Öncel Öziçer yazdı: 'Dedikodular ve gerçekler'

"... İçimden 'Saçmalamayın, kadının askısı kaymış işte, ne yapsın? Tabii ki iş kazası' demek geliyor. Ama ben artık gösteri dünyasının yıldızlarıyla ilgili bu tür yorumları yaparken bilmiş bilmiş konuşmama kararı aldım."

Öncel Öziçer yazdı: 'Dedikodular ve gerçekler'
Dedikodular ve gerçekler


Çağla Şıkel'in canlı yayında elbisesinin askısı düştü, memişi göründü.
Bazıları da çıktı, bunun reyting için özellikle yapıldığını iddia etti.
Sosyal medyada yorumların ipinin ucu kaçınca da Şıkel'in eşi Emre Altuğ bu duruma isyan ederek bunları söyleyenleri "Allah'a havale" etti.
(Öncelikle şu söyleyeyim: Ne var yani hiç mi meme görmediniz? Sizin memeniz yok mu? Allah kadına da erkeğe de vermiş işte.. Kadınınkinin yağ dokusunu biraz daha bol tutmuş, bir de biberon opsiyonu koymuş, tek fark o.... Ne çok anlam yüklüyorsunuz o iki tepeciğe?... Neyse...)
Normal şartlarda bu durumda ben de "Saçmalamayın bunun nesi reklam, nesi reyting?" derdim. Ama şimdi "Bilemem, olabilir de olmayabilir de" diyorum. Nedenini açıklayacağım..

Öncel Öziçer yazdı: 'Dedikodular ve gerçekler'

Bir kere internette dönen o görüntüleri ben de izledim. Kadın gayet normal dans ediyor, fır fır dönüyor o sırada kullanması en zor elbise kesimine ait askılarından biri pat diye düşüyor!
Çok zordur o kesim elbiseyi taşımak... Sürekli dik duracaksın, azıcık sağa sola hareket ettiğinde ya da eğildiğinde omuzlardan biri hop hemen aşağıda...
Yine bazıları diyor ki; kadın kısmı elbisesi ne zaman üzerinden kayacak, eteği ne zaman açılacak, bunu hisseder ve refleks olarak önlemini alır.
Benim de en korktuğum şeylerden biridir mesela; yolda giderken ters bir rüzgarla eteğin havalanması...
Hep de denk gelir, ne zaman İzmir'in deli Lodos'u esse ben sokağa elbise veya etekle çıkmış olurum.
Yolda sürekli rüzgarı kollarım, aklım etekte, ellerim tetikte...
Rüzgar daha 'vuu' demeden ben iki taraftan eteğe yapışırım.
Ama işte bunun eli kolu dolu olarak eve dönüşü de var.
Yani ne kadar dikkat edersen et, bazen o etek başına geçip mabadın ay parçası gibi sokağı aydınlatabiliyor. Kaza işte, adı üstünde...


Neyse dönelim Çağla'nın memiş görüntüsüne... İçimden "Saçmalamayın, kadının askısı kaymış işte, ne yapsın? Tabii ki iş kazası" demek geliyor.
Ama ben artık gösteri dünyasının yıldızlarıyla ilgili bu tür yorumları yaparken bilmiş bilmiş konuşmama kararı aldım.
Çünkü özellikle bu yaz bazı haberlere yorum yaparken çok yanıldım.
Bu haberler aldatma-aldatılma üzerineydi ve ben çok büyük tepki gösterdim.
Ki gönül bu, kime ne zaman kayacağı belli olmaz, hepimiz insanız, yargıladığımdan değil  ama malum haberlerin kahramanlarını o iddialara bir türlü yakıştıramamıştım.
"Olmaz öyle şey, utanmıyor musunuz evli barklı insanlara çamur atmaya, ayıp ayıp" dedim.
Gerçekten dedikodulara hiç prim vermedim. O insanlar sanki babamın oğluymuş gibi savundum da savundum.


Fakat sonradan işin aslını bir öğrendim ki meğer gerçekten çekirdekten reçel yapan yapanaymış!
Gönül işlerinde kolay kolay kül yutmayan beni bile kandırmışlar.
Enayi gibi bu köşede onları savunmuşum.


İnanın çok zoruma gitti.
O yüzden artık şov dünyasından gelen haberlere 'yok artık daha neler?!' demeden önce biraz bekleyeceğim.
Nasıl olsa iki kişinin bildiği hiçbir zaman sır olarak kalmıyor.
Sır dediğin şey ne yapıyor ediyor yolunu bulan su gibi saklandığı yerden gün yüzüne çıkıyor.
Ateş olmayan yerden de duman, öyle kolay kolay tütmüyor... muş!

*****

Engin mevzusu sıktı


Bence artık "Engin Altan Düzyatan sosyeteye girdi, sınıf atladı, düğünlerde boy göstermeye başladı vs." başlıklarına bir son verelim.

