Semih Saygıner: 'Anlatmazsam çatlardım'

Dünya Bilardo Şampiyonu ve kendine ait 42 vuruş tekniğiyle uluslararası arenada ‘Mr. Magic’ olarak anılan Semih Saygıner, artık stand-up yapıyor…

Semih Saygıner: 'Anlatmazsam çatlardım'
Klasik soruyla başlayalım, bilardoya nasıl başladınız, ilk oyununuzu hatırlıyor musunuz?
14 yaşımda, bir trafik kazasında ailemi kaybettim... 16 yaşımda da bilardoyla tanıştım. İlk kez, İlker isminde bir arkadaşım götürdü beni bilardo salonuna. O zaman kahvehanelerde oynanıyordu ve 18 yaşından küçüklerin girmesi yasaktı. Kahvehanenin sahibini tanıdığı için bize iltimas geçtiler. İlker beni çok yetenekli buldu. Hatta “İlk defa oynamıyorsun oğlum. Sen beni mi kandırıyorsun?” dedi. Takdir görmek hoşuma gitti ve oyunu çok sevdim. Üç tane top, koca bir masa; kafa yordum ve kendimi geliştirdim. Tabii insanların beni becerikli bulması, çok kısa zamanda ilerlememde etken oldu.

İşin buraya varacağını tahmin ettiniz mi?
O dönem usta oyuncular vardı, onları seyretmeye gittik. Hepsi meslek sahibi insanlar. Herhalde o yıllarda meslek sahibi olma şartı aranıyordu. Kimi tanıştırsalar, Manifaturacı Kemal, Eczacı Hasan, Kâğıtçı İbo… Bilardocu Ahmet diye biri yok; çünkü bilardoculuk bir meslek değil. İş güç sahibi olmayan tek bendim. Bir süre sonra onları yenmeye başlayınca, çok hırs yaptılar. Her gün üç dört maç yapmak istediler. İşe gitmiyorlar, ben de o ara işteymişim haberim yok. Ben sadece vakit geçiriyoruz zannediyorum. Derken şampiyonalara katıldım. Hiçbir zaman da planlamadım. Hedeflerimi hep bulunduğum duruma göre koydum. 1992’ye kadar “Dünya şampiyonu olacağım” demedim ama o yıl karar verdim ve 1994’te de dünya kupasını kazandım.

Dünya kupasıyla ‘Mr. Magic’ unvanını da kazandınız. Neden Mr. Magic dediler?
Kimsenin denemediklerini denediğim için. “Siz hâlâ annenizin deterjanını mı kullanıyorsunuz?” diye soran reklamdaki gibi, onlar hâlâ ‘annelerinin tekniğiyle’ oynuyordu… O masanın içinde kalan karanlık bir bölge var. Oraya hiç girmemişler, hep korkmuşlar. Sistemde devam ettirmişler. Dünya bilardosunda averajlar belli seviyelerdeydi, benim getirdiğim tekniklerden sonra uçtu. Bunda tevazu gösteremeyeceğim. O güne kadar görmedikleri ve ‘imkânsız’ dedikleri teknikler onlara sihir gibi geldi. 

ZAMANI GELİNCE ANLATACAĞIM

Bilardo deyince hep sizin adınız telaffuz ediliyor. Ülkemizde başka başarılar yaşanmadı mı?

Çok başarılı arkadaşlarımız var. Tayfun Taşdemir, Murat Naci Çoklu, Adnan Yüksel, Lütfü Çenet… Birkaç arkadaşımız daha var. Gerçekten bu arkadaşlarımız son derece başarılı performanslar sergilediler. Dünya klasmanında çok üst düzey yerlere geldiler. Fakat bunu tanıtacak, anlatacak olan federasyondur. Siz kendi kendinize oynayıp kendi kendinize kavrulursanız hiç kimsenin sizden haberi olmaz. O başarılar gelecek nesillere bir fayda da sağlamaz. Bilardoya başladığım dönemde federasyon yoktu. Federasyonun 1993’te başlayan kurulma aşamasında çok ciddi çalışmalarım var. Dikkat çekmek adına, televizyonlara, gazetelere gittim “Bilardo öyle bildiğiniz gibi bir şey değildir, bir spordur” diye anlattım. Sonrasında federasyonun devam etmesi gerekirdi, etmedi. O yüzden 2007’de federasyonla yollarımı ayırdım. O günden beri resmi turnuvalarda oynamıyorum. Burnu büyüklük yaptığımdan değil, bir gün yeri ve zamanı geldiğinde neler yaşadığımı anlatacağım. Anlattığım zaman da “Vay be, bu adam bunları mı yaşamış!” diyecek. Evet, yaşadım.

