Vatandaşların koruma mücadelesi sürüyor: "Konu Akbelen’in çok ötesinde"

Muğla’nın Milas ilçesinde vatandaşların Akbelen Ormanı’nı koruma mücadelesi devam ediyor.

Vatandaşların koruma mücadelesi sürüyor: "Konu Akbelen’in çok ötesinde"

Bir yanda ormanlarını, zeytin ağaçlarını korumak için çırpınan vatandaşlar, diğer yanda holdinglerin çıkarına siper edilen ve vatandaşların karşısına dikilen jandarmalar ve polisler. 

Aslında benzer çatışmalar bugün tüm Türkiye’de yaşanıyor. Çiçekbaba dahil olmak üzere Muğla’nın birçok dağında, Bergama’nın Kozak Yaylasında, Madra dağlarında, Fatsa’da, Kazdağları’nda, Toroslar’da, Munzur’da, Artvin’de, Murat Dağı’nda, Afyon, Burdur, Denizli ve Balıkesir’in bütün dağlarında yaşanıyor bu mücadele. Kömür, altın, gümüş, nikel, bakır, mermer, granit vs diyerek Türkiye’nin bütün dağları saldırı altında. Türkiye’nin bütün ormanları yıkım tehlikesiyle karşı karşıya.

DAĞLARIMIZA BAKAMAZ HALE GELDİK

Bugün turizm bölgelerinde bile artık dağlara, tepelere bakamaz hale geldik. Antalya’da, Mersin’de hangi tepeye kafanı çevirsen ya taş ocağı, ya mermer ocağı ya da granit madeni. Açıklamasını da “iş-istihdam-ekonomi” diye yapıyorlar. Onların iş dediği bu milletin köylerinin yıkılması, onların istihdam dediği içindeki trilyonlarca canlıyla birlikte ormanların acımasızca katledilmesi, onların ekonomi dediği yaylaların-meraların ve su kaynaklarının zehirlenmesi. Bunun adı “ekonomi” değil olsa olsa “ekokırım” olabilir. Ve bugün Türkiye’de yaşanan tam da budur.

Vatandaşların koruma mücadelesi sürüyor: "Konu Akbelen’in çok ötesinde"

KOZAK YAYLASI “TAŞ YAYLASINA” DÖNÜYOR

Kozak Yaylası. Dünyada eşi benzeri olmayan fıstık çamı ormanlarıyla kaplı bir yayla. Bergama ile Ayvalık arasında bir cennet. Kozak Yaylası bugün bir yandan Ovacık siyanürlü altın madeninin tehdidi altında kıvranırken, diğer yandan da granit madenleri ve taş ocaklarıyla delik deşik ediliyor. Kozak Yaylası, Taş Yaylası’na dönüşmüş durumda. 45’den fazla maden faaliyette. Sonra da “Kozak Yaylası’nda verim düştü” diye açıklamalar yapılıp, uzmanlar da bir türlü işin içinden çıkamıyor! Hani Afganlılar, Suriyeliler, Iraklılar ne yapıyor diye merak edenleriniz varsa Kozak Yaylası’na gidip granit madenlerinde çalışanlara bir baksınlar. Sadece Kozak Yaylası’nda 50’dan fazla Afganlı ve Suriyeli çalıştırılıyor. Kaçak olarak ve düşük ücretle.

KÖYLÜLER ÇARESİZ

Kayseri’den, Malatya’dan “iktidara yakın” birileri gelmiş, bölgeye “yatırım!” yapmış. Kozak Yaylası’nda bulunan 16 köyün can damarı olan dağları param parça ediyorlar. İzinler Ankara’dan verilmiş. Köylülere soran yok. Bölgede yaşayanlar, “Devlet izin vermiş, Hazine arazisi” diyor. Ne yapacağını bilemiyor. Zararı en aza indirmek için çırpınıyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar uygulama böyle devam ederse Kozak Yaylası çölleşecek. Çünkü Kozak Yaylası’na can veren dağlar yani su depoları parçalanıyor. Bir daha gelmemek üzere.

MADRA’NIN ZİRVESİNE NUROL OTURMUŞ

Daha da kötüsü Kozak’ı besleyen en önemli su kaynakları tepesindeki Madra Dağı’ndan gelir. Bugün Madra da yağmalanıyor. Çarmıklı ailesine ait Nurol Holding’e ait TÜMAD şirketi, Madra’nın tepesinde Türkiye’nin en büyük siyanürlü altın madenini işletiyor. Bölgeyi hızla yaşanmaz hale getiriyor. Kimsenin haberi yok. Olanlarsa suskun. Yani hem içeriden hem dışarıdan Kozak Yaylası kuşatılmış durumda. Ayakta kalması çok zor.  


