Ali Taran;'Ayşe Kız' markası yolda
Reklamcı Ali Taran, geçtiğimiz temmuzda evlendiği gazeteci-şarkıcı eşi Ayşe Özyılmazel için, 'Ayşe Kız' adında bir marka yaratmak amacıyla kolları sıvadı
Yağmur hızını artırmış, akşam çökmeye başlamıştı... Beyrouth Cafe, yeni bir gecenin sürprizlerine hazırlanıyordu. Bir baktım ki kapıdan Ayşe ile Ali giriyor. ‘Bizim kız’ ile ‘bizim oğlan’ el eleler yine... Benim için de sürprizlerle dolu bir gece başlıyordu. Gazetecilik içgüdümle önce haberin ‘flaş’ını vereyim size: Ali Taran ilk kez kendi televizyon programına başlamayı planlıyor. Detayları merak ettirmek için affınıza sığınarak yine yemek masamıza döneceğim.
'KARIM TRAFİĞİ DÜZELTİR'
O gün Ayşe
ehliyetini almış, onu kutlamaya gelmişler. “İstanbul trafiğinin
çekeceği var” diyorum tüm densizliğimle. “Benim karım İstanbul
trafiğini bile düzeltir” demez mi Ali Taran. Anladığım kadarıyla
Ali Ayşe’ye biraz daha âşık olmuş. İstanbul trafiğini bile
düzelteceğine inandığına göre...
Ayşe ile Ali evlendikleri ilk günden beri sadece özel yaşamlarıyla gündemdeydi. Oysa biri reklam dünyasının efsanesi, diğeri gazeteciliği ve şarkıcılığıyla kendini kanıtlamış genç bir kadındı. Artık ürettiklerini konuşmanın zamanı gelmişti. Ali Taran bir Ayşe Özyılmazel markası yaratmak için kolları sıvamış. Onun kariyeri için yeni bir rapor hazırlamış, yepyeni bir marka stratejisi belirlemiş. Ayşe Özyılmazel yeni dönemde, yeni şarkılarıyla kocasının yarattığı ‘Ayşe Kız’ markasının yıldızı olmayı planlıyor.
Çok şanslı kız Ayşe... Beş kuruş bilet parası harcamadan Türkiye’nin en zeki stand-up’çılarından biriyle paylaşıyor hayatını. Ali’yle biraz konuşup ona hayran kalmayacak, anlattıklarından etkilenmeyecek az insan vardır. Ruhunda isyankâr bir stand-up’çı taşıyor.
'CEM BİR PROFESYONEL!'
Cem Yılmaz’ın
reklamlarının arkasındaki yaratıcı güç olarak da anılmıştı uzun
süre. “Doğru söyle sen mi yazıyordun Cem’in sahne gösterilerini?”
diyorum. Tek kaşını kaldırıp “Yok öyle bir şey! Ben sadece onun
reklam filmlerinin formatlarını hazırladım” diye yanıt veriyor.
“Cem senden etkilenmiş olamaz mı?” diye sorduğumda da benzer bir cevap alıyorum: “Hayır; Cem her kelimesini kendi yazar. İnanılmaz bir profesyoneldir. Düşünce disiplininden bir an olsun taviz vermez!”
YA FİLM GERÇEK OLURSA?
‘Etkilenmemek için
hiç film seyretmediği ve kitap okumadığı’ efsanesini doğrulattım
Ali’ye. İzlediği ve okuduğu olaylara o kadar kaptırıyormuş ki
kendini, “Benim de başıma gelir mi?” diye paniğe kapılıyormuş.
En son izlediği filmin adı Simone. Filmdeki yönetmeni canlandıran karakter, ilhamını ve yeteneğini kaybetmiş. Ali filmdeki tipin kendisiyle aynı gözlüğü taktığını görüp kıllanırken, karakterin adının Taransky olduğunu öğrenmesin mi? Film kopmuş kafasında...
VE KARŞINIZDA ALİ TARAN
İşte Ali’den
kaptığım bomba haber: Ali Taran, jüri üyesi olarak bıraktığı
sahalara başrol oyuncusu olarak geri dönmeyi planlıyor. Hem de
muhteşem bir format ve kendi programıyla...
Televizyonun olmayan tozunu yuttu ya, tutmayın artık onu! Yapmak istediklerini anlatınca ağzım açık ayran budalası gibi dinledim onu ve olaya bayıldım. İçeriğini yazmamam için verdiği gözdağından sonra, susma hakkımı kullanıyorum. Sadece programın adını vereyim size: ‘Ve karşınızda Ali Taran...’
İsme bir bakın, ne kadar iddialı olduğunu tahmin edin. Bu konuda size aktarabileceğim son bir tüyo daha var. Ali Taran’ın kendisiyle bile kafa bulacağı bir şov olacak bu...
'KENDİ RENGİNİ YARATMALISIN!'
Masada
otururken dikkatimi çekti; Ali bazen kahkahalar atıyor, sonra
aniden dalıp gidiyor. Ruh hali öyle çabuk değişiyor ki, kelimenin
tam anlamıyla ‘moody’ biri.
Beni çok etkileyen bir anısını anlattı. Annesi de, babası da öğretmenmiş. Sanat tarihi ve resim hocası olan babası Selahattin Taran bir gün ona, “Bak Ali, tüpten çıkan rengi hiçbir zaman kullanma. O, başkasının rengidir. Sen kendi rengini kendin yaratmalısın” demiş.
Bana kalırsa Ali Taran efsanesinin ve yaratıcılığının altında bu sözler yatıyor. Pek çok kişi masallarla büyürken, babası Aile’ye uyumadan önce İnce Memed’i okurmuş. Farkı, çocukluk yıllarından başlıyor.
'AŞKTAN SIRILSIKLAMIZ'
Ayşe ve Ali’yle güzel
bir gece geçirdik. Ali, Beyrouth Cafe’nin dönerine bayıldı.
Kavacık’ta Bayramoğlu isimli bir dönercisi varmış. Bir de onun
dönerini tatmalıymışız. Kavacık’ta buluşmak için sözleştik. Masadan
kalkarlarken, “Bir şemsiye getirin” dedim bizim çocuklara. “Gerek
yok” dedi Ali, “Biz zaten aşktan sırılsıklamız. Yağmur bizi
ıslatamaz.”
İzzet ÇAPA