Musalla Taşı Hatıra Köşesi Olmuş!

Sacit Aslan'ın yeni yazısı...

Cenaze…

İnsanın bu dünyadaki son vedası. Sessizliğin, vakar ve teslimiyetin mekânı. Bir ömürlük hikâyenin noktasının konduğu an.

Ama ne yazık ki bizde o “nokta” artık ünlemle karışmış durumda!

Musalla taşında duran bir tabutun önünde bir yanda fotoğrafa sarılıp “story” çeken, öbür yanda tabuta dayanıp poz veren bir kalabalık… Cenaze adabı yerini gösteriye, hüzün yerini şova bırakmış.

Ölüm bile artık sahneye taşınmış!

Eskiden tabutun yanına yaklaşırken bile ses kısmak, yüzü yere eğmek adetti.

Şimdi cep telefonunun kamerası açılıyor, “güzel bir kare” arayışı başlıyor.

Bir zamanlar dua ile uğurlananlar, bugün alkışlarla yolcu ediliyor.

Sanki bir tiyatro bitmiş de, sahne arkasına geçecek sanatçıya methiye diziliyor.

Ne ara saygı, yerini seyirlik hale getirdi?

Ne ara musalla taşı, hatıra köşesi oldu?

Ne ara bir tabut, insanın içini titreten son hakikat olmaktan çıkıp, beğeni toplayan bir arka plan hâline dönüştü?

Bir Hristiyan cenazesine gittiğinizde görürsünüz:

Kimse konuşmaz, kimse gösteri yapmaz.

Kilise sessizdir, ölenin anısına hürmet vardır.

Bizde ise cenazeler artık bir “sosyalleşme etkinliği” misali…

Fotoğraflar çekiliyor, isimler anılıyor, kimin geldiği kimin gelmediği tartışılıyor.

Ölüye değil, birbirimize gösteri yapıyoruz!

Oysa ölüm, insana en çok edebi öğreten hadisedir.

Fakat biz edebi, cenazede bile kaybettik.

Belki de mesele tam burada:

Biz artık ölümü değil, öleni bile tüketiyoruz.

Güya son yolculuk…

Ama herkes “orada olduğunu” kanıtlamak derdinde.

Saygının yerini gösteriş, duanın yerini paylaşım aldı.

Tabutun başında edilen tek cümle:

“Bir fotoğraf alalım da hatıra kalsın.”

Hatıra mı?

O anın tek hatırası hüzün olmalıydı.

Ama biz o hüznü bile “filtreden” geçiriyoruz.

Saygı öldü…

Hanımefendiler, Beyefendiler unutmayın ki; Musalla taşında sadece bir tabut değil, insanlığın vakar duygusu da yatıyor.

Sacit ASLAN