Seda Kaya yazdı: 'Haklı ve sakin'

"...Mesela "Bu Tarz Benim"in yarışmacıları. Birbirlerinden niye nefret ediyorlar? Evet, bir moda programı olmasına rağmen birbirleriyle sürekli kavga ettikleri için program seyrediliyor, üzerine konuşuluyor, yorumlar yapılıyor ..."

Seda Kaya yazdı: 'Haklı ve sakin'
Yeni Asır'dan Seda Kaya'nın bugünkü yazısı..

Birinden niye nefret ederiz? Görüşünü, duruşunu, bakışını beğenmediğimiz birinden nefret etmemiz mi gerekir? Ne demek istediğini anlamaya çalışsak ve ortak bir noktada buluşamıyorsak, onu olduğu gibi kabul edip yolumuza devam etsek olmaz mı? Mesela "Bu Tarz Benim"in yarışmacıları. Birbirlerinden niye nefret ediyorlar? Evet, bir moda programı olmasına rağmen birbirleriyle sürekli kavga ettikleri için program seyrediliyor, üzerine konuşuluyor, yorumlar yapılıyor ve onlar da oyunun bir parçası oluyorlar ama birbirlerinden gerçekten de nefret ediyorlar. Bakışlarından ve öfkelerinden anlaşılıyor nefretleri. Zaten açık açık da söylüyorlar "nefret ediyorum" diye. Bir insan çok fazla tanımadığı ve bir şeyler paylaşmadığı birinden niye nefret eder? Rakiplerin olduğu için aranızda bir rekabet duygusu yaşanacaktır ama bu rekabet "nefret etmeyi" gerektirmez ki.

EGOYLA TANIŞMA

Birbirleriyle kavga edenlere baktığımızda herkesin sadece ve sadece kendisinin haklı olduğunu düşündüğünü görüyoruz. Savunmalar hep aynı: "Ben böyleyim, ben buyum, ben, ben, ben. Hep ben." Tamam sen öylesin, öteki de böyle, beriki de şöyle. Ne olacak şimdi? Sen haklı olduğunu düşünüyorsun, öteki de, diğeri de. Kim haklı peki? Çatışmanın insanın doğasında olduğunu söylüyor uzmanlar. Masum olan, gerçekten saf ve haklı olan sadece bebekler. Bir bebeğin gözlerinde tek bir kimlik bulunur, yetişkin bir insanın içinde onlarcası. Bebeğin geçmiş veya gelecek diye bir düşüncesi yoktur, bilgisi de. Sadece "şimdi"si var ve belirli ihtiyaçları. Ama işte zaman geçtikçe kızgınlık ve korkunun, şüphe ve güvensizliğin ilk gerginlikleri de hissedilmeye başlıyor. Böylece çatışmaların olduğu bir dünyaya adım atıyoruz. Anında doyuma ulaşmayan arzular belirmeye başlıyor ve "ego"yla tanışıyoruz. Ego'yla ilgili kitapları karıştırdığımız zaman "Ben" diyebilmek" için "sen" ve "o"nun da olması gerektiğinin farkına varıyoruz. Egonun doğuşu zıtlıkların da doğuşu. Zıtlıkların ve zıtlaşmaların başlangıcıdır. Egonun doğuşu terk edilme korkusu, onaylanma ihtiyacı, sahiplenme, kaygılanma, kendine acıma gibi duyguları da ortaya çıkarıyor.

EMPATİ KURMAK

Uzmanlara göre duygularımızı yakından tanımak, tanımlamak ve etkin bir şekilde ifade edebilmek yaşam olayları ile baş edebilmemizi kolaylaştırıyor. Çünkü duygularımızı fark ediyor ve tanıyor olmak, içimizdeki 'beni' bildiğimizi gösteriyor. Ama karşımızdakinin de bir "ben"e sahip olduğunu unutmamamız koşuluyla. Bunun için konuştuğumuz kadar karşımızdakini de dinlememiz ve onun da haklı olabileceğini düşünmemiz gerekir. Niye hep biz haklı olalım ki! Belki de o haklıdır. Veya ikimiz de haklı olabiliriz. İkimiz de olaya kendi açımızdan bakınca haklı olabiliriz. O zaman susmayı bilmek veya tartışmaya nokta koymak gerekir. Kavga etmeden, öfke duymadan. Çünkü öfke patlaması, en yakınızdakinin bile bizi gerçekten dinlemediğini anladığımızda ve içimize atarak biriktirdiğimizde yaşanıyor. Biz nasıl öfkeleniyorsak, onun da öfkelenme hakkı var. Ayrıca ne olur o haklı olsa ve biz haksız olsak! Bu, bizim iyi olmadığımız anlamına mı gelecek? Sevilmeyecek olmaktan mı korkuyoruz?