Öncel Öziçer yazdı: 'Dedikodular ve gerçekler' - Resim : 2

Tamam yeter, anladık... Adam başka kulvara geçti, tarz değiştirdi.
O cool duruşlu, bohem tipli adam gitti yerine smokinli salon erkeği geldi.
Ayrıca adam Çırağan'da düğüne gitmiş... Deniz şortu, şıpıdık terlikle gidecek hali yoktu
Belki eski tipi ona daha çok yakıştırıyorduk, bu yeni cilalı modu benimseyemedik falan ama artık yeter.
Adamın belki de özü buydu... Diğer hafif hırpani kılıklar zorlamaydı, ne biliyoruz?
Zaman zaman biz hiç mi tarz değiştirmek istemiyoruz?
Hayat aynı tişört aynı pantolonla geçmez. O da hayatın farklı bir renk paletine geçti, yeter kapatalım bu mevzuyu... Sıktı!

*****

Son yıllardaki favori oyuncum


Kış gecelerimin en önemli eğlencelerinden biri dizi izlemekti ama artık değil.
En son büyük keyifle izlediğim Türk dizisi Kuzey-Güney'di... Ha, sonra bir de Kayıp'ı sevdim.
Ama son zamanlarda boynum bükük... Şöyle gözlerime layık bir dizi bulamıyorum çünkü.
Tamam takip ettiğim ve bayıldığım yabancı dizilerim sürü kıyamet ama insan kendi topraklarının hikayesini de istiyor yahu!
Bu sezon 'Benim Adım Gültepe'den çok umutluydum ama kaydettiğim ilk bölümü bir türlü bitiremedim.
Bütün iyi niyetimle başlıyorum ama 30 dakikadan sonra kim kimdi, bu hikaye nedir, ne anlatır, kaç kişinin hikayesidir beynim yandı, yoruldum, sonunu getiremedim.

Sonra "Bana Artık Hicran De" isimli diziye bir bakayım dedim.
Allahaşkına sayın yapımcılar size bir şey soracağım, bu isimleri çok mu arıyorsunuz?
Hani bir tane daha vardı böyle, geçmiş zaman olur ki mi, öyle bir geçen zaman mı, nedir? Bilmece gibi kimse söyleyemezdi...
Bu da onun gibi.. Birine bu diziden bahsedeceğim ya da sosyal medyada bir yorum yazacağım diyelim benim adım hicran diyorum, adımı hicran koy diyorum, hicran yarası diyorum ama bir türlü doğrusu aklıma gelmiyor.

Bu bir pazarlama taktiği demesin hiç kimse... Ne yani ismi böyle abuk sabuk diye herkes ekran karşısına mı toplanacak?
Kurt Seyid ve Shura da öyle, akılda kalmayan ve yazılamayan bir isme sahip mesela... Şu anda bile doğru mu yazdım bilmiyorum.


Bir de diyelim insan bu uzun isimli dizilerle ilgili sosyal medyada olumlu bir şey paylaşacak... "Aman", diyorsun "Neydi bunu adı? Şimdi kim uğraşacak doğrusunu yazmak için?", vazgeçiyorsun...
Neyse işte bu içinden Hicran geçen diziyi de açıkçası sadece arada Nadir Sarıbacak'ı izlemek için takip ediyorum. Keşke rolü daha çok olsa...
O bence son yılların en yetenekli, izleyiciye istediği duyguyu en direkt geçiren oyuncusu.
Komedi de oynuyor, dram da...
"İstanbul'un Altınları"nda çok gülüyordum yarattığı karaktere...
Sonra TRT 1'de yayınlanan Şubat isimli dizide bir kez daha hayran oldum kendisine...

Öncel Öziçer yazdı: 'Dedikodular ve gerçekler' - Resim : 3

2009'da Uzak İhtimal'deki rolüyle Adana Altın Koza,  İstanbul Film Festivali ve daha bir çok festivalde En İyi Erkek Oyuncu ödülü almış bir isim o...
Hicran'da (uzun uzun yazamayacağım o saçma ismi) yine iki bölümde adeta oynamadı döktürdü. Üstelik o kısacak rolünde.

Açıkçası dizide pek bir numara yok...
En azından şimdilik. Doğru düzgün diyalog yok bir kere. Olanlar da pek klişe, pek zayıf...
Sürekli müzik... İki bölümdür adeta enstrümantal dizi izledik. Sıkıcıydı.
Hikayeyi nasıl 90'ar dakikalık 110 bölüme uzatırız derken binilen dalı kesmek böyle bir şey oluyor herhalde...

Neyse dediğim gibi sadece Sarıbacak için bu diziye şöyle bir bakın derim.
Aslında her dizi tutsa keşke... Onca set işçisinin "sezonu bağladım" sevinci ve umudu yarım kalmasa... Ah keşke!

Öncel ÖZİÇER