'Zafer Çağlayan’ın Sünnet Düğününde kimler vardı?'
"Haberimiz olmadan bizim bahçe kuruluş aşamasında adı henüz konmamış bir devlete 90 yıllığına kiralanmış fakat biz hala evde oturuyoruz , babam devletle uğraşılmaz ne yaparlarsa yapsınlar , ama beni evimden çıkaramazlar diye kesip attı..."
Zafer Çağlayan’ın Sünnet Düğününde kimler
vardı?
Kayda Geçsin
Dün gece rüyamda kendi bahçemizde yabancı bir çocuğun sünnetine davetliydik , tuhaf ama rüya bu !
Haberimiz olmadan bizim bahçe kuruluş aşamasında adı henüz konmamış bir devlete 90 yıllığına kiralanmış fakat biz hala evde oturuyoruz , babam devletle uğraşılmaz ne yaparlarsa yapsınlar , ama beni evimden çıkaramazlar diye kesip attı. Diğer komşuların durumu da farklı değil.
Neyse, bizim bahçede sünnet düğünündeyim, ellili yılların sonu olmalı , bahçe balonlar , grepon kağıtlarından süslerle bezenmiş , renkli ampuller iplere dizilmiş rüzgarda hafifçe sallanıyor bahçe ışıl ışıl .
Bahçeye hakim bir yerde sünnet yatağı kurulmuş şaşırıyorum .
Davetliler geliyorlar bir bir , masalarda yerlerini alıyorlar.
Masalar iki yana ayrılmış , başını örtenler, örtmeyenler diye değil, bir tarafta ‘Yapay Entellektüeller’ öbür tarafta ise ‘Doğal Salaklar’ yazıyor herkes yerini biliyor gidip ait olduğu yere oturuyor , kimsenin gocunduğu falan yok.
Her iki tarafta başı açık ve örtülü sayısı son derece dengeli , adil bir dağılım var.
Bir ara Hidayet Tuksavul ile selamlaşıyoruz, Nihal Bengisu Hidayet hanımla ayrı taraftalar, Nihal Hanım avaz avaza Tayyip Bey’i meth ediyor , savunuyor halbuki ellili yıllardayız Tayyip Bey henüz tahta çıkmamış , herkes bu ne diyor diye bakıyor.
Akiller masası ayrı , hep beraber sünnet çocuğu için 'Oldu da bitti Maşallah' diye el çırpıyorlar ,sünnet çocuğu kim onu merak ediyorum ve masaların arasından Sünnet yatağına doğru gidiyorum , yatağın arkasındaki perde açılıyor ve Zafer Çağlayan’ın çocukluğu sünnet kıyafetiyle karşımızda !
Amanin ! Küçük Zafer’in kolları bileklerden omza kadar çeşitli markalarda kol saatleri dolu !
O da yetmiyor Sünnet geceliğine iliştirilen saatler çocuk yürüdükçe birbirine çarpıyor , saatler birbirlerinden gına getirmişler .
Salon ,akiller başta, ayakta alkışlıyor Sünnet çocuğu Küçük Zafer’i .
Küçük Zafer ‘Kekliği Düz Ovada Avlarlar‘ eşliğinde seke seke dans ederek bahçede bir tur atıyor ben şaşkın bakarken gelip önümde duruyor ;
‘İşte geldim diğer üç dileğin nedir bakalım ‘ diye soruyor bana , başımdan aşağı kaynar sular iniyor ...
‘Evladım ben seni dilemedim ki , diğer üç dileğe sıra gelsin’ diyorum .
Küçük Zafer taşlarla süslü , tüylü sünnet şapkasını hafif arkaya itip ‘ Ben dört dilekten biriyim , daha arkamdan Erdoğan, Egemen, Muammer gelecek ...
sen dile, dileme teyze , biz çoğunluğun dilekleriyiz , emrivaki olarak otomatiğe bağlanmış dilekleriz , çıkıveririz...’ deyince konuklar oy birliğiyle ayakta alkışlıyorlar çocuğun bu ‘bilge’ sözlerini, inanamıyorum....
