Sacit Aslan, "İnci Taneleri" dizisiyle ilgili Patronlar Dünyası’na konuştu

Sacit Aslan, diziyi eleştirerek, “Zamanı geldiğinde bu dizi de bitecek. PR’ı bitecek. Yarın öbür gün de Karaköy Kerhanesi’ni mi anlatacaksınız?” dedi.

Sacit Aslan, "İnci Taneleri" dizisiyle ilgili Patronlar Dünyası’na konuştu

İnci Taneleri isimli dizinin ilk bölümünün yayınlanması sonrasında kamuoyu ve sosyal medya gündemi ikiye bölündü. 

Kimileri dizinin gece hayatını ele alma biçimi ile ilgilenirken, kimiyse dizinin konusu üzerinden çokça olumlu ya da olumsuz eleştirilerde bulundu. 

Türkiye’de gece hayatını en iyi bilen isimlerden biri olan Sacit Aslan ile İnci Taneleri’ni konuştuk. 

Gazinocular Kralı olarak bilinen Fahrettin Aslan’ın oğlu Sacit Aslan diziyi izlemediğini ve izlemeyi düşünmediğini söylerken, oldukça dikkat çekici tespitler yaptı. 

Merhabalar Sacit Bey. İnci Taneleri isimli dizi oldukça gündemde. İlk bölümü yayınlandı. Diziyi izleme şansınız oldu mu?

İzlemedim. Niyetim de yok. Şöyle bir intibam var. Bu tip olumsuz olayları bu kadar estetik bir hale getirip vitrine çıkartmalarını anlamıyorum. Herkesin para kazanma kaygısı olabilir. Ama bu estetize edilecek bir konu değil. 

Sosyal medyada dizinin fragmanını görmüşsünüzdür. Bununla birlikte konuyu da muhtemelen biliyorsunuz. 

Pavyon dünyanın her yerinde var. Ama hiçbir memlekette hadiseye çok olumlu bakılmaz. Gecenin saat 1’inde 2’sinde başlayıp, gün ışıyana kadar devam eden bir hadisedir pavyon kültürü. Fransa’da, ABD’de, İngiltere’de de vardır. Çok önemli bir şeymiş gibi lanse etmenin doğru olduğundan emin değilim. 

Peki insanlar neden pavyona gider?

Personeller, servis yapanlar, büyük para aldıkları için müşterilerine çok itibar eder. Gelen insanların komplekslerini tatmin ediyor bu husus. Toplum içinde yer edinememiş, hasbelkader para kazanmış insanların kendisini önemli hissetmek isteyenlerin para harcadığı yerlerdir. 

Instagram’da ya da Twitter’da denk geldim. Adamın biri yazmış. “Arjantin’den tango olsa kabul edersiniz ama pavyon dansı gibi bizim kültürümüz olan bir olguyu nasıl reddersiniz” diye yorum yapmış. Pavyonda icra edilen dans bizim kültürümüz değildir.

Bir kadının hayatını sürdürebilmek için, sarhoş bir adamın derdini çekmesi önemli bir yıkımdır aslında.

Dizinin bu konuyu nasıl ele alacağını düşünüyorsunuz?

Hayatlarının sonuna senetler imzalayıp zorla çalıştırılan kadınlar var. Hayatını orada harcayan, pavyondan kurtulamayan kadınlar var. Bu dizide de 60’lı yaşlarındaki bir adamın pavyonda çalışan bir kadına nasıl aşık olduğunu görüyoruz. Bunu övmek, ışıltılı bir şekilde sunmak doğru gelmiyor bana. 

Peki eskiden pavyon kültürü nasıldı?

50-60 sene önceki pavyonlarda büyük programlar vardı. Charles Aznavur üç defa Türkiye’ye geldi. Charles Aznavur ve Dario Moreno uzun zamanlar pavyonlarda çalıştı. O zamanlar pavyon diye adlandırılırdı. Ama aslında bunlar gece kulübüydü. Dünya çapında birçok grup, isim, revü kızları gelirdi. Ve kaliteli mekanlardı. Paris’teki Mouline Rouge gibi çalışıyorlardı. O tarihlerde de konsomatrisler var. İnsanları da rahatsız etmiyorlardı. O zamanlar normal sade vatandaşlar da vardı. Dediğim gibi gece kulübüydü aslında. Bu dünya çapındaki gösterileri kız arkadaşıyla, eşiyle insanlar izlemeye gelirdi. Mesela Playboy Gece Kulübü'nde Ayten Alpman, Rüçhan Çamay, Gönül Yazar, Nükhet Duru, Ajda Pekkan, Gülsüm Kamu ve Nil Burak gibi isimler de çıkardı. 

Söylediğim programların olduğu pavyonlarda Kenan Doğulu’nun babası olan Yurdaer Doğulu ve Orkestrası yıllarca çalıştı. Jonglör gösterisi vardı. Semiha Yankı’nın abisi ve babası program yapıyordu. Striptiz programları vardı. Don adam dedikleri bi sisi uragan, Lady Chincilla gibi isimlerin programları vardı. 

Peki ne zaman kırılma yaşandı?

70’lerin ortasında rahatsızlıklar başladı. Dario Moreno gibi insanların oralardan başka yerlere geçiş yapmasıyla programlar ucuzladı. Öyle bir ucuzladı ki, oryantal ile programı doldurmaya başladılar. Striptiz programı yapanların kalitesi düştü. Sade vatandaş gitmemeye başladı. 

