Ezelden beri böyle işleyen 'şerefsiz' sistem!

Sacit Aslan'ın yeni yazısı...

Loş bir ışıkta göz kamaştıran bir oyuncu ya da sahnede süzülen aşırı dekolte bir beden…

Seyirci büyüler çünkü sahnede görünen bu görüntü parlaktır göz kamaştırır.

Aslında göz kamaştıran o ışıltının ardında çoğu zaman bir utanç, bir sömürü ve bir güç tahakkümü gizlidir. Çünkü bu bir illüzyondur.

Bu illüzyon sahiplerin kirli dans hikayesi dizi setlerindeki karavanlarda, gazino kulislerinde veya menajerlerin ofislerinde başlar. Yönetmen, yapımcı veya patron gelir gözüne kestirdiğini kurbanını yukardan aşağı süzer, oyunculuğa yeni başlamış veya sahneye yeni çıkmış bir kız…

Henüz yolun başında, hayalleri kadar endişe ve korkuları da taze. “Senin sesinde bir şey var” der , “Seni yukarı çıkaracağım.” der (artık nereye ve hangi asansör ile çıkaracaksa) bu bir tekliftir ama görünürdeki gibi değildir. Gerçekte bu açık bir pazarlıktır. Cümle kibardır ama bakışlar tehditkârdır. Çünkü bu yolun yolcuları olan herkes çok iyi bilir ki; patron isterse sahnenin veya dizinin ışıkları açılır istemezse ne zaman biteceği belli olmayan bir karanlık başlar. Ve o karanlıkta kalmanın ölmek olduğunu Menajerler herkesten çok daha iyi bildikleri için bildikleri tüm marifetlerini ve eksiksiz uyguladıkları yalakalıklarını cansiperhane bir şekilde sahneye koyarlar, sonra verelini Çeşme, Marmaris, Bodrum gelsin yatlar, patlatın Dom Pérignon’ları “Kır belini ali dayı kır belini” eşliğinde çalsın sazlar oynasın kızlar…

Hele bazı yönetmen veya yapımcı tayfası var ya, güzel bir oyuncuya göz dikmeye görsün rol, senaryo, plan… her şey yakaladığı avının gözünü boyamak için bir bahaneye dönüşür. Sömürü mekanizması devreye girmiştir artık çünkü kadın oyuncu susmuştur erkek artığı bir yavşak yazmaya başlamıştır yaşanacakların senaryosunu. Ezelden beri bu şerefsiz sistem böyle işliyor.

Peki neden susar kadın? çünkü konuşursa çalışamaz, çalıştırmazlar ve herkes bilir bu rezilliği ama kimse konuşmaz, konuşamaz.

Yıllardır kurulmuş bu hayasızlığa “aşk masalı” diye yalandan bir isim uydurmuşlar ve bu yalan sektörün motoru olmuş.

En acı olan ise; sahte aşkların Bodrum veya Çeşme plajlarında romantikleştirilmesi, “Ünlü oyuncu yönetmen sevgilisi ile elele”, “Oyuncu sevgilisini öpmelere doyamadı”, “Güneşe doyamıyorum” falan gibi uçuk sözlerle paylaşımlar…

Bu tefessüh etmiş düzende, gerçek bir aşk bile kurtuluş olamaz bu sadece çirkinliğe, bu kokuşmuşluğa teslimiyettir.

Biz böylesi her rezilliği alkışladığımızda bu kepazeliklere ortak oluyoruz biliyor musunuz?

Sacit ASLAN