Topluca ‘isteriz, İsteriz’ diye bu akım kakım sözleri tekrarlasın istiyorlar ben tek başıma resmen madara oluyorum, küçük düşüyorum , ortada kalıveriyorum , tabanım yok, tabansızım kaçacak yerim yok uzaya gidecek maddi imkanım yok donup kalıyorum.
Bu arada davetliler ellerinde sünnet hediyesi getirdikleri saatler Küçük Zafer’e takmak için sıralarını bekliyorlar,çocuğun takılacak yeri kalmamış kırk kol daha lehimlemek lazım... Küçük Zafer sıkıntımı anlıyor , aslında duyarlı, hissi bir çocuk , mantıklı gibi görünüyor ama tamamen duygularıyla hareket eden bir yavrumuz , ‘ Teyze sen Sünnet hediyesi saatimi takıp hemen gidebilirsin , illa zerdeyi beklemak zorunda değilsin , yanlız deftere kayıt yaptır ‘. Diyor.
Yüreği de geniş bir çocuk hani bu yanlış anlaşılır filan dediği yok , her herşeyi kayda geçiriyor , ben bu rahatlığı karşısında tuhaf oluyorum , ‘ ne kaydı ?’ diye soruyorum,
‘Bana saat takan hıyarları kaydediyorum saatler bozuk filan çıkarsa adreste kafalarına atacağım , bir nevi garanti belgesi ’ deynice anlıyorum ki iş ciddi , çocuk gözü kara buradan canımı kurtarana kadar huyuna gitmek lazım...
‘Zafer Yavrum zaman elbette önemli...’ daha cümlemi tamamlayamadan ağzıma tıkıyor sözlerimi ,ve gözü dönmüş bir halde ,
‘Bak Necef Teyze ‘zaman’ diye bir şey yok, var olan kol saatleridir gerçek olan kol saatleridir ,onlara dokunabilirsin
...zamana değil ‘ diyince cesaretimi toplayıp ;
‘Zafer çocuğum ben sana pergel takımı aldım onu nerene takayım ‘ diyince vay sen misin saat almayan aman bacak kadar çocuktan ne laflar, bazılarını Tayyip Bey miting meydanlarında bile söylemiyor , sakinleştirmeye çalışıyorum çocuğu .
Bu arada Küçük Zafer saatlerine bakıyor, her ülkede saat kaç , vezneler açıldı mı onu takip ediyor cin gibi çocuk ama en çok Pensilvanya’da saat kaç ona takmış vaziyette ...
Pensilvanya’ya göre ayarlanmış saatine bakıp bakıp Pensilvanya şimdi uykuda, Pensilvanya şimdi kalkmıştır namaz’da, Pensilvanya şimdi kahvaltı’da , Pensilvanya şimdi pencereden bakıyor , Pensilvanya’da şimdi kış, haftaya bahar olacak ..Pensilvanya’da kuşlar dallara konacak ‘ diye tekrar edip duruyor, sözleri başa sarıp tekrar başlıyor , Küçük Zafer’in gözü Pensilvanya’ya ayarlanmış saatte hep ...
‘Zafer yavrum niye taktın Pensilvanya’ya bu kadar diye soruyorum, samimi olarak yanıtlıyor .
‘Biz arkadaşlarla Pensilvanya ile bozduk çünkü saat farkından biz uykudayken onlar ayakta.’
‘Ne var bunda Küçük Zafer ? ‘ diye soruyorum.
‘Ama biz ayaktayken onlar gene ayakta , işte bu nasıl olur bunlar hiç uyumuyorlar, biz ne zaman icraat yapacağız söyle Necef Teyzem böyle adalet olur mu, su uyur bunlar uyumaz mı ,
bunların inine girip suyu yatağında kesmek lazım‘ deyince
‘Evladım inin su yatağının içinde işi ne , bir düşün ‘ diyorum...
