Eşinin vefatıyla sarsılan Yaşar Alptekin ilk kez konuştu

3 gün önce eşi Nilgün Altınyay’ı kaybeden Yaşar Alptekin'in yürek sızlatan açıklamalar...

Eşinin vefatıyla sarsılan Yaşar Alptekin ilk kez konuştu

Posta Gazetesi'nden Alev Gürsoy Cimin'in röportajı...

Başınız sağ olsun…

Ne söz, ne kelime, ne cümle hiç biri bu kavurucu acının karşılığı olamaz. İnanın tarifi yok. Değiştirmek, geri döndürmek mümkün değil. Sözün bittiği yerdeyim. Her şey anlamsız. Tarifsiz. Evin çatısı çöktü, evimiz başımıza yıkıldı. 

Ani mi oldu yoksa bekliyor muydunuz?

Çok da sigara içtiğinden KOAH hastasıydı. Biraz da panik atağı vardı. Bir de üzerine akciğer kanseri olduğu ortaya çıktı. Temmuz ayında Süreyya Paşa Hastanesi’ne yatırmıştık, tedavi görüyordu epeydir. Kimselere duyurmadık, o yüzden sizler de duymadınız. Bir buçuk ay hastanede yattı. O süreçten sonra iyiydi. Ardından bir dönem kemoterapi gördü ama atakları başlayınca tekrar hastaneye yatırdık. 

Sizinle iki yıl önce röportaj yaptığımda “Sigara içen kadınlar basittir’ demiştiniz ve ortalık ayağa kalkmıştı. Eşinize sigarayı bıraktıramadınız mı?

O alan hanımımın özel alanıydı. Ben ancak ve ancak “Sağlığa zararlı, iyi bir şey değil, içme!” diye uyarmakla mükellefim. O yetişkin biriydi, onu sigarayı bırakmaya zorlamak, özgürlük alanına zorla müdahale etmek olurdu. Ona kısıtlama yapamazdım ben. “Sigara içen kadınlar basittir” derken sokakta sigara içmeyi çok uygun bulmadığımı söylemek istemiştim. Kendimi yanlış ifade etmişim. Herkes özgürdür. Ben çevremdeki insanların sigara içmesini istemem, çünkü sağlığa zararlı ama içene de kaba kuvvetle “Sigarayı bırak!” denmez. Ayıptır! 

Zor bir süreç yaşamışsınız…

Tabii korkunçtu. Zaten hastane ortamı insanı hasta ediyor. Psikolojik olarak da çöküyorsunuz. 20-25 gün hastanede kaldık. Çarşamba sabahı 03.00’te de kaybettik.

Hastalık sürecinde hep yanında mıydınız?

Hiç ayrılmadım ki yanından. Hastalıkta da sağlıkta da yanından hiç ayrılmadım. İyi günde yanında olup kötü günü görünce kaçacak halim yoktu. Hiç olacak iş mi? Hep yanında oldum. Keşke daha da olabilseydim.

Aslında boşanmıştınız ama 22 yıllık ayrılığın ardından yeniden evlendiniz. Birbirinize geç kaldığınızı düşünüyor musunuz?

Evet, hatta ayrı kaldığımız 22 yıl içinde ben iki kez daha evlenmiştim. 22 yıl sonra onu tekrar buldum ama iki yıl sonra kaybettim. Ardından hem kalbimin hem de kızımın isteğiyle tekrar oturup konuştuk ve evlendik. Benim için çok doğru bir seçimdi Nilgün. Çok doğru bir insandı. İkinci evliliğimiz de şahane gidiyordu ama iki sene sonra da başımıza bu iş geldi. Resmen ocağım söndü. 

Bu bir isyan mı? 

Tövbe… Gönlümün sultanı. Çocuklarımın anası, hayat arkadaşım, en sevdiğim, artık gerçek sahibine kavuştu. Yaradan verdi bu canı, ondan geldik, ona gidiyoruz.

Çok acı çekti mi peki? Tedavi süreci nasıl geçti?

Kemoterapi zor bir süreçtir. O dönemde yani, birkaç ay önce saçları döküldü. Fakat kanser olduğunu bilmiyor, saklıyorduk. Bu hastalıkta en önemli şey moral, biz de moralini yüksek tutsun ve hastalık daha yayılmasın diye saklıyorduk. 

Kemoterapi gören biri nasıl bilmez ki hastalığını?

