Kör Taraftarlığın Zehi̇rli̇ Konforu
Sacit Aslan'ın yeni yazısı...
Toplum olarak garip bir hastalığa tutulduk: kör sadakat. Takım tutarken, parti desteklerken ya da kendimizi herhangi bir fikir akımına yakın hissederken, bir anda gerçekleri yok sayabilen, vicdanını susturabilen, aklını bir kenara koyabilen bir kitleye dönüştük. Üstelik bu sadece basit bir bağlılık değil; adeta kutsal bir dokunulmazlık ilan ediliyor.
Bir futbol takımının yanlışını dile getirirsen, “hain” yaftasını yiyorsun, bir siyasi partinin hatasını söylemeye kalkarsan, “karşı tarafın adamı” ilan ediliyorsun. Gözle görülen bariz bir yanlışlığı dile getirdiğinde ise sosyal medya cellatları seni linç etmeyi görev edinmiş. Bu, sadece basit bir fanatizm değil, aklın ve vicdanın kitlesel infazıdır.
Peki, neden kıyamet kopuyor? Çünkü hatayı kabullenmek cesaret ister. Hatayı kabul eden, kutsal saydığı yapının kusurlu olduğunu da kabul etmek zorunda kalır. Bu, yıllardır üzerine inşa ettiği aidiyet ve biat duvarlarını yıkmak anlamına gelir. Bu yüzden “yanlışı görmezden gelmek” daha kolaydır. Görmezden gelmek; hem kalabalığın sıcaklığını, hem de konforlu yalanları kaybetmemek demektir.
Ama bu körlük sadece bireyleri değil, toplumun tamamını zehirliyor. Eleştirinin olmadığı yerde ilerleme olmaz. Yanlışı dile getirmek bir ihanet değil, tam tersine daha iyiye ulaşmanın tek yoludur.
Fakat bizde eleştiri hâlâ “karşıtlık”, farklı düşünmek hâlâ “düşmanlık” sanılıyor.
Evrensel kabul gören doğruları konuşmak bu kadar mı korkutucu? Görünüşe göre evet. Çünkü doğrular; çıkar ilişkilerini, kirli düzenleri, sahte kahramanlıkları ortaya çıkarır. Ve belki de en ağır gerçek şu: Kör taraftarlığın sıcak kucağı, vicdanın soğuk yalnızlığından daha cazip geliyor.
Ama bir toplum, hakikati linç ederek ayakta kalamaz. Bir gün, o görmezden gelinen hatalar zinciri, en beklenmedik anda çöküp hepimizi altında bırakır.
İşte o zaman, “neden kimse uyarmadı” diye soracak çok kişi çıkacak ama zamanında o uyarıları yaptığı için linç edilenlerin sesi çıkmayacak sadece.
Sacit ASLAN