Çocuk sünnet öncesi haliyle sinirli ,yoksa böyle abuk sabuk konuşmaz diye tahmin ediyorum , Fenni sünnetçi beliriyor , ne yalan söyleyeyim Allah Affetsin beni, sünnetçi şunu kessede biraz sussa diye bekliyorum , Sünnetçi haleti ruhiyemi anlamış olmalı ;
‘ Boşuna beklersiniz ben burada temsili bulunuyorum , bu sünnet filan olmayacak ‘ diyor.
Bakar mısınız rezalete bizim bahçede çakma sünnet düğünü yapılıyor, bahçe gitmiş, ev bir tarafta, sünnetçi benden dertli anlatıyor ,Efendim Küçük Zafer daha önce sünnet olmuş fakat bu saat tutkusu yüzünden yeni saatler takılsın diye her hafta il il gezip sünnet düğünü tertipliyormuş kendisine. Durumu herkes biliyormuş bir benmişim bilmeyen , insanın aptallığı yüzüne vurulunca kötü oluyor tabii
Birden düğün karışıyor, çığlıklar geliyor ‘çocuk zerde kazanına düştü’ diye bir telaş, biz Küçük Zafer’le uğraşırken meğer Muammer zerde yiyeceğim diye sen tırman kazana ve içine düş.... Küçük Muammer’i zerde kazanından çıkarmalarına yardım ediyorum , o kıvır saçlardan zerdeler akıyor , ‘ yahu niye kazanın içine sarktın evladım tabağa koyup yesene , koca kazanı hangi mide alır diyoruz ‘ ....
Biliyor kabahatini öyle tatlı tatlı bakıyor ki ,gel de kız ! Çocuk işte koca kazana düştü akıllanmamış belli ki , uzatılan tabağı iştahla yemeye başlıyor iştahlı çocuk Maaşallah öyle yanağında köfte tutup arkasından yemekle anasını koşturan illet bir çocuk değil,yedikçe açılıyor
Minik Muam, ‘Hiç mi düşünmüyorsun geleceğini bu kadar tıkınılır mı, obez olursun..... düşünmeyi durdurup sonra tekrar nasıl başlatacağını mı unuttun ha yavrum ?’ diyorum hiç vız geliyor tırıs gidiyor , zerdesini kaşıklıyor .
Beni duyan Küçük Zafer ‘Teyze fikrini soracak olsak sana önce form doldurtur imzanı alırdık.‘ diyor.
Danışmanı değilsen fikrin olsun istemiyor Küçük Zafer ve arkadaşları....
Küçük Zafer’in ukalalıklarına tepem atıyor ‘Bana bak kapa çeneni artık, yanlışlarından ders çıkartma kapasitesi olan bir çocuksun seni yatılı okula yazdıracağım sana yazık. Orada abiler seni ipek gibi yaparlar ‘ der demez ben Pensilvanya’ya gitmem diye başlıyor bağırarak kaçmaya , ben arkasından ‘evladım Tanzanya var, Sibirya var, seni adam edecek okul mu yok ‘ diye kovalıyorum.
Küçük Zafer o arada nasıl oluyor korkudan ağaca çıkıyor anlamadım, inmiyor ağaçtan beni yatılı gönderirsiniz diye ....’Pensilvanya’dan son Türk dönene kadar inmem ‘ diyor...akiller ağacın altında ‘Samanyolu’ şarkısını söyleyip sallanıyorlar, bu arada Prof. Eser Karakaş Mehtap TV izleyicilerinden 390‘ıncı defa müsaade isteyip sünnetlerde ‘Türk’ü kaldıralım diye rica ediyor ,artık bu kadarı fazla geliyor bana, Türk’ü kaldırırsak kimi sünnet edeceğiz, kim sünnet olurken ‘Yaşasın Cumhuriyet’ diye bağıracak , sonra bu Cumhuriyet nasıl ayakta kalır ha , görmüyor musun diye bağırıyorum Eser Hoca’ya , Mehmet Altan elinde renkli gazozu koşarak geliyor arkadaşı Karakaş’ı elimden kurtarmak için bardağı tutmamı rica ediyor , beni salak zannediyor sen tut şunu ben kurtarayım , kimse yemez, bu da Mehmet Altan’ın büyümüş hali !<
Ter içinde uyandım.