Bilmiyordu. Önlem amaçlı tedavi aldığını söylüyorduk. Takip edildiğini ve araştırma yapıldığını söylüyorduk. Her türlü örtbas ediyorduk. Çabuk demoralize olan bir yapısı vardı, hassastı ama son üç gün kala şuurunu kaybetti. Acı çekmeye başladı, 42 kiloya düştü. Ardından da onu kaybettik. Kanser olduğunu bilmeden öldü. 

Size hiç neler olduğuna dair sorular sormadı mı?

“Ben kanser miyim?” diye sordu tabii. Ben de, “Hayır, böyle bir şüphe var ama kesin değil. O yüzden kemoterapi alıyorsun” dedim. Yani son zamanına kadar yalan söylemek zorunda kaldım. Zaten biz de temmuzda öğrenmiştik. Öyle aman aman uzun bir süreç geçmedi. Çabuk ilerledi ne yazık ki!

Tam da ikinci baharınızı yaşarken hem giden hem kalan için çok zor bir durum…

Yıllar sona barıştık. Tam “Mutlu oldum” derken elimden uçup gitti ve ben çaresizce bakakaldım. Acılarına tanıklık etmek en büyük acıydı. Günden güne gözümün önünde eridi. Son anlarında hastalığını ondan gizlediğim için yalancı bir adam olarak uğurladım onu!

Hastalığını sakladığınız için mi yalancı olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Tabii canım, hayatımın oyununu oynadım ona. Yeşilçam filmleri halt etmiş. Sinema filmlerini çevirirken bile bu kadar iyi oynamamıştım, şahane bir oyunculuk sergiledim. Ve yaşadığımız da resmen Türk filmi gibiydi. Oralarda da böyle sahneler vardır. Hasta kadından ya da adamdan hastalığı saklanır. Hiç bu kadar iyi oynamamış ve kendi oyunculuğumu hiç bu kadar beğenmemiştim. 

Neler yapıyordunuz ki?

Sürekli kahkaha atıyordum, gülümsüyordum... Bunu normal hayatta başaramaz insan. Sürekli sohbetler ediyordum. “Eve dönünce şunu yapacağız, bunu yapacağız… Evdeki şu köşeyi şöyle mi değiştirsek, hangi odayı şöyle yapsak…” diye sürekli onunla geleceğe dair hayaller kuruyordum. Sohbetlerim hep böyleydi. Hep rol yaptım, hayatımın rolünü oynadım.

Oyununuza inandı mı peki?

Hem de ne biçim! Zaten hayatı boyunca hep bana inandı o. Yaşadığım o değişim evresinde bana herkes deli derken o, bana ve inanışıma saygı duydu. Beni asla yargılamadı. Bilakis anlamaya çalıştı, hak verdi. Tam bir Cumhuriyet kadınıydı. O sarıklı, cübbeli hallerimi bile hoş gördü ve kimselere laf söyletmedi. O bir başka kadındı. Bugüne kadar yüzlerce hatamı hep görmezden geldi ve hep iyiye yönlendirmek istedi. Bunu da vır vır konuşarak değil, güzellikle sakinlikle yaptı. Melek gibi biriydi. 

Kızınız Ayris nasıl? Annesinin acısıyla nasıl baş ediyor?

Kızımla birlikteyiz zaten. Hanımın ilk evliliğinden iki çocuğu daha var. Onlar da bizimle birlikte. Birbirimize sarıldık, bu acıyla baş etmeye çalışıyoruz. 

Nilgün Hanım’ın herhangi bir vasiyeti var mıydı?

Hiçbir şey bilmediği için, ölümün de bu kadar yakın olduğunu düşünmediğinden bir vasiyeti yoktu. Yalan söyledim, rol yaptım ama en azından son günlerini mutlu yaşattım. Son dönemde kızım, annesiyle babasını bir arada gördü. Onunla güzel zaman geçirdik. Son iki yıla asırları sığdırdık. 

Tekrar evlenmeniz güzel olmuş gerçekten!

Resmi nikah yapmamıştık, dini nikahımız vardı. Aslında resmi nikah da istedim ama hanımın babasından kalan sigortası vardı, onları kaybetmek istemedi. Biraz da ailevi problemleri olduğu için mirastan da mahrum olmuştu. Babasından ve annesinden kendisine pek bir şey kalmamıştı yani. 

Umarım bu konu üzerine sizinle konuşarak acınızı daha da çoğaltmamışımdır…

Tekrar kavuşana dek içimizdeki acı sürecek. Yuvam yıkıldı işte. Ben kendi annemden biliyorum, hanım öldü mü, aile tarumar oluyor. Bizde de öyle olmuştu. Anne, ailede tutkal vazifesi görüyor, aileyi yapıştırıyor. O gidince dağılıyor aile.