Engin Altan Düzyatan konuştu

"Arabayı kullanabilecek misin?" repliği, gençler arasında yeni 'ayrılma biçimi' olan Engin Altan: "Bu kibar replik, 'Mert'in kıza direkt olarak 'Git' diyecek gücü olmadığı için kullanılıyor"

Engin Altan Düzyatan konuştu

ANNE BASKISI ALTINDA
Hayırlı olsun, yeni filmin ’Bir Avuç Deniz’ haftaya gösterime girecek... Senden dinlesek, kim kimdir ve nedir esas olay?
Ben ’Mert’ diye bir karakteri oynuyorum. ’Mert’ başarılı bir çocuk... İngiltere’de eğitim alıp Türkiye’ye dönmüş bir işadamı ve kendisine uygun bir kızla birlikte... Fakat annesinin çok baskısı var üzerinde.

Film için "Aşkın, kimsenin göstermeye cesaret edemediği yönünü gözler önüne seriyor" deniyor bir de... Neymiş şu aşkta, kimsenin cesaret edemediği yön?
Aslında çocuk, gerçekten kimsenin yaşamadığı bir aşka cesaret ediyor. Ve o ikinci kıza yöneliyor...

Berrak Tüzünataç’a...
Evet... Berrak ile yaşadıkları aşk, yasak olarak başlamış. Adam son derece matematiksel düşünen biri ama o bile özgür ruha doğru çekiliyor. Bunu gördüğünüzde, "Acaba aşkın öteki yüzü, bir adamda böyle tepkilere yol açabilir mi?" diyoruz. Ama "Öteki yüzü nedir?" diye sorarsanız, bence aşkın bir tane yüzü var, onu da gören ya oluyor, ya olmuyor.

"GİT" DİYECEK GÜCÜ YOK

Bir de kavga sahnesinde diğer kıza, "Arabayı kullanabilecek misin?" diye veda ediyormuşsun. Bu söz, yeni bir ’ayrılma biçimi’ olarak kabul gördü. Ben hâlâ anlamış değilim, neden gençlerin ağzına düştü bu tarif?
O kız yani ’Dilek’, o kadar tatlı ve hayatı yaşamak için o kadar doğru bir kız ki, o kıza daha fazlasını söylemeye gerek yok. Ama "Gitme kal burada" dese, her şeyi unutup kalabilecek kadar çok seviyor çocuğu...

Kız "Ehliyetim yok abi, kalıyorum mecburen" dese ne yapacaksın peki?
Taksi çağıracağım...

Kafaya koymuşsun yani, terk edeceksin zavallıyı...
Bitirilmesi gereken bir ilişki çünkü... Ama bu da çocuğun aslında ’anne kaynaklı’ zayıflığını gösteriyor. Kıza direkt olarak "Git" diyebilecek kadar güçlü değil. Birinden ayrılmak istiyorsanız bunu söylemeniz gerekir. Açıkça, "Ben senden ayrılmak istiyorum. Git artık" dersiniz. Bunu söyleyemiyor işte, kibarca "Arabayı kullanabilir misin?" diye soruyor. Süper bence...

Benim zamanımda en geçerlisi, "Benden daha iyilerini hak ediyorsun hayatım"dı... Peki, bir de filmde, Amerikalı Pearl Jam grubunun ’Indifference’ şarkısını kullanıyormuşsunuz. Senaryoyu bizzat okuyup onay vermişler...
Ben çok ayrıntılarını bilmiyorum ama öyle bir durum var...

Sen, gerçekten de Pearl Jam’in bu filmin senaryosunu okuduğuna inanıyor musun? Çevirip göndermişlerdir...

Canım telif hakkını verir, parasını öderseniz her şarkıyı kullanırsınız... Bana garip gelen grubun ya da solistin oturup memleket aşırı bir hikayeyi okuması!
Onlar okumuyordur da, bin tane menajerleri var, belki biri göz gezdirmiştir. Belki de özellikle bakmışlardır hikayeye...

MUHTARIN SEÇİMİ

Gelelim şu hiç de sinematografik olmayan soyadına... Bir hikayesi mutlaka vardır....
Tabii... Soyadı kanunu çıktığı günlerde dedem ile muhtar küsmüş. Muhtar bizimkine haber yollamış, "Gelsin şu soyadını alsın artık" diye. Dedem de "Ben onun ayağına gitmem" demiş. Dedem pehlivan o zamanlar; sert mizaçlı, 1.90 boyunda bir adam. Süre dolmuş, kayıtlar teslim edilecek... Muhtar kendi koymuş bizim sülalenin soyadını, dedemden esinlenip. Ona göre pehlivan efendi, evinde yan gelip yatıyor! Başındaki ’düz’ü de muhtarın tahmini...