Bu rüyam da kayda geçsin
Sevgiyle
NECEF UĞURLU /[email protected]
Kayda Geçsin
Dün gece rüyamda kendi bahçemizde yabancı bir çocuğun sünnetine davetliydik , tuhaf ama rüya bu !
Haberimiz olmadan bizim bahçe kuruluş aşamasında adı henüz konmamış bir devlete 90 yıllığına kiralanmış fakat biz hala evde oturuyoruz , babam devletle uğraşılmaz ne yaparlarsa yapsınlar , ama beni evimden çıkaramazlar diye kesip attı. Diğer komşuların durumu da farklı değil.
Neyse, bizim bahçede sünnet düğünündeyim, ellili yılların sonu olmalı , bahçe balonlar , grepon kağıtlarından süslerle bezenmiş , renkli ampuller iplere dizilmiş rüzgarda hafifçe sallanıyor bahçe ışıl ışıl .
Bahçeye hakim bir yerde sünnet yatağı kurulmuş şaşırıyorum .
Davetliler geliyorlar bir bir , masalarda yerlerini alıyorlar.
Masalar iki yana ayrılmış , başını örtenler, örtmeyenler diye değil, bir tarafta ‘Yapay Entellektüeller’ öbür tarafta ise ‘Doğal Salaklar’ yazıyor herkes yerini biliyor gidip ait olduğu yere oturuyor , kimsenin gocunduğu falan yok.
Her iki tarafta başı açık ve örtülü sayısı son derece dengeli , adil bir dağılım var.
Bir ara Hidayet Tuksavul ile selamlaşıyoruz, Nihal Bengisu Hidayet hanımla ayrı taraftalar, Nihal Hanım avaz avaza Tayyip Bey’i meth ediyor , savunuyor halbuki ellili yıllardayız Tayyip Bey henüz tahta çıkmamış , herkes bu ne diyor diye bakıyor.
Akiller masası ayrı , hep beraber sünnet çocuğu için 'Oldu da bitti Maşallah' diye el çırpıyorlar ,sünnet çocuğu kim onu merak ediyorum ve masaların arasından Sünnet yatağına doğru gidiyorum , yatağın arkasındaki perde açılıyor ve Zafer Çağlayan’ın çocukluğu sünnet kıyafetiyle karşımızda !
Amanin ! Küçük Zafer’in kolları bileklerden omza kadar çeşitli markalarda kol saatleri dolu !
O da yetmiyor Sünnet geceliğine iliştirilen saatler çocuk yürüdükçe birbirine çarpıyor , saatler birbirlerinden gına getirmişler .
Salon ,akiller başta, ayakta alkışlıyor Sünnet çocuğu Küçük Zafer’i .
Küçük Zafer ‘Kekliği Düz Ovada Avlarlar‘ eşliğinde seke seke dans ederek bahçede bir tur atıyor ben şaşkın bakarken gelip önümde duruyor ;
‘İşte geldim diğer üç dileğin nedir bakalım ‘ diye soruyor bana , başımdan aşağı kaynar sular iniyor ...
‘Evladım ben seni dilemedim ki , diğer üç dileğe sıra gelsin’ diyorum .
Küçük Zafer taşlarla süslü , tüylü sünnet şapkasını hafif arkaya itip ‘ Ben dört dilekten biriyim , daha arkamdan Erdoğan, Egemen, Muammer gelecek ...
sen dile, dileme teyze , biz çoğunluğun dilekleriyiz , emrivaki olarak otomatiğe bağlanmış dilekleriz , çıkıveririz...’ deyince konuklar oy birliğiyle ayakta alkışlıyorlar çocuğun bu ‘bilge’ sözlerini, inanamıyorum....
Topluca ‘isteriz, İsteriz’ diye bu akım kakım sözleri tekrarlasın istiyorlar ben tek başıma resmen madara oluyorum, küçük düşüyorum , ortada kalıveriyorum , tabanım yok, tabansızım kaçacak yerim yok uzaya gidecek maddi imkanım yok donup kalıyorum.
