser” bıraktınız siz daha iyi bilirsiniz. Siz bu yazıyı yazana kadar aklımda “iyi” müzik yazılarınızla kalacaktınız. Onlarla ilgili de bende hep şu hissi uyandırıyordunuz, mesela aynı konsere gitmişiz ama ben aslında ne menem bir şey izlemişim de haberim yokmuş sizin kaleminizden okuyordum. Bazen bir şeyler öğrenip bazen de meseleyi nasıl işinize geldiği şekilde biçimlendirdiğinizi hayretle izleyerek. Kazanmak istediğiniz insanları öve öve bitiremezken, size göre “ölü” yatırımları nasıl yerdiğinizi izledik yıllarca. (Bu yazıda da gözden çıkardığınız acılı ailenin yanında araya illa ki alakasız üç beş övgü sıkıştırdığınız Acun Ilıcalı’da gözlemliyoruz bunu) Ama ne yalan söyleyeyim, bu kadarını beklemiyordum. Ben ve benimle birlikte binlerce hatta belki daha fazla insanın aklında bu seksist ve acımasız bakış açınızla kalacaksınız. Bir magazin figüründen öteye gitmeyeceksiniz zihinlerde. Ama bunu siz seçtiniz. Tam bir hayal kırıklığısınız, sizi bir zamanlar sevmiş insanlar için bile.

“KERATA” ÖYLE Mİ?

Madem ki bir kanaat önderisiniz ve halkı aydınlatmak sizin göreviniz, sahi bu yazıyı neden yazdınız? Biricik çapkın kuzeniniz, “kerata”nızı aklınız sıra düze çıkarmak, onu işin içinden çekip almak için mi? Rahmetlinin eşinin can damarlarını o acımasız ellerinizle birer birer söküp almak için mi? Eşiyle empati kurma taklidini ne büyük ustalıkla gerçekleştirmişsiniz. Adeta ininde yarası taze bir aslanı çomakla dürtmek ister gibisiniz, meselenin eksenini kaydırmak ister gibisiniz. Ama yemezler! Uzun zamandır kimsenin sizden bahsetmiyor olmasına, artık modanızın geçmesine, sözlerinizin ciddiye alınmamasına katlanamadığınız ve yeniden dikkat çekmeyi istediğiniz için mi yazdınız yoksa? Hadi itiraf edin, yok sayılmak ne zor şey değil mi? Yazıyı neden yazmış olabileceğinizle ilgili bir tane iyi neden bulamıyorum, bulmam da mümkün değil. Bir de ne şahane metafor buluvermişsiniz eşi için hemencecik: Yaşayan Ölü diye. Acı çeken insan ölü olamaz ama acımasız insanlar hiçbir zaman yaşıyor sayılmaz Hınç Al Bey! Siz bunu daha iyi bilirsiniz.

Defne Joy Foster’ın ölümünün gerçekleştiği yer, sizin biricik “kerata”nın evi, öncesi sonrası beni hiç ilgilendirmiyor. Bunu bir hatırlatalım size. Yani rahmetli sizin evde. Dedim ya Hınç Al Uluç olmak kolay değil. Genç insanların özel hayatlarıyla çok ilgilenmeli, ilerleyen yaşınıza rağmen hala magazin sayfalarından kendinize çeşitli neş’eler, yazı konuları çıkarmanız lazım, bu özel hayat hakkında tahminler, yorumlar yapma hakkını kendinizde bulmanız lazım. Hınç Al Bey, “kerata” diye şefkatle, sevgiyle, baba oğul sıcaklığı ile bahsettiğiniz Altan’a “niye evli barklı çocuklu kadını eve götürüyorsun” diyene kadar, “kerata”cığı arayıp, yaşınızın getirisi ve tecrübenizle ona bir iki nasihat verseydiniz ya! Ama zamanında. Bir de bazı önemli sayıları öğretseydiniz, mesela 112. Biliyorsanız tabi. Kızı yerip, “kerata”yı neredeyse çapkınlık yapan oğlunun sırtını sıvazlayan baba edasıyla övmek de neyin nesi? Her ne yaşandıysa iki yetişkin insan arasında, farkında mısınız?

Sonuçta arkasından rahat rahat konuştuğunuz kişi artık ölmüş ve geride acılı bir aile bırakmış biri. Elbette keder içinde bir eş. En zor durum onunki ama söyleyin lütfen, bundan size ne? Basın o eşe mikrofon tutmuyor, soru sormuyorsa bunu övün, bundan utanmayın, saygıyı yüceltin, bu eşe duyulan saygıyı yüceltin. Basının sessizce aldığı bu saygın kararı övün sütunlarca, yapabilir misiniz bunu sahiden? Deşmesenize genç bir adamın yarasını, deşmesenize! Kaldı ki sizin ima ettiğiniz gibi bir aldatma söz konusu ise, bu da yine iki kişinin arasındadır. Unutmayın, insan bir kişiyi aldattığında sadece birini aldatmış olur. Ama insan kendini aldattığında aslında bütün dünyayı aldatmış olur. Sahi siz, bunu da daha iyi bilirsiniz.

Türkiye halkı, defolara hoşgörü ile yaklaşır. Defoları sever, kusur sever, affeder. Kalbi yüceltir ve kalpsizliği bin kilometre öteden tanır. Sizi de tanıdı bu yazınızla, bir daha ve bir daha. Size boşuna Hınç Al Bey demiyorum, isminize yakıştınız, isminizle yaşayın!

Sizin tabirinizle dijital kabak çekirdeğinden yani twitter’dan insanların da bazı mesajlarını ileteyim. Genel izlenimimi baştan aktarayım, hiç sevilmiyorsunuz Hınç Al Bey, hem de hiç:

b_turuncu : meraba ben berra 1.61 boyunda 54kiloym akrep burcuyum yasami sever hinç al uluctan nefret ederim bu kadar net tesekkr ederm

oz_ga: 'emekli olsana, zaten vakti geçmis.'

Selcen_Y: Hıncal'ın beyin ölümü gerçekleşmiş. Arkasından da ağlayanı yok ondan bu kadar pervasızca davranıyor..

kalem_kutusu: Hınç AL keratasını da yanına alsın gitsin bu diyardan!

Kocyildirim: "Nobetci baykus" sanirim en iyi tanimlama olacak.

LoveYouOzil: Hinç Al, ne dusunurse dusunsun seviyeyi korumali. Olay taze. Insanlarin ahlaklari hakkinda yorum yapmak onun isini asiyor.

selinesenergul: merak ediyorum.. Defne bir erkek olsaydi Hincal Uluc ayni yaziyi kaleme harfiyen alir miydi?

meczube: Madem bir ahlak değeri varmış bunu neden kadını yerden yere vurup, erkeği 'kerata' diye masumlaştırmakta kullanmış?