Demet Evgar- Emre Karayel ikilisi konuştu
Muhteşem ikili Demet Evgar ve Emre Karayel’in hayat verdiği “1 Erkek 1 Kadın” projesi tüm hızıyla devam ediyor...
DEMET EVGAR: EGO KÖTÜ KOLESTEROL GİBİ, FAZLASI ADAMI
ÖLDÜRÜR
Manisa’da sahneye ilk çıktığınız gün, tüm bunların olacağını
öngörmüş
müydünüz?
- Hiçbir öngörü ve beklentiyle işe başlamadım. Sadece bu işi yapmak
istediğimi net olarak biliyordum. Sahneye çıkmadan önce de hep bunu
yapmak istediğimi hissetmiştim. Sahneye çıktığınızda size
başkasının hislerine dokunabilmek için bir kuvvet ve bir şans
verildiğini anlıyorsunuz. Bu da ayrı bir sorumluluk yüklüyor.
Safkan tiyatroculuk var sizde, Tiyatro Kılçık döneminde
oyun da yazıyormuşsunuz…
- Konservatuarda Tiyatro Kılçık adında bir tiyatro kurmuştuk. Uzun
yıllardan sonra yapılan bar tiyatroların ilklerindendir aslında.
Cenk Tunalı, Ufuk Özkan, Orçun Kaptan’la birlikte çok keyifli
oyunlar yazdık o dönem. Ancak kendime yazar demem zor açıkçası.
Tiyatro oyunculuğun hangi mertebesidir
sizce?
- Mertebesini bilmem de, oyuncunun eteğindeki taşları döktüğü
yerdir diyebilirim.
SAMİMİ VE GERÇEK OLUŞUMUZ SEVİLDİ
Gelelim “1 Erkek 1 Kadın”a, özellikle şehirli kadın ve erkekler bu
dizinin müptelası. Sizce başarının temel sebepleri
neler?
- Dizinin başarısının en önemli nedenlerinden biri samimi ve
gerçeklik duygusunu iyi veriyor oluşu bence. Tek plan çekiyor
olmamız o gerçeklik duygusu yaratıyor. İzleyici sanki o mekandaki
üçüncü kişiymiş gibi izliyor diziyi. Bu da kendinden bir şeyler
bulmasına ve diziye bağlanmasına neden oluyor. Biz tamamen gerçeği,
gerçekte insanların ilişkilerinde ve hayatlarında yaşadıklarını
anlattığımız için de samimi geliyor bu iş. Dizinin türü komedi
olmasına rağmen duygusal sahnelerimiz de oldu. Zeynep’in bebeğini
düşürmesi, Ozan’ın babaannesinin ölümü, geçen sezonun sonunda Ozan
ve Zeynep’in ayrılması gibi… Senaryonun etkisi de çok önemli tabii,
çok rahat doğaçlama yapabileceğimiz bir şekilde yazılmasaydı zevki
bu kadar çıkar mıydı bilemiyorum. Farklı bir iş, hem senaryosuyla,
hem rejisiyle… Nerede, ne zaman, ne şekilde yaşıyorlarsa yaşasınlar
kadın yine aynı kadın, erkek yine aynı erkek. Zaman ya da mekan
insanların tepkilerini, karakterlerini temelde değiştirmiyor
aslında. O yüzden hedef kitlemiz oldukça geniş. 20 yaşındaki
üniversite öğrencisi de bizi kendinden bir şeyler bularak izliyor,
65 yaşındaki çift de.
Dijital platformdan ulusal kanala geçtiniz. Yenilikler var
mı?
- Evet artık cuma ve cumartesi akşamları 23.15’te Star’dayız.
Ulusal bir kanalda daha çok insana ulaşabilmek bizi çok mutlu
ediyor. Genel yönetmenimiz Müge Turalı dizimizi deneyimli bir
reklam yönetmeni olan Hakan Yakıcı’ya teslim etti. Hakan’ın
enerjisi, espri anlayışı bizi çok pozitif etkiliyor.
EMRE’YLE KONUŞMADAN GÖZLERLE
ANLAŞIYORUZ
Bize biraz Zeynep’ten bahseder misiniz?
- Zeynep karakteri deli dolu, hissettiği her duyguyu sonuna kadar
gösteren, yeri geldiğinde çok akıllı yeri geldiğinde saf, hayattan
keyif almayı bilen, duygusal, aşık bir kadın. Ozan, ayakları yere
basan bir karakter, Zeynep’i uçuk kaçık bir kadın olarak görüyoruz
ama Ozan hayatta, Zeynep yaşadığı ilişkide ayaklarını yere basan
taraf. Ozan bu yönünü hayatındaki her şeyi garantilemek için
kullanıyor, Zeynep ise ilişkisini garantilemek derdinde. Bu kadar
çok evlilik meraklısı olmasının nedeni de bu. Sevdiği insan elinden
kaçmasın, gitmesin istiyor. Sadece toplum baskısı, yaşım geçiyor,
çocuğum olsun diye değil, Ozan’ı kaybetmemek için de evlenmek
istiyor.
Şu hayatın içinde hepimiz sürekli değişim içindeyiz, Zeynep
de sizinle birlikte değişiyor mu? Bu karakterin yolculuğu nasıl
başladı, şimdi nereye doğru gidiyor?
- Zeynep, benim hayatım boyunca gözlemlediğim
kadınların hepsinden bir parça. Zeynep’le birçok ortak özelliğimiz
var ama tamamıyla Zeynep’e benziyorum diyemem. Mesela onun gibi
sosyal medyada takılmıyorum. Bir de ben Zeynep’ten daha çok
arkadaşa sahibim galiba.
Emre Karayel’le çalışmayı anlatır mısınız? Nasıl bir
ikilisiniz?
- Emre çok iyi bir partner öncelikle, birlikte çalışılması çok
rahat biri. Hiç konuşmasak bile gözlerimizle anlaşabiliyoruz. İlk
karşılaştığımızda bu uyumu yakalamıştık aslında biz. Hatta öyle bir
uyum yakalamışız ki ilk günümüzde bir bölümü tamamen
bitirmiştik.
EMRE KARAYEL: BU İŞTE DEMET’LE TUHAF BİR UYUMUMUZ
VAR
“1 Erkek 1 Kadın” çok takip edilen bir dizi oldu, özellikle şehirde
yaşayan çiftler çok sahiplendi diziyi. Bu başarının sebebi nedir
sizce?
- Biz, ikili ilişkilerde oluşan sinerji ve hikayeleri anlatıyoruz.
Ve tabii burada seçilen yol komedi olduğu için sağlam bir çatışma
gerekiyor. Hayatın içine baktığımızda buradakine benzer çatışmaları
gerçek çiftler arasında da görüyoruz. Biz bu çatışma meselesini
keskin bir şekilde büyüterek dizideki karakterlere giydirdik.
Ozan’da Emre Karayel’den izler var mı?
- Adanalı ve Fenerbahçeli oluşumuz tutuyor. Onun dışında cimrilik,
kıskançlık gibi özellikler var, bunlar çatışmaya hizmet eden
büyütülmüş özellikler. Ayrıca bunu ben oynuyorum, tabii ki benden
izler olacak. Sizin röportaja başlarken bahsettiğiniz şehirli erkek
motifi de aslında büyük şehirlerde kalmadı. Kırsal kökenli,
üniversite okumak ya da çalışmak için büyük şehre gelen insanlar
yeni bir profil yarattı. Ozan karakteri bu profili de temsil ediyor
biraz. Ee ben de İstanbul’a sonradan geldim, bundan izler de
bulabilirsiniz bu karakterde.
KİMSE ÇORAP KOLTUĞUN ALTINDA DİYE BOŞANMAZ
Gerçek hayattaki ilişkilerinizde de “1 Erkek 1 Kadın”daki gibi
zaaflarınız var mı?
- Aslında bir ilişkiyi tutturmak ve yürütmek çok zor. Bizim
ülkemizde de artık boşanmalar ve ayrılıklar çoğaldı. Teknoloji
çağındayız ve insanlar yalnızlığa itiliyor. Önlerindeki küçücük
ekrandan dört beş tane tuşa basıp her şeye ulaşabiliyorlar. Geriye
bir tek çocuk sahibi olmak ya da keyif için yapılan sevişmeler
kalıyor. Dolayısıyla ilişkileri var edebilmek çok zor. Bu hepimiz
için geçerli bir çıkmaz. Aşk bitmişse bitmiştir, ama çorabını
koltuğun altına koymaktan da insan boşanmaz be kardeşim. “1 Erkek 1
Kadın”da biz, “Sevmek yetmez” diyoruz. “Sevin ama birbirinizi de
anlayın, dinleyin, paylaşın, saygı gösterin, kavga etmek
istiyorsanız da edin diyoruz. İnsanların bu projeyi sevmesindeki en
büyük nedenlerden biri de içine düştükleri durumların bir komedi
olarak karşılarına çıkması.
Demet Evgar’la enerjiniz çok iyi görünüyor, biraz onunla
çalışmaktan bahseder misiniz?
- Bu iş Demet’siz olmazdı. Bunu çok net söyleyebilirim. Oyuncunun
kendini anlatması ve övmesi tuhaf bir durum, benim hazzettiğim bir
şey de değildir. Ama Demet’le olan kısım hakkında bir yorum
yapabilirim. Bu işte Demet’le tuhaf bir uyumumuz var.
BU İŞE İLK BAŞLADIĞIMDA SOSYAL FOBİ YAŞADIM
Ünlü bir adam olarak egonuzu nasıl dengede
tutuyorsunuz?
- Egosu olmayan sanatçı yoktur. Bence sadece egosunu yönetemeyen
sanatçı vardır. Elbette benim de bir egom var. Yaptığım işin
karşısında saygı görmeyi isterim. Ego bende buna yardımcı olur.
Ünlü olmak için başlamadım bu işe ama bu işi yaparken ünlü
olacağımı biliyordum. Başıma ne geleceğini bilerek yola çıktım. Ben
insan olmanın çok önemli bir erdem olduğunu düşünüyorum. İnsan
olmadan insanı oynayamayacağımın farkındayım. Çevremdeki herkese
elimden geldiğince iyi olmaya çalışıyorum. Elbette egomun
yükseldiği anlar oluyordur ama bir şekilde bunu dengelemeye
çalışıyorum.
Bu durum insanı delirtir, bununla nasıl baş
ediyorsunuz?
- Bu işe başladığım ilk yıllarda bir süre sosyal fobi yaşadım.
Hiçbir yere gidemez oldum. İnsanlar sürekli size bakıyor, merak
ediyor. Bu durum bir süre sonra rahatsız edici olmaya başlıyor.
Artık kimseyi görmemeye başlıyorsun. Göz artık seçmiyor.
Gelecekle ilgili düşleriniz neler, mutlaka yeni planlarınız
vardır?
- 3 Artı Prodüksiyon diye bir yapım şirketimiz var
artık. Burada derdim güzel sinema filmleri yapmak. Bu işi yapmak
isteyen ve kafası çalışan insanlara şans yaratmak gibi bir isteğim
var. Çocuklara yönelik bir şeyler de yapmak istiyorum. Belki
animasyon ya da eski Türk çocuk hikayelerini kullanarak bir proje
hayata geçirebilirim.
KORKUM OLMASA HERHALDE İNSAN OLMAKTAN ÇIKARIM
Egonuzla baş edemediğiniz durumlar oluyor mu?
- Ego kötü kolesterol gibi, olması gerekenin üstünde ise adamı
öldürür.
Şan, şöhret baş döndürücü bir dünya. Bunaldığınız oluyor
mu, korkularınız var mı?
- Şöhret olmak için tek bir adım atmadım. Onu takip eden zehirli
bir hayatım yok yani. Korkum olmazsa insan olmaktan çıkarım
herhalde... Korku, diğeri sevgi olan en temel iki duygudan biridir.
Ama hayatımın genelini kapladığını söyleyemem. Doz doz kullanıyorum
korkuları, çünkü çoğu zaman itici bir güç olduğu da oluyor.
BAŞARIYA DEĞİL AMA BAŞARISIZLIĞA GİDEN NET BİR YOL
BİLİYORUM
Biraz klişe olacak ama yarattığınız karakterin üstünüze yapışıp
kalacağı endişesini yaşıyor musunuz?
- Ben bu noktaya çok farklı tiplemeler oynayarak geldim. Benim işim
oyunculuk, birileri bana bir şey yakıştırırsa onu engelleyebilme
şansım yok. Ben hep şunu söylerim; başarıya giden net bir yol
bilmiyorum ama başarısızlığa giden net bir yol biliyorum. O da
herkesi memnun etmeye çalışmak. Beni bir dönem Zekeriya olarak
çağırdılar, sonra “Allah belanı versin Engin” dediler, şimdi “Ozi”
diyorlar. Ben ise çağrıldığım zaman sadece bakıyorum. Yapabileceğim
bir şey yok.