Bu arada davetliler ellerinde sünnet hediyesi getirdikleri saatler Küçük Zafer’e takmak için sıralarını bekliyorlar,çocuğun takılacak yeri kalmamış kırk kol daha lehimlemek lazım... Küçük Zafer sıkıntımı anlıyor , aslında duyarlı, hissi bir çocuk , mantıklı gibi görünüyor ama tamamen duygularıyla hareket eden bir yavrumuz , ‘ Teyze sen Sünnet hediyesi saatimi takıp hemen gidebilirsin , illa zerdeyi beklemak zorunda değilsin , yanlız deftere kayıt yaptır ‘. Diyor.
Yüreği de geniş bir çocuk hani bu yanlış anlaşılır filan dediği yok , her herşeyi kayda geçiriyor , ben bu rahatlığı karşısında tuhaf oluyorum , ‘ ne kaydı ?’ diye soruyorum,
‘Bana saat takan hıyarları kaydediyorum saatler bozuk filan çıkarsa adreste kafalarına atacağım , bir nevi garanti belgesi ’ deynice anlıyorum ki iş ciddi , çocuk gözü kara buradan canımı kurtarana kadar huyuna gitmek lazım...
‘Zafer Yavrum zaman elbette önemli...’ daha cümlemi tamamlayamadan ağzıma tıkıyor sözlerimi ,ve gözü dönmüş bir halde ,
‘Bak Necef Teyze ‘zaman’ diye bir şey yok, var olan kol saatleridir gerçek olan kol saatleridir ,onlara dokunabilirsin
...zamana değil ‘ diyince cesaretimi toplayıp ;
‘Zafer çocuğum ben sana pergel takımı aldım onu nerene takayım ‘ diyince vay sen misin saat almayan aman bacak kadar çocuktan ne laflar, bazılarını Tayyip Bey miting meydanlarında bile söylemiyor , sakinleştirmeye çalışıyorum çocuğu .
Bu arada Küçük Zafer saatlerine bakıyor, her ülkede saat kaç , vezneler açıldı mı onu takip ediyor cin gibi çocuk ama en çok Pensilvanya’da saat kaç ona takmış vaziyette ...
Pensilvanya’ya göre ayarlanmış saatine bakıp bakıp Pensilvanya şimdi uykuda, Pensilvanya şimdi kalkmıştır namaz’da, Pensilvanya şimdi kahvaltı’da , Pensilvanya şimdi pencereden bakıyor , Pensilvanya’da şimdi kış, haftaya bahar olacak ..Pensilvanya’da kuşlar dallara konacak ‘ diye tekrar edip duruyor, sözleri başa sarıp tekrar başlıyor , Küçük Zafer’in gözü Pensilvanya’ya ayarlanmış saatte hep ...
‘Zafer yavrum niye taktın Pensilvanya’ya bu kadar diye soruyorum, samimi olarak yanıtlıyor .
‘Biz arkadaşlarla Pensilvanya ile bozduk çünkü saat farkından biz uykudayken onlar ayakta.’
‘Ne var bunda Küçük Zafer ? ‘ diye soruyorum.
‘Ama biz ayaktayken onlar gene ayakta , işte bu nasıl olur bunlar hiç uyumuyorlar, biz ne zaman icraat yapacağız söyle Necef Teyzem böyle adalet olur mu, su uyur bunlar uyumaz mı ,
bunların inine girip suyu yatağında kesmek lazım‘ deyince
‘Evladım inin su yatağının içinde işi ne , bir düşün ‘ diyorum...
Çocuk sünnet öncesi haliyle sinirli ,yoksa böyle abuk sabuk konuşmaz diye tahmin ediyorum , Fenni sünnetçi beliriyor , ne yalan söyleyeyim Allah Affetsin beni, sünnetçi şunu kessede biraz sussa diye bekliyorum , Sünnetçi haleti ruhiyemi anlamış olmalı ;
‘ Boşuna beklersiniz ben burada temsili bulunuyorum , bu sünnet filan olmayacak ‘ diyor.
