LALE MANSUR'DAN ÇOK 'CESUR' SÖZLER

Yeni filmi ‘Başka Dilde Aşk’ filmiyle karşımıza çıkan Lale Mansur ile rolü, oyunculuğu ve mesleği hakkında konuştuk... Mansur, oyunculukta kural ve tabu koyanlara da cevap verdi...

LALE MANSUR'DAN ÇOK 'CESUR' SÖZLER

Lale Mansur’u en son 2007 yılındaki ‘Mutluluk’ filminde görmüştük. Sizi ‘Başka Dilde Aşk’ filmine çeken ne oldu?

Hayatla ve dünyayla derdi olan senaristlerin yazdığı, çok iyi düşünülmüş bir senaryo çekti diyebilirim. Ekiple de tanışınca çok memnun kaldım ve çok doğru bir karar verdiğime bir kez daha inandım. Rolüm küçük fakat çok güzeldi. Ayrıca oynamaktan da büyük keyif aldım. Senaryoyu okuduğumda beğendiğim ve “Ne kadar iyi düşünülmüş” dediğim kısımlar vardı. Antalya’da seyirciyle birlikte izleyince o sahneler adeta içime işledi. Beni bu kadar etkileyeceğini tahmin etmemiştim. Antalya’daki seyirciden de çok sıcak bir reaksiyon aldık. Zaten film Altın Portakal’da Halk Jürisi Ödülü’nü de aldı. Kendi adıma her zaman böyle anlamlı bir çalışma yapma fırsatı mümkün olmuyor. Bu yüzden de projenin içinde olmaktan çok memnunum.

Son derece kaliteli işlerle karşımıza çıkan bir isim olarak, bu seçim nasıl gerçekleşiyor?

Bütün yaptığım filmlerden bu kadar mutlu değilim, hatta çok azından mutluyum. Tiyatroda daha seçici olabiliyorum. İstediğim işleri yapıyorum, beğenmeyince yapmıyorum.

Filmdeki rolünüzden bahseder misiniz?

Oğlu işitme engelli olduğu için onu dış dünyadan sakınan, çok korumacı bir anneyi oynuyorum. Bu rol, hiç de karakterim olmayan bir şey aslında. Ben ‘herkes hayatını yaşasın’ felsefesinde bir insanım. Bu yüzden de buradaki anne bana kıyasla daha sert bir kadın ama filmde çok iyi yazılmış ve çok güzel sahneler vardı.

‘Başka Dilde Aşk’ için ne gibi hazırlıklar yaptınız?

Bir buçuk ay, belki biraz daha fazla bir zaman işaret dili öğrendim. Aslında bana kalırsa bir dört ay daha çalışmam gerekiyordu (gülüyor). Filmde hem işaret dilini kullanıp hem de konuşuyorum. Oğlumun bana söylediklerini de tekrarlıyorum. Provalarda bu sahneleri üç kere tekrar yaptıktan sonra beynime obez biri oturmuş gibi hissediyordum. Hiç bilmediğin bir alanda oyunculuk yapmak son derece zorlayıcı bir deneyim oldu. Diğer oyunlarda yüz kere tekrar yapabilirim ama bu gerçekten zordu. Hazırlık ve çekim aşamasıyla zor bir projeydi.

‘HERKES BENİ SEVMESİN ZATEN’

Lale Mansur’u kuralları olmayan ama bir o kadar da kendi dünyasında yaşayan biri olarak görüyoruz. Bu sınırları çizmek nasıl mümkün oluyor?

Ben oyunculuğa geç başladım ve bu yüzden de kafamda bir oyuncunun nasıl olması gerektiği hakkında olgunlaşmış bir fikrim vardı. Dolayısıyla ona göre hareket ediyordum. Kimse ne düşünür, beni severler, sevmezler o pek beni ilgilendirmiyor. Herkes de beni sevmesin zaten, böyle bir şeyi de istemiyorum. O yüzden de politik duruşum gibi birtakım şeyleri rahatlıkla açıklıyorum. Fakat bazı şeyleri de, mesela yatak odası kısmını da duvarlar örülü şekilde yaşıyorum. O yüzden de magazinle aram yok. Onların kalemi olmadığım için bir diyalog geliştiremiyoruz.

Kadın oyuncular arasında ‘sevişmem’, ‘soyunmam’, ‘öpüşmem’ gibi konular hâlâ güncelliğini koruyor. Eğitimli oyuncu sayısının artmasına rağmen bu konuların halen konuşuluyor olmasının sebebi sizce nedir?

Gelişmemişlik. Duşa paltoyla mı girmek istiyorlar? Sevişmek de hayatın yemek içmek gibi bir parçası, bunu büyütecek bir şey yok. Gerçi başarılı sahne sayısı da çok az, yapılanların sebebi bu olabilir. Ama bu filmde var. Çok güzel sahneler var ve gerektiği kadar var, çok güzel dengelemişler. Ayrıca bu bir kuralsa da bence saçma; yabancı bir aktrisin sevişip sevişmediğini düşünüyor muyuz? Ya da çıplak olduğunu? Yabancı oyuncular için bu durum çok absürd geliyorken Türkiye’deki oyuncular için neden oluyor, bilmiyorum.

Haftasonu dergisi