Masumiyet'in İrem'inden konuşulacak açıklamalar

"Masumiyet" dizisinin beğenilen oyuncusu Deniz Işın, hobi olarak başladığı oyunculuk eğitimiyle bütün hayatını değiştirmesini “Hayallerimin peşinden gitmek ‘yaşamaya’ karar verdiğim andır. Bu nedenle en güzel kararım” diye anlatıyor.

Masumiyet'in İrem'inden konuşulacak açıklamalar

Milliyet Gazetesi'nden Seyhan Akıncı'nın röportajı...

- Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nden mezun olup yüksek lisans yaptıktan sonra yolunuz oyunculuğa nasıl evrildi?

Küçükken çok utangaçtım. Ortaokul ve lise çağlarımda... Hatta lisede tiyatro kulübüne girmek istemiştik bir arkadaşımla ama edebiyat öğretmeninin sahnedeki öğrencilere “Şimdi üzgünsün, şimdi mutlusun” gibi duyguları mimikleriyle göstermelerini istediğini gördüğümde ben bunu yapamam deyip uzaklaşmıştım oradan. Yıllar sonra üniversite son sınıfta küçük videolar çekmeye başladım. Baktım güzel tepkiler alıyorum, yüksek lisansta hobi olarak oyunculuk eğitimi almaya karar verdik iki arkadaşımla birlikte. O hobi birdenbire bütün hayatım oldu.

- Çalıştığınız şirketten istifa edip, hayallerinizin peşinden koşmaya karar verdiğiniz anı hayatınızda aldığınız kararlar arasında nereye koyarsınız?

İstanbul’a taşınma kararını alana kadar çok sakin ve risksiz bir kariyer planlaması yapmıştım. Akademik anlamda çizgimi de belirlemiştim. Her şey kafamda kurduğum plana göre işliyordu. Ama oyunculukla tanışmak beni fena sarstı diyebilirim. Zira hayatını garanti altına almayı planlayan ve o yolda da oldukça ilerlemiş biri için tüm düzenini değiştirmek kolay bir karar değildi. Hele ki şehir değiştirip sonra bir de meslek değiştirmek... 4 yıl önce bu kararları alacağımı söyleselerdi inanamazdım. Hayallerimin peşinden gitmek; “Yaşamaya” karar verdiğim andır. Bu nedenle en güzel kararım diyebilirim.

- Ya işler yolunda gitmeseydi… Var mıydı B planınız?

Bir şekilde inanıyordum yolunda gideceğine. Bir kapıyı kapatmadan hayat size diğer kapıların varlığını gösterse bile açmıyor. Hayatımda ilk defa garantisi olmayan bir seçim yapmam gerekiyormuş gibi geliyordu. B planı düşünmek zorunda hissetmedim o yüzden. İnancımı zedelemek istemedim. En kötü ihtimalle mühendislik yapabilecek olmak da fena bir B planı sayılmaz!

- “Masumiyet”in İrem’i olarak izliyoruz sizi ekranlarda… Son dönemlerde her yerde kadına yönelik şiddeti görüyoruz. Bu hikayeyi güçlü kılan ve size evet dedirten ne oldu?

“Masumiyet”te işlenen her bir konu -psikolojik, fiziksel, siber şiddet- maalesef hayatın her alanında, birçok insanın yaşadığı fakat sesini duyuramadığı konular. Bu işin en güzel yanı hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını çok gerçekçi bir yerden anlatması. İrem, Ela, Bahar, Hale farklı şekillerde maruz kaldıkları şiddetler sonucu hayatlarına sırtlarında ağır yüklerle devam eden kadınlar. Bunu görmek her ne kadar sarsıcı ve ağır olsa da farkına varmak gerek; şiddet hepimizin hayatında. Belki fiziksel, belki psikolojik, belki yakınlarımızdan, belki çalıştığımız yerde, belki de sosyal medyada hiç tanımadığımız insanlar tarafından... Ama bir parça da olsa mutlaka var. Sadece kadına şiddet de değil, aile içi psikolojik şiddet konusunu da yine gerçek bir yerden işleyen bir proje. O nedenle güçlü bulduğum ve içinde büyük bir sorumluluk da hissederek yer aldığım bir proje.

- Bir kadın olarak tüm bu atmosferden nasıl etkileniyorsunuz?

