Öncel Öziçer yazdı: 'Memleket yansın, elimde şimşir tarağım'

"Sürekli iyi kalpli insanların, haklıların kaybettiği, haksızlık yapanların, kötülerin ise giderek daha çok güç ve mevki sahibi olduğu, türü korku - gerilim olan bir filmin içindeyiz."

Öncel Öziçer yazdı: 'Memleket yansın, elimde şimşir tarağım'
Memleket yansın, elimde şimşir tarağım

Sürekli iyi kalpli insanların, haklıların kaybettiği, haksızlık yapanların, kötülerin ise giderek daha çok güç ve mevki sahibi olduğu, türü korku-gerilim olan bir filmin içindeyiz.
Gerçek hayatta, son anda riyakarlıkları sahtekarlıkları, hırsızlıkları cinayetleri, yalanları dolanları ortaya çıkan ve iyiler karşısında yenilen kötüler yok ne yazık ki...
Teknoloji, bilgi, sanat, kültür arkada bırakılmış...
Cehaletin yüceltildikçe yüceltildiği karanlığa doğru süratli bir koşu var.

Bende ise ülke gündemine giderek daha uzaktan bakma isteği...
İstek demeyelim de artık hissizleştim galiba...
Köy yanar kahpe taranır misali elimde bir şimşir tarak, bön bön bakıyorum gelişmelere!
Sürekli kötülüğün kazanmasını kaldırmıyor çünkü bünyem.
İlgisizlik had safhada...
18 yaşından itibaren hiç aksatmadan oy kullanmış bir insan olarak ilk kez bundan sonra sandığa mandığa gitmeyi düşünmüyorum.
Vatandaşlık görevimizi yerine getirmek için, sözde milletin söz sahibi olduğu(!) bir yönetim sisteminin, yani demokrasinin gereği olarak gidiyoruz ya oraya... Sonra bin bir dalavereyle, trafoya giren kedilerle vs. enayi yerine konuluyoruz.
Yok, gerçekten kaldıramıyorum.

İslam dinini kendi ceplerini doldurmak için kullanan, o güzelim kitabı sadece başını örtmeye indirgeyen, kadınlarla aklını bozmuş, küçük kız çocuklarına musallat olmaya teşne ama alkol deyince kendini Sırat köprüsü asbaşkanı ilan edenlerin en büyük inançlı ...
Geri kalanların ise pis kafir olarak görüldüğü bir toplumdan benim artık hiçbir umudum yok.
Tek tesellim Deccal'ın bir türlü elini çekmek bilmediği karanlığa bir çocuk doğurmamış olmam.

Neyse dedim ya artık bu konulara olan ilgim bıçak gibi kesildi.
Üremediğim için de bu dünyada zaten tek başımayım.
Emri hak vaki olana kadar bundan sonra hep lay lay lom...
Kendimi hasta ediyorum sonra...
Oysa benden daha kıymetli hiçbir şey yok bu dünyada...
Deyip bir sonraki 'hafif' konumuza geçiyorum.
Lay lay lommm!

******.

Tutmayın beni zayıflayacağım

Geçtiğimiz yaz daha denizden çıkmadan beline havluyu saran ünlüler bu yıl plajlarda salına salına, gururla dolaşıyorlar.
Çünkü neden?
Çünkü onlar bütün bir yıl boyunca "Haydi bakalım dışarı!" komutuyla her gün kilometrelerce yürütüldüler!
Çünkü kendi başlarına yürümekten acizdiler.
Çünkü her öğün önlerine özel hazırlanmış yemekleri geldi.
Çünkü onlar iki kap yemek hazırlamaktan da acizdiler.
Yemek dediğim de işte haşlanmış sebze, yeşillik vs.

Sonra tabii hepsi birden çok ama çok zayıfladı.
Yüzleri güldü, çok mutlu oldular.
Aslında acınacak haldeydiler...
Gel gör ki zayıf ama  ne kadar sağlıksız göründüklerini yüzlerine söyleyecek gerçek dostları yok etraflarında...
Söz konusu yöntemle zayıflayanlar daha  ilk bakışta anlaşılıyor.
Yüzlerinin ışığı sönüyor çünkü.
Bir iddiaya göre çalıştıkları diyetisyenleri, önlerine getirdiği yemeklerine metabolizma çalıştırıcı ilaç ezip koyuyormuş.
Gece acıkmasınlar, erkenden uyusunlar diye de akşam öğünlerine uyku ilacı!
Benim duyduğum bu...
Ama zaten bu tür dedikodular yayılmasa da işin içinde bir tuhaflık olduğu, bir anda zayıflayan o kadınların yüzüne bakınca ortada.
Tabii gel de sen bunu kadınlara anlat.
Zayıflamak, fit görünmek, genç kalabilmek için yapmayacağımız şey, denemeyeceğimiz yöntem yok.
Ölelim de zayıf ölelim...
Amaç bu!
Tutmayın bizi zayıflayacağız...
Aleme güzel görüneceğiz diye üç günlük ömrümüzü diyetlerle, platesle, ne idüğü belirsiz diyetisyenlerin ne idüğü belirsiz yöntemleriyle harcayacağız.

Öncel ÖZİÇER