Yılmaz Özdil yazdı: "18 Mart"

Sözcü Gazetesi'nden Yılmaz Özdil'in yazısı...

Yılmaz Özdil yazdı: "18 Mart"

İngiliz zırhlıları Çanakkale kıyılarımızı dövüyordu.

Mecidiye tabyasında ağır hasar vardı, topa mermi yüklediğimiz vinç parçalanmıştı, top susmuştu, çaresizlik ölümden ağırdı.

Ama Seyit'in bu çaresizliğe teslim olmaya niyeti yoktu.

Çekilin dedi, devasa mermiyi sırtladı.

Namluya sürebilmek için altı basamaklı merdiven çıkması gerekiyordu, ağır ağır tırmandı, son bir gayretle topun kundağına yerleştirdi, bum… 750 mürettebat taşıyan 125 metrelik Ocean zırhlısını, Çanakkale Boğazı'na gömdü.

Seyit o mermiyi sırtında taşırken, ordu komutanımız Alman paşaydı.

İstihkam komutanımız Alman'dı.

İstihbarat komutanımız Alman'dı.

Donanma komutanımız Alman'dı.

Genelkurmay ikinci başkanımız Alman'dı.

Boğazlar komutanımız Alman'dı.

Tahkimat komutanımız Alman'dı.

Ordu başmüfettişimiz, kolordu komutanımız, lojistik komutanımız, tümen komutanlarımız, tabya komutanlarımız, Alman'dı.

E, bütün “paşa” unvanlarını, bütün omzu kalabalık rütbeleri elaleme verince, o devasa top mermisini taşıma görevi kime kalmıştı?

Seyit'e.

Seyit'in taşıdığı mermi, Alman malıydı.

Namlusuna sürdüğü top, Alman malıydı.

Seyit'in o hepimizin hafızasına mıh gibi çakılan efsane fotoğrafı vardır ya… O fotoğrafı Alman ordusunun Alman fotoğrafçısı çekti.

Fotoğraf makinesi Alman malıydı.

Çünkü…

Seyit'in sırtındaki aslında sadece top mermisi değildi.

Akıla, bilime saygısız, dünyaya korkak, milletine gaddar, kendini kurtarması için yabancıdan medet uman, basiretsiz kafanın yüküydü.

Seyit'in sırtındaki aslında… Kendi şatafatlı koltuğunu korumak için dini-imanı alet eden, elalem istedi diye elalemin savaşına giren, kendisi dalkavuklarıyla saraylarda otururken milletin gariban evlatlarını hoyratça ateşe süren, liyakatsiz zihniyet silsilesinin yüküydü.

Bu liyakatsiz kafanın faturası elbette ağır oldu.

YILMAZ ÖZDİL'İN SÖZCÜ GAZETESİ'NDEKİ YAZISININ TAMAMINI BURAYA TIKLAYARAK OKUYABİLİRSİNİZ...