Kadınlar sessiz kalmasın istiyorum. Sessiz kalmaya zorlanmasın. Aksine bas bas bağırabilsin istiyorum. Bir insan ve bir kadın olarak hakettiğim değeri kendime sonuna kadar verebilecek farkındalıkta olduğum ve benden sevgisini hiç esirgemeyen bir ailede büyüdüğüm için şanslı hissediyorum. Sürekli aklımda olan şey ise şu; kadınlar içlerindeki gücün farkında olmalı, kendimize seslenmemiz yeter. Kimsenin onayına, korumasına, sevgisine muhtaç olmadığımız gibi herhangi bir zorbalık karşısında avazımız çıktığı kadar bağırabilmeliyiz de. Yaşananların tümüne dur denmesi için elimden geleni yapma hırsıyla doluyum.

- Diğer yandan uzun zamandır ekranlarda olmayan Mehmet Aslantuğ ve Hülya Avşar gibi Türk sinemasının ustalarıyla çalışıyorsunuz… Sette onlarla olmak nasıl bir deneyim?

İnanılmaz keyifli ve güzel Mehmet Aslantuğ ve Hülya Avşar ile aynı sette olmak. Bizimle gülüp eğlenip şakalaşan hem de beraber geçirdiğimiz her anımızdan onlarca şey öğrendiğim, yanlarında olduğum, birlikte çalışabildiğim için kendimi çok şanslı hissettiğim iki büyük usta. Onlarla çalışmak okulda en sevdiğiniz dersin öğretmeninin aşırı eğlenceli olması gibi bir keyif. Ayrıca tüm ekip arkadaşlarımla çalışırken birbirimizden çok şey öğreniyoruz. Bu nedenle set benim için başlı başına doyurucu, eğlenceli ve öğretici bir deneyim.

- Aynı zamanda YouTube’da yayınlanan “Eee Sonra” dizisinde de izliyoruz sizi. İnteraktif bir dizide olmanın farklılıkları neler?

“Eee Sonra”da farklı sonları oynamak çok değişik ve eğlenceli bir deneyim oldu. Gerçi her anı gülmekten kırıldığımız, kahkaha krizlerine girdiğimiz bir iş olduğu için üstüne “interaktif” olup ülkemizde bu ilki gerçekleştirmek kaymağı oldu diyebilirim. Tabii bu sonları yazarken bir sonraki bölümü sürekli düşünmek, bağlantıları unutmamak, seyirciyi konudan ya da devamlılıktan koparmamak işin matematiğinde yoğun bir mesai gerektirdi ama bu da üretirken ve bunu aktarırkenki hazzı kat kat arttırıyor.

“Mesafeyi kadın ile komedi arasına koymalarına anlam veremiyorum”

- Son dönemlerde dram ağırlıklı işlerde izlesek de hayatımıza komediyle girdiniz. Hatta Gupse Özay, “Çok azız Deniz, kendinin kıymetini bil” demiş size. Komedi ile kadın arasındaki “mesafeyi” kapatanlardan biri olarak bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet maalesef “kadın” ve “komedi” yan yana koymakta zorlandığı bir şey izleyicilerin ve sektörün. Ama bu koca saçmalığı yazdıklarıyla ve oyunculuklarıyla yerle bir eden Gülse Birsel, Gupse Özay, Binnur Kaya, Demet Evgar bu yolda idol olarak aldığım usta oyuncular. Üretmekten ve ürettiklerimi aktarma biçimimden keyif alıyorum. En önemli kıstas bu olmalı insanda bir işi icra ederken. Olmayan duvarlar arasında sıkışmamak en güzeli. “Mesafe”yi koya koya kadın ile komedi arasına koymalarına anlam veremiyorum.

“İzmir’i, annemi ve babamı çok özledim”

- Pandemideki tanıklıklarımız hepimiz için unutulmaz yaşanmışlıklar ve acılar demek. En çok zorlandığınız anı hatırlıyor musunuz?

Eskiden en sıradan olan şeylerin şu an bir lüks olması çok çaresiz bir durum. Beni en çok zorlayan şey ailemle görüşememek. Belki bir çok bahaneyle uzun süre görüşemediğimiz oldu ama bir yasakla birbirinden uzak kalmak çok zorlayıcı bir şeymiş. İzmir’i, annemi, babamı çok özledim. Bir de ilk kapanmada dört duvar arasında sıkışıp kalmanın gerçekliğini yaşamak nefes alamıyormuşum gibi hissettirmişti. Kısacası hepsinin ucu çaresizliğe çıkıyor. Umarım bu çaresiz hissettiğimiz günler en kısa zamanda biter.