Duygu Bal'dan konuşulacak açıklamalar!
Eski milli sporcu Duygu Bal, voleybol sahalarından film setlerine geçiş yaptı.
Duygu Bal, hem kariyerindeki bu sıra dışı değişikliği hem de
güzellik ve form sırlarını Womens Fitness
dergisine anlattı.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
- 16 yıllık profesyonel spor (voleybol) hayatını 2 sene
önce noktalayan ve yeni bir kariyer oluşturma mücadelesi veren,
hayatın zorluklarına tek başına göğüs germeye çalışan biriyim.
Voleybola başlama hikayeniz nedir?
- 10 yaşındaydım; ailem, komşularımız ve öğretmenlerim sık sık
fiziğimin spora çok uygun olduğunu söylüyordu. Onların sayesinde
spor okuluna kayıt olup voleybolla tanıştım. Spor maceram da
böylece başlamış oldu.
Başka sporlar da yapıyor musunuz?
- Spor benim için su içmek gibi... Yaşamımda önemini yitirmeyecek
yegane şey fitness. Sıklıkla fitness yapıyorum, arada skydiving
gibi ekstrem sporları deniyorum.
Geçmişte Fenerbahçe’de oynadığınızı biliyoruz, bu süreci ve
tecrübeyi bize anlatır mısınız?
- Fenerbahçe, benim Vakıfbank’tan sonra Türkiye’de oynamak
istediğim tek kulüptü. Gerçi önce İtalya’ya transfer oldum,
sonrasında da kısmet İtalya’dan Fenerbahçe’ye gelmekmiş. Fenerbahçe
en büyük hayalim olduğu için sözleşmeyi bile okumadan kabul ettim.
Belki diğer tercihler, beni bugün kişisel olarak daha başarılı
kılardı. Ancak ben hep hislerim ve hayallerimin peşinden giden
biriyimdir. Bu konuda da öyle yaptım ve hiç pişmanlık duymadım.
Başka nerelerde oynadınız?
- Birçok önemli takımda yer aldım. Emlak TOKİ, Vakıfbank, İtalya
Riso Scotti, Fenerbahçe...
PAYLAŞMAK VARLIKTA DEĞİL YOKLUKTA
MAKBUL
“Survivor”a katıldıktan sonra tüm Türkiye’nin tanıdığı bir
isim oldunuz. Yarışmanın size kattığı şeyler nelerdir, orada neler
yaşadınız?
- “Survivor”, güzel bir kişilik testi... Ada hayatı çok
zor; üşüyerek uyumak, enerjisiz, bitik halde oyunları kazanmaya
çalışmak, kaybetmenin verdiği ekstra açlık duygusunun yanına bir de
ada hayatı eklenince her şey değişiyor. Demek istediğim şey,
stratejilerle “Survivor”a gidilmez, aç kaldığın zaman er ya da geç
kişiliğin ortaya çıkıyor. Orada ne kadar sabırlısın, açlıkla nasıl
mücadele ediyorsun, bu koşullar altında başka insanlarla iletişimin
nasıl, bunu öğreniyorsun. Ben kendi dünyamda da hümanist bir
kişiliğe sahip olduğum için orada da bu huyumdan vazgeçmedim.
Paylaşmak, varlıkta değil yoklukta makbuldür. Sonrasında normal
yaşamıma adapte olmak 1 ay sürdü. İlkel kalmak insana daha cazip
geliyor. Tanınmak kısmına gelince, herkes tarafından tanınır olmak
biraz garip, ben aslında çok çekingen biriyim. Fakat insanlarla
iletişimi seviyorum.
Her insanın hayatında bir dönüm noktası vardır. Size göre
hayatınızın dönüm noktası nedir?
- İtalya’dan Fenerbahçe’ye gelişim... Bana o dönem hayatımdaki en
güzel başarıyı (Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu) ve en büyük
aşkı yaşattı. Bu nedenle Fenerbahçe’ye evlat gibi bağlıyım,
kopamıyorum ve uğuruna hâlâ çok inanıyorum.
Maça çıkmadan önce yaptığınız bir ritüel, dua veya uğuruna
inandığınız bir şey var mıydı?
- Uğuruna inandığım tek şey, dualardır. Maça çıkmadan 7 kere Ayetel
Kursi’yi okurdum. Onun dışında maç sabahı yaptığım kişisel bakımım
ve makyajım da en iyi motivasyonumdu.
VOLEYBOLCU OLMASAM KONSERVATUVAR
OKURDUM
Milli voleybolcu olmasaydınız ne olmak isterdiniz?
- Milli voleybolcu olmasaydım konservatuvar ya da güzel sanatlar
okumak, o alanda kendimi geliştirmek isterdim. Fakat benim
voleybolu bıraktıktan sonra ne olmak istediğim sorulursa, işletmeci
diyebilirim. Hizmet sektörünü çok seviyorum.
Uzun boyunuz ve fit vücudunuzla dikkat çekiyorsunuz. Hiç
mankenlik yapmayı düşündünüz mü ya da bunun için teklif geldi
mi?