Bakar mısınız rezalete bizim bahçede çakma sünnet düğünü yapılıyor, bahçe gitmiş, ev bir tarafta, sünnetçi benden dertli anlatıyor ,Efendim Küçük Zafer daha önce sünnet olmuş fakat bu saat tutkusu yüzünden yeni saatler takılsın diye her hafta il il gezip sünnet düğünü tertipliyormuş kendisine. Durumu herkes biliyormuş bir benmişim bilmeyen , insanın aptallığı yüzüne vurulunca kötü oluyor tabii
Birden düğün karışıyor, çığlıklar geliyor ‘çocuk zerde kazanına düştü’ diye bir telaş, biz Küçük Zafer’le uğraşırken meğer Muammer zerde yiyeceğim diye sen tırman kazana ve içine düş.... Küçük Muammer’i zerde kazanından çıkarmalarına yardım ediyorum , o kıvır saçlardan zerdeler akıyor , ‘ yahu niye kazanın içine sarktın evladım tabağa koyup yesene , koca kazanı hangi mide alır diyoruz ‘ ....
Biliyor kabahatini öyle tatlı tatlı bakıyor ki ,gel de kız ! Çocuk işte koca kazana düştü akıllanmamış belli ki , uzatılan tabağı iştahla yemeye başlıyor iştahlı çocuk Maaşallah öyle yanağında köfte tutup arkasından yemekle anasını koşturan illet bir çocuk değil,yedikçe açılıyor
Minik Muam, ‘Hiç mi düşünmüyorsun geleceğini bu kadar tıkınılır mı, obez olursun..... düşünmeyi durdurup sonra tekrar nasıl başlatacağını mı unuttun ha yavrum ?’ diyorum hiç vız geliyor tırıs gidiyor , zerdesini kaşıklıyor .
Beni duyan Küçük Zafer ‘Teyze fikrini soracak olsak sana önce form doldurtur imzanı alırdık.‘ diyor.
Danışmanı değilsen fikrin olsun istemiyor Küçük Zafer ve arkadaşları....
Küçük Zafer’in ukalalıklarına tepem atıyor ‘Bana bak kapa çeneni artık, yanlışlarından ders çıkartma kapasitesi olan bir çocuksun seni yatılı okula yazdıracağım sana yazık. Orada abiler seni ipek gibi yaparlar ‘ der demez ben Pensilvanya’ya gitmem diye başlıyor bağırarak kaçmaya , ben arkasından ‘evladım Tanzanya var, Sibirya var, seni adam edecek okul mu yok ‘ diye kovalıyorum.
Küçük Zafer o arada nasıl oluyor korkudan ağaca çıkıyor anlamadım, inmiyor ağaçtan beni yatılı gönderirsiniz diye ....’Pensilvanya’dan son Türk dönene kadar inmem ‘ diyor...akiller ağacın altında ‘Samanyolu’ şarkısını söyleyip sallanıyorlar, bu arada Prof. Eser Karakaş Mehtap TV izleyicilerinden 390‘ıncı defa müsaade isteyip sünnetlerde ‘Türk’ü kaldıralım diye rica ediyor ,artık bu kadarı fazla geliyor bana, Türk’ü kaldırırsak kimi sünnet edeceğiz, kim sünnet olurken ‘Yaşasın Cumhuriyet’ diye bağıracak , sonra bu Cumhuriyet nasıl ayakta kalır ha , görmüyor musun diye bağırıyorum Eser Hoca’ya , Mehmet Altan elinde renkli gazozu koşarak geliyor arkadaşı Karakaş’ı elimden kurtarmak için bardağı tutmamı rica ediyor , beni salak zannediyor sen tut şunu ben kurtarayım , kimse yemez, bu da Mehmet Altan’ın büyümüş hali !<
Ter içinde uyandım.
Bu rüyam da kayda geçsin
Sevgiyle
NECEF UĞURLU /[email protected]