Vatandaşların koruma mücadelesi sürüyor: "Konu Akbelen’in çok ötesinde" - Resim : 2

(Madra’daki altın madeni)

BÖLGEDEKİ SON BARİYER: AKBELEN

Dönelim Akbelen Ormanı’na… Akbelen Ormanı, madenin yıkıcı etkisine karşı bölgedeki son bariyer. Limak ve İÇTAŞ holdingler Akbelen’i yerle bir ederlerse arkasında Milas’a ve Bodrum’a kadar uzanan bir vadiye ulaşma şansını yakalayacaklar. Bu vadiler Milas’ı, Bodrum’u, Türkiye’yi besliyor. Suyuyla besliyor, zeytiniyle, meyve ağaçlarıyla. Her yıl o bölgeden binlerce ton zeytin hasat ediliyor.



Vatandaşların koruma mücadelesi sürüyor: "Konu Akbelen’in çok ötesinde" - Resim : 3

(Akbelen’in arkası)

Fatsa farklı mı? Fatsa’daki siyanürlü altın madeni Ordu’da olacakların sadece bir örneği. Fatsa siyanürlü altın madeni iki katı büyümek istiyor, vatandaşların mücadelesi devam ediyor. Ama Ordu’nun yüzde 74’ünü maden bölgesi ilan ettiler. Yeşil Ordu’nun yüzde 74’ünü yerle bir etmeye hazırlar. Sadece Fatsa bölgesinde 3 siyanürlü altın madeni daha açmak için ellerini oğuşturanlar var.

Çanakkale, Uşak, Erzincan, Ağrı, Van tüm Türkiye ağır bir saldırı altında.

SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ

Bu ülke sömürge madenciliğine kurban ediliyor. Birileri Ankara’da attıkları imzalarla vatandaşın yaylalarını-meralarını, ormanlarını, dağlarını birilerine teslim ediyor. “Havasına, suyuna, taşına, toprağına, bin can feda olsun uğruna…” dediğimiz Türkiye blok blok satılıyor. Bir çakıl taşına canımızı feda ettiğimiz ülkemiz blok blok satılıyor. Dağlar yıkılıyor, su kaynakları yok ediliyor, tarım alanları yok ediliyor, köyleri haritadan siliniyor. Bu ülkenin can damarlarını bir bir yok ediyorlar. Tüm dünyaca ünlü Salda Gölü bile tehdit altında. Salda’yı besleyen dağların hepsi mermer çıkarıyoruz diyerek param parça edilmiş durumda. Son olarak Salda’nın can damarı Eşme Yaylası’na el attılar. 

 
Vatandaşların koruma mücadelesi sürüyor: "Konu Akbelen’in çok ötesinde" - Resim : 4

(Salda harita)

MİLLETİN ORMANLARI BİRİLERİ İÇİN VURGUN YERİ 

Bir ons altının fiyatı 2 bin dolara dayanmış durumda. Dünyada bir ons altının maliyeti ise 900 dolarla bin dolar arasında değişiyor. Türkiye’deki maliyeti ise 300-400 dolara inmiş durumda. Yani arada 1600 dolar net kâr var. Bunun bir kısmı bağış-sağış diye dağıtılsa bile ellerine çok büyük paralar geçiyor. Bir de şimdi bu madenlerde kullanabilecekleri Türkiye dışından getirilmiş ve bu ülkeyle hiçbir duygusal bağları olmayan milyonlarca insan var. Onları soktular madenlere. 

Bu rakamlar diğer bütün madenler için de geçerlidir. Yani milletin, vatandaşların dağları, ormanları, su kaynakları, yaylaları-meraları yağmalanırken, param parça edilirken birileri büyük paralar kazanıyor.

Tüm dünya ve elbette Türkiye de küresel iklim krizi, küresel salgınlar ve savaşlar ve göç dalgalarıyla sarsılıyor. Ormanlar, tarım alanları, su kaynakları bugün dünyadaki en değerli şeyler. Bütün ülkeler bu değerlerini korumak için önlem üzerine önlemler alıyor. Paris İklim Anlaşması’nı imzalamakla bitmiyor iş, uygulamak da gerekiyor. 

ORGANİZE KÖTÜLÜK 

Bu nedenle gözleri kara, bu nedenle her şeyi göze almış görünüyorlar. Bu organize kötülük karşısında vatandaşın kendi ülkesini korumaktan başka çaresi yok. Tehlike çok büyük. Bugün Akbelen’de yaşananlar aslında tüm Türkiye’nin sorunu. Bodrum’da, Muğla’da, Milas’da, İzmir’de evlerinde oturup, televizyonlardan olanları izleyip ah-vah edenler şunu bilsinler ki yok olan ormanlar kendilerine ait. Yok olan su kaynakları sizin su kaynaklarınız. Yok olan sizin geleceğiniz. Sizi sizden başka kurtaracak bir başka güç de şu an için görülmüyor. 

Köyleri, köylüleri, çiftçileri, tarım alanlarını, ormanlarını koruması gereken devletin jandarması, devletin polisi bugün şirketlere siper olmuş durumda. Bu ülkeyi yönetenler neoliberal kapitalist yağmacıların programlarını uygulayarak vatandaşların refaha ulaşacağı masalını usanmadan anlatıyor. Köyü yerle bir edilen, ormanları kesilen, tarım alanları yok edilen bir vatandaş nasıl refaha ulaşabilir bilen yok. 

İbrahim Gündüz / Odatv.com