- Teşekkür ederim. Küçükken, evin koridorunda güzellik
yarışmalarına katılanların taklidini yapar, onlar gibi yürümeye
çalışırdım. Kendimi voleybola adamasam, mankenliği keyifle
yapardım. Hâlâ da o işi yapmamı söyleyen tanıdıklarım var
gerçi...
En son Cem Yılmaz’ın “Ali Baba ve 7 Cüceler” filminde
oynadınız. Bu süreç nasıl gelişti? Oyunculuğu sevdiniz mi, devam
edecek misiniz?
- Müthiş bir deneyimdi. Özellikle ilk deneyimimi Cem Yılmaz ve
ekibiyle yaşamak en büyük şansımdı. Çok keyifli, bol kahkahalı bir
setti. Çok küçük bir rolüm vardı gerçi ama beni o role düşünüp
“Oynamak ister misin?” diye sormaları
bile onore ediciydi. Oyunculuk, sporculuktan çok daha zor bir şey,
bunu gördüm. Bana uygun rollerde yer almak, bu yolda devam etmek
isterim tabii ki.
Şu dönemde yaptığınız başka bir iş var mı?
- Bazı TV projeleriyle ilgili görüşmelerim sürüyor. Aynı zamanda
işletme ve hizmet sektörü üzerine bazı eğitimlere başlayacağım.
Sporcuların beslenme düzenine özen gösterdiğini biliyoruz.
Peki, sizin bir günlük beslenme düzeniniz nasıl, ne yer ne
içersiniz?
- Sporcular, beslenme ve uykuyu çok iyi senkronize etmeli. Ben
yıllardır kahvaltıyı atlamadım. Mutlaka her sabah, çift yumurta
beyazından sebzeli, otlu ve peynirli yağsız omlet yerim. Günde 2
fincan kahve yeterlidir. Öğlen ve akşam yemeklerim, sebze ya da
protein (et, tavuk göğüs, balık)
ağırlıklı oluyor, balığı haftanın her günü tüketebilecek kadar çok
seviyorum. Karbonhidrat, hayatımda yok denecek kadar az. Şeker ve
tuz hiç kullanmam fakat bitter çikolata en çok sevdiğim tatlı
kaçamağım.
Aşırıya kaçtığınızda nasıl telafi edersiniz?
- Aşırıya kaçtığım tek şey tatlı olabilir. Onu da 1 hafta ağzıma
tatlı sürmeyerek, kardiyo yapıp su tüketimimi artırarak telafi
ederim.
Cildiniz de çok güzel, uyguladığınız bir kür var
mı?
- Haftada bir gün peeling ve ozon maskesi uyguluyorum. Mutlaka her
gün güneş koruyucu sürerim, göz altı nemlendirmesine önem veririm.
Yüz ve boyun bölgesine de her gece iyi bir temizleme ve
nemlendirici uygular, öyle uyurum.
NE KADAR ÇOK ACI ÇEKİYORSAN O KADAR
AŞIKSIN DEMEKTİR
Hayatınızda özel biri var mı, evlenmeyi düşünüyor
musunuz?
- Hayatımda başımı omuzuna koyup ağlayabileceğim, acımı, derdimi
paylaşabileceğim çok değerli, çok özel insanlar var. Çünkü ben
annemi kaybettikten sonra çok hassaslaştım. O insanlar benim için
olmazsa olmaz. Evliliği tabii ki düşünüyorum ama doğru insanı
tanıdığıma inandıktan sonra...
Aşkın hayatınızdaki yerini sorsak...
- Aşk, bugüne kadar benim “en” önceliğim oldu, sağlığımı bile aşkın
arkasına atabilecek kadar duygusal bağlılıklar yaşıyorum. Ben, bu
durumu bir çeşit sevgi bağımlılığı diye adlandırırım. Aşk tarifi
çok basit bir şey, ne kadar çok acı çekerek ve mutsuz olarak
sevmeye devam ediyorsan o kadar aşıksın. Acısız aşk olmaz der ünlü
düşünürler.
Son olarak yeni projelerinizden bahseder
misiniz?
- Sürpriz TV projelerim var, yeni formatlar hazırlıyorum. Ne kadar
hayata geçer bilemem tabii... Bunları planlarken beni aniden başka
bir ülkede yaşamaya başlamış olarak da bulabilirsiniz!
BENİM “ASLA”M YOKTUR HEP AFFEDERİM, BU
BENİM AHMAKLIĞIM
Hayatta asla “hayır” diyemeyeceğiniz şey
nedir?
- Spor ve klasik otomobil tutkunuyum, çocukluğumdan beri beni en
çok heyecanlandıran şeyler otomobiller ve otomobil kullanmak
oldu.
Ya hayatta asla affedemeyeceğiniz şey?
- Nankörlük ve vicdansızlık... Benim aslam yoktur, hep affederim.
Düşmanım da yoktur, kötüye de acır üzülürüm, hemen kimbilir ne
sorunu var diye düşünürüm. Fakat bu benim ahmaklığım. Artık elbette
noktayı koyuyorum. Hayat ve insanlar, huylarımızı güzel
törpülüyorlar...,