Bu durum da müşteri portföyünü mü değiştirdi?

Gece kulübü kültürü alışkanlıkları başlayınca sevimsiz durum ön plana çıktı. Pavyondan içeri geçtiğinizde 30 tane kadın görüyorsunuz. Dekoltenin de iki basamak üstü kadınlar görmeye başladılar. Müşteri portföyü de değişti. 

Peki sizce bu dizilerle bir toplum mühendisliği mi yapıyorlar?

Neden ön plana çıkarıyorlar. Toplum mühendisliği için yapıyorlarsa, menfaatleri için yapıyorlar. Pavyon kültürünü pompalamak anormal geliyor bana. 70 yaşında bir adam neden bir konsomatrise aşık olsun? Suni bir itibar atfediyorlarsa, bu yaşa gelmiş bir adam nasıl ikna olur?

Kimseyi yermek, üzmek istemiyorum ama. Türkiye gibi demografik yapısının bozulduğu bir yerde, bu kadar adabı muaşeret kurallarının azaldığı bir dönemde, böyle bir eğlence tarzı yıllarca olmasına rağmen, burada böyle bir ticari bir işin olmasını anlayamıyorum. 

Peki gördüğünüz kadarıyla o ortamı yansıtabildiklerini düşünüyor musunuz?

Bu arkadaşlar ne mafyayı, ne gazinoyu, ne eğlence hayatını anlatabiliyor. Yazan kişilerin pavyonla bir alakalarının olduğunu düşünmüyorum. 

Evet dizidir, insanların dikkatini çekmek ister. Ama hakikatin yüzde 20’siyle oynayabilirsiniz. Onu tolere edebilirsiniz. Sonuçta bu belgesel değil. Ama yüzde 80’iyle oynarsınız bunun altından kimse kalkamaz.  Bu bir dizidir diye mafyayı, pavyonu hakikat olarak topluma sunamazsınız. 

15 kişinin bir bölümde öldüğü yerde polis yok mu kardeşim? 

İyi bir PR çalışması yapıldı. Herkes dansı ve dolayısıyla diziyi konuştu. 

Dansta kullanılan elbise PR başlamadan evvel 10 liraysa 1000 liraya çıkmış. 

Bunu yazan kişi karşımda olsa sorarım. Sen Demet Akbağ ile beraber oynamadan evvel, hangi döneminde pavyona gittin ve kaç para verdin? “Bu ortamı ne kadar iyi biliyorsun” diye…

Zamanı geldiğinde bu dizi de bitecek. PR’ı bitecek. Yarın öbür gün de Karaköy Kerhanesi’ni mi anlatacaksınız?

Eskiden de bu tip konular işleniyordu. Ancak bu kadar ışıltılı değil, daha gerçekçi bir havası olurdu. Ne dersiniz?

Beş para etmez Türk filmlerinde bu konu işlenmedi mi? O zaman niye dikkat çekmedi. Toplumun böyle bir şeyi öğrenmek gibi bir istemi yok. Konu herkesin kafasında üç aşağı beş yukarı aynı. Kimsenin dikkatini çekmedi de, televizyon dizilerinde mi konu oluyor şimdi?

Büyük hata yapıyorlar, hadiseyi öyle bir yere götürüyorlar. Bu tip ülkelerde facia kendi içinde zaten yaşanıyor. Siz onu durdurmaya bakın. Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu yerlerde çok tehlikeli hadiseler bunlar. 

Ne kadarını anlatacaksınız? Pavyonlarda işlenen cinayetler, kadınların vurulduğu, onların dostlarının yaşattıklarını nasıl anlatacaksınız? Bunların pezevenkleri var, dostları var. Bu işin en çirkin taraflarını topluma gösterecek misiniz? Yoksa sadece bir kadının dansını mı sunacaksınız?

Bu işin öbür tarafını göstermeyeceğiz derseniz yalan anlatıyorsunuz diyeceğim. 

Bana da geldiler. Maksim’i sordular. Temennilerinizi, hayallerini, hayal dünyanızı benim kitaplarımın arkasına saklanıp yapamazsınız. Burası en nihayetinde gazino. Gerçek hadiseleri anlatmanız gerekmektedir. 

Amazon, Netflix gibi yerlere presente edecekseniz en fazla gerçeklikte yüzde 20 sapma payı olabilir. Benim kitabımın adını kullanacaksınız ama sizin bilmediğiniz bir ortamın hayat hikayesini anlatacaksınız olmaz. 

Griselda diye bir dizi izledim. Medellin Karteli’nin içerisindeki bir kadının, Miami’ye gelip kurduğu düzeni anlatan mini bir dizi izledim. Gerisi yok, çünkü tekrara düşecek. Burada da konu belli.

Olan faciaları, rezillikleri yansıtacak mısınız? Böyle bir dizi oldu yayından kaldırdılar. Kızıl Goncalar’dan bahsediyorum. 

Ensarları, rezillikleri anlatırsanız yasağı koyarlar. Bunun arka planındaki yanlışlıkları anlatamıyorsanız ve bunu çiçek bahçesi gibi sunarsanız olmaz. 

Çağrı DEVELİOĞLU / Patronlar Dünyası