Bilardoyu spor olarak nasıl tanımlarsınız?
Bir enstrüman kullanıyoruz. O enstrümanı kullanabilecek kas hâkimiyetiniz olmalı ki doğru açıları, doğru pozisyonları bulun. Yürümek, gün içinde en çok yaptığımız şey. Maalesef yürürken bile kaslarına doğru düzgün hâkim olamayan insan “Ben de vururum” diyor. Öyle değil. Bacak kasınız dâhil bütün kaslarınıza hâkim olacaksınız. Bacakla mı vuruyorum hayır ama bacak kasıma da omuz kasıma da gözlerime de emir vereceğim. Masada topun yerini değiştirmek bilardo oynamak değil. Ama bizim gibi ülkelerde pek severiz küçümsemeyi. Biz bahane kültüründe dünya şampiyonuyuz. İş üretmekten çok bahane üretmeyi severiz.

YAVAŞ DEĞİL, ‘ÇAT’ DİYE ÖLECEĞİM

Bilardoda jübile yapmak var mıdır?

Belli bir yaştan sonra tabii ki zorlaşıyor ama kendinize ne kadar baktığınızla ilgili. Sağlık sıhhat devam ederse 65 yaşıma kadar oynarım. Bıraktığımı zannedenler var ama bırakmadım devam ediyorum. Sadece bilardo yapmıyorum, yanında birçok şey daha yapıyorum. Benim düşüncem bir şeyler yapmayı bıraktığın zaman ölmeye başlıyorsun. Benim amacım ölmeye başlamadan, ‘çat’ diye ölmek.

‘Masamda Birikmiş Hikâyeler’ anılarınızı anlattığınız tek kişilik bir oyun aslında. Neden kitap yapmak yerine oyun haline getirdiniz?
Yazamazdım çünkü o karakterleri oynuyor olmanız lazım. Mevcut alfabeyle değil Kiril alfabesiyle bile yazamazdım. Bir biyografi ama esprili bir dille başımdan geçenleri sözlü bir şekilde aktarıyorum sahnede. Başlangıç aşaması da bilinçli bir şekilde olmadı. Dünyanın her yerinde bilardo masası başında hikâyeler anlatıyordum. Yavaş yavaş insanlar daha çok hikâye duymak istedi. Baktım bir ara topa vuramaz oldum, hikâye anlatmaktan. O zaman dedim ki bu güzel bir şey, insanlar bundan keyif alıyor. Önce üniversitelerde öğrencilere performans sergiledim, baktım yine tepkiler olumlu. O zaman dedim ki, “Tamamdır. Ben bunu sahneye taşımalıyım”. O hikâyeleri bilerek biriktirmedim. Zaman içinde o kadar birikti ki anlatmasam çatlardım zaten. İzleyenlerin en çok şaşırdığı nokta mizahi bir anlatımla karşılarında olmam. “Bu adam ciddi değil miydi ya” diye gibi bir algı var. Dünya Şampiyonası oynarken izlemişler beni, o sırada sırıtacak halim yok ya. Günlük hayatımda gülen eğlenen hayatı ti’ye alan bir adamım.

BEĞENMEYEN DİNLEMESİN

Bir Türk sanat müziği albümü çıkardınız. Yeni albüm projeniz var mı?

Şu anda yok. Albüm yapma sebebim bu sektörde ben de varım demek değildi. Şarkı söylemeyi sevdiğim için yaptım. Bana göre insan güzel olduğunu düşündüğü bir şeyi paylaşmak isteyebilir, bu en doğal hakkı. Çok eleştiri de aldım ama ben herkes beğenecek iddiasıyla çıkarmadım bu albümü; sadece insanların beğenisine sundum. 

PINAR HİÇDURMAZ / AKŞAM İNTERNET SİTESİ


Konular Röportaj