Bir artist ismi olarak sence de biraz riskli değil mi?
Çok insan "Değiştir" dedi... Tarık Abi (Akan) "Böyle artist ismi mi olur? Engin Altan olsun çok daha afili olur" dedi. Ama o da biraz bana eski Yeşilçam gibi geldi. Artık 2011’deyiz... Soyadıyla ’var olmanın’ devri bitti.

ÇOK KURALLI YETİŞTİRİLDİK DİZİDE OYNAMAMIZ YASAKTI
9 Eylül Tiyatro Bölümü’nden mezun olmuşsun. O zamanlar "Dizilerde oynamalıyım" telaşı var mıydı?
1996 yılında girdim konservatuvara. Bizim o zamanlar şan şöhretten filan haberimiz yoktu ki... Üstelik bizim dizilerde oynamamız yasaktı. Çok kurallı ve sert yetiştirildik.

YILDIZ HANIM ŞANSTI
Aslında haksızlık değil mi? Hayati fırsatlar kaçırabilir öğrenci...
Hayır, bence haklılar. İyi bir tiyatro oyuncusu olmak istiyorsanız ve öğrenciyseniz, dizi sizi bozar. Alışkanlık yapar ve hatta tiyatrodan uzaklaştırır. Çünkü dizi matematiği, oyunculuk matematiği farklıdır. O zaman karar vermeniz gerekir; ya tiyatro ya dizi.

Bunun altında, "Tiyatro okumayandan dizi oyuncusu olmaz" gibi bir buzağı arayayım mı?
Bilmem, ama şunu düşünmek gerekir o konuda da; bizde hâlâ kendi sesi ile konuşamayan, dublaj yaptıran oyuncular var. Bir oyuncunun kendini konuşamaması gibi bir şey olabilir mi? Bu çağda kendini konuşamayana oyuncu denir mi? Başka memlekette söyleseniz gülerler.

Yaklaşık bir yıl da Yıldız Kenter ile çalışmışsın... Yıldız Hoca’yla çalışmak şans değil mi?
Evet, gerçekten şanstı... Okulda öğrendiğim her şeyin fazlasını, bir yıl içinde Yıldız Hanım’ın tiyatrosunda öğrendim çünkü... Yıldız Hanım’ın sahneye ilişkin disiplini inanılır gibi değildir. Gerçekten tiyatro yıldızıdır. Şimdi artık öyle bir kavram kalmadı. Yanından geçerken bile Yıldız Hanım’ın enerjisi hissedersiniz.

MAÇ UĞURUYDU SEVGİLİM OLDU
Oyuncu Özge Pirinçci ile uzun süredir mutlu bir beraberliğiniz var. Nasıl tanıştınız?
Aynı dizide oynadık. O dönem sadece parasız kalınca dizi kabul ediyordum. Param bitti ve yazın bir dizide oynamam icap etti. O yaştan sonra "Anne, biraz para verin" durumlarına düşmek istemedim. Orada da Özge oynuyordu. Öyle tanıştık...

HER MAÇI KAZANIYORDUK
Onun da mı parası bitmişti?
Yok, o daha yeni başlıyordu. Daha ilk televizyon dizisiydi. Yedi bölüm beraber çalıştık. O dönem milli maçlarımız vardı. Özge benim ve arkadaş grubumuzun ’Milli Takım uğuru’ oldu. Onunla birlikte izlediğimiz her maçı kazanıyorduk. "Biz maç izleyeceğiz, sen de gelir misin?" filan derken... Tabii sadece maç izlemek için değildi... Maçlar bitti, baktım her zaman uğur getiriyor, o zaman kalsın dedim...

YARIM SAAT BOYUNCA OYALAMIŞTIM
Ve gelelim ’Canlı Para"ya... Ben derdimi dökeyim ortaya... Kanımca para vermemek için soruları zorlaştırıyorsunuz! Özellikle yarışmacılar büyük meblağlarla son sorulara gelmişlerse...
Ben senin düşündüğün gibi olduğunu sanmıyorum. Çünkü birkaç tane final sorusu hatırlıyorum ki çok kolaydı. Ama bizim halkımız da ilginç, kolay soru sorduğunuz zaman onlar da sanki parayı almak istemiyorlar.

ARTIK TEMPO YÜKSELDİ
İlk başlarda, sorular arasında çok fazla zaman vardı ve çok konuşmak zorunda kalıyordun ve sıkıcı oluyordu. Bunun farkındalar mıydı sizinkiler?

Asıl ben farkındaydım. Bir gün kulağımdaki mikrofona "30 dakika oyala" dediler. 30 dakika oyalamak zorunda kaldım. Hiç soru açmadan, hiç tanımadığım iki insanla sohbet ettim.

İşte o zaman ekranı terk edip komşuya geçiyor insanlar.
Neyse şimdi düzeldi ve tempo kazandı yarışma